10 Haziran 2025 Salı

Deniz

 

Denizde ‘devasa dalgalar’ varsa en görkemli gemiler bile alabora olur, üzerindeki herkes boğulur, kimse yol alamaz.. ‘Deniz’ bizim ‘zihnimizdir’.. Vedik astrolojide Ay, zihnimizi kontrol eden gezegendir ve Ay, ‘su’(deniz-ırmak) elementine mensuptur.. Yani ‘denizin’ tüm karakteristik özellikleri zihminiz için de aynıdır.. Endişeler, evhamlar, korkular ‘suyu bulandırır’(zihin), suyun dibini göremezsin(doğru düşünemezsin) ve hayatın belirsizlik içinde geçer.. Olumsuz düşünceler, kuruntular, korkular, acı, üzüntü denizdeki(zihnimiz) ‘devasa dalgalardır’ bizi her daim aşağıya çeker, başarısızlık yaratırlar.. Binlerce yıldır ‘meditasyon’, nefes teknikleri gibi pratikler, ‘denizi’(zihnimizi) sakinleştirmek için kullanıldılar hep.. Çünkü su(deniz-zihnimiz) doğası gereği en küçük bir ‘esintiden’(negatif ya da pozitif düşünce) bile etkilenir.. Pozitif düşünceler denizi sakinleştirirken, negatif düşünceler devasa dalgaları körükler.. Pozitif düşünceler nasıl elde edilir? Güçlü bir inançla, iyi amellerle(doğru işler-sevaplar-helal para), temiz gıdalar yiyerek, insanlarda kusur aramayarak, kanaatkar olarak, dedikodu, kıskançlık, açgözlülük, hırs, öfke, intikam, bencillik bunların ‘denize’(zihnimize) girmesine izin vermeyerek.. Prensip neydi ‘İyilik, iyilik getirir’.. Yaptığımız iyi işler ve uzak durduğumuz ‘negatif öğeler’, denizimizin(zihnimizin) dalgalardan uzak ve sakin olmasına neden olur.. Bunun sonucunda ne olur? Hayatta ‘mutlu ve başarılı’ oluruz.. Negatif düşünceler ve negatif insanlar ise seni fırtınalı bir ‘denizin’ ortasında bırakırlar.. Bu konuda çok sevdiğim bir hikaye var; Kurbağalar bir kulenin tepesine ilk kim tırmanacak diye yarış yapmaya karar vermişler.. Hepsi birden başlamış tırmanmaya ama altta yarışı izleyen diğer kurbağalar yarışan kurbağalara şöyle tezahürat yapıyorlarmış; ‘Yapamazsın!’, ‘Başarısız olacaksın!’, ‘Bırak artık!’. Kurbağaların çoğunluğu kulenin tepesine ulaşamadan teker teker düşmüşler, sadece birisi zirveye ulaşmış.. Kazanan kurbağaya sormuşlar, ‘’Nasıl başardın?’’, ama şaşkınlığa düşmüşler, çünkü kazanan kurbağanın ‘sağır’ olduğunu farketmişler, olumsuz tezahüratların hiçbirini duymamış..


©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan


8 Haziran 2025 Pazar

Öfkenin Asıl Sebebi

 

Öfkenin, kızgınlığın ana sebebi, ‘acı duymaktır’, ‘üzüntü’dür. Kişi bir konuya öfkeleniyor, kızıyorsa o an kişi o konuda ‘acı’, ‘üzüntü’ hissediyor demektir. Bunu vedik astrolojiye göre açıklayayım. Vedik astrolojide öfke, kızgınlık konularını kontrol eden gezegen Mars’tır. Vedik astrolojide her gezegenin ‘yücelimde’ ve ‘düşüşte’ olduğu burçlar vardır.. Yücelim burçları gezegenlerin sahip olduğu özelliklerin ‘yücelmesini’ sağlar, düşüş burçları ise gezegenlerin sahip oldukları özelliklerin ‘düşmesini’ sağlar.. Öfkeyi, kızgınlığı kontrol eden Mars, vedik astrolojiye göre hangi burçta yücelir? Oğlak burcunda.. Oğlak burcunda acı, sıkıntı, üzüntü, depresyon temaları vardır, öfkeyi temsil eden Mars, Oğlak burcunu gördüğü ‘anda’ yücelir.. Yani acı(oğlak), üzüntü(oğlak), depresyon(oğlak), çaresizlik(oğlak), kısıtlanma(oğlak) öfkeyi(Mars), kızgınlığı(Mars) ‘yücelmektedir’, yani öfkeyi ‘aktive’ etmektedir.. Yani bütün öfkeler, kızgınlıklar ‘acı duymanın’, ‘üzüntünün’, ‘kısıtlanmanın’, ‘çaresizliğin’ sonucudur.. ‘Öfkeli’ insan aslında; ‘Bu konuda üzülüyorum!’, ‘Bu konu bana acı veriyor!’, ‘Bu konuda çaresiz hissediyorum!’ demektedir.. Peki öfkenin, kızgınlığın gezegeni Mars hangi burçta düşer? Yengeç.. Demek ki Yengeç konuları öfkeyi(Mars) yok ediyor.. Nedir başlıca Yengeç konuları? Sevgi(yengeç), merhamet(yengeç), anlayış(yengeç), öfkenin(Mars-ateş) üzerine su(Yengeç-su) döker.. Sevgi(yengeç), merhamet(yengeç), anlayış(yengeç), acıyı(oğlak), üzüntüyü(oğlak) ortadan kaldırır ve öfke(Mars) düşer.. Yani öfke(Mars) varsa kesinlikle ‘üzüntü’(oğlak), acı(oğlak) ve çaresizlik(oğlak) var.. Bol suya(sevgi-anlayış-merhamet) sahip Yengeç burcunun temaları bunu ortadan kaldırırr. Yani birini öfkeli görüyorsan ona ‘acı veren’, onu ‘üzen’ konuyu bul ve bunu ortadan kaldır, öfkenin ‘devam etmesi’ imkansız hale gelir.. Haykırış(öfke-hiddet-Mars) canın yanmasından(acı-üzüntü-Oğlak) ileri gelir, sen elinde bir tas suyla(sevgi-merhamet-anlayış-Yengeç) karşılık ver.. Tüm ‘haykırışlar’ bu şekilde yok olur.. Al-i İmran 134 ‘’Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. Öfkelerini yenenlerdir onlar, insanları affedenlerdir. Allah, muhsinleri sever.’’

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

29 Mayıs 2025 Perşembe

Yıkılmayan Kale


‘Umut’, insanı yıkılmayan bir ‘kale’ yapar.. Yüce Allah şöyle dedi; Hicr 56 ‘’De ki: Sapmışlar dışında Allah’ın rahmetinden kim umut keser?’’.. Demek ki içteki ‘umudumuzun’ miktarı ‘doğru yolda’ olmamızla doğru orantılı.. Zira güçlü bir inanç kişinin umutsuz olmasına izin vermez, bu nedenle Rumi şöyle diyor; ‘’Kurtuluş ümidi içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın..’’ Yüce Allah Kur’an’da, O’nun rahmetinden asla ‘umudu kesmememizi’ söyledi(Zümer 53-Hicr 56-Yusuf 87). Çünkü ‘umut’ kavramı insana mucizeler yaşatır.. Bu konuda 1950 lerde Harvard üniversitesinde Dr. Curt Richter tarafından yapılmış bir deney var. Deney şu: Dr. Richter farelerin suda boğulmadan ne kadar dayanabileceklerini denemek için fareleri suya bırakıyor. Fareler yaklaşık 15 dakika boğulmamak için savaşıyorlar ama 15. dakikadan sonra boğuluyor hepsi. Bu deneyler böyle sürüp gidiyor. Bir süre sonra şöyle yapmaya karar veriyor, fareleri suya bıraktıktan sonra 15. dakikalara erişirken fareler boğulmadan onları sudan çıkartıyor ve farelerin birkaç dakika nefeslenmesine izin veriyor ve sonra tekrar suya bırakıyor.. Kurtulacaklarına dair umuda kapılan fareler, bu sefer boğulmuyor, saatler geçiyor, 15 dakika bile dayanamayan fareler tam olarak 60 saat yani neredeyse 2,5 gün dayanıyorlar suyun içinde. Başta 15 dakika bile dayanamayan fareler, kurtulacaklarına, tekrar suyun içinden çıkarılacaklarına dair bir ‘umut besledikleri’ için dayanma güçleri tam 240 kat(60 saat/15 dakika) artıyor.. İşte ‘küçücük bir umut’ bir canlının içindeki dayanma gücünü 240 kat arttırıyor.. Bu deney bana göre, bir canlının hayatını hiçe saydığı için oldukça zalimce ve yapılmamalıydı ama katıksız bir gerçeği göstermesi açısından da insanlara ibret olacak bir şey.. Peki ne oldu da fareler 15 dakika yerine 60 saat dayanabildiler? Birkaç dakika için sudan çıkarıldıklarında zihinlerinde onları sürekli aşağıya çeken ‘umutsuzluk’ hali, ‘kurtuluş ümidine’, ‘iyi düşünceye’ dönüştü olan bu.. Yani umudun varsa 240 kat daha güçlüsün.. Rumi bitirsin; ‘’Umut, hiç bitmeyen bahar mevsimidir. İçine kar da yağar, fırtına da kopar ama çiçekler hep açar..’’

.

.

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan


5 Mayıs 2025 Pazartesi

Gönülün Yolları

 

Bilge Shri Ravi Shankar diyor ki; ‘’İnsanlar arasında 3 çeşit iletişim şekli vardır.. Kafadan-kafaya(sesle), kalpten kalbe(birlikte şarkı söylerek), ruhtan ruha(sessizlikten sessizliğe).. Egonu, benliğini sağlam tutmak için en güvenli iletişim şekli kafadan-kafayadır, yani sesli iletişimdir, bu şekilde benliğine, kibrine sağlam bir şekilde tutunursun.. İnsanlar birlikte şarkı söylediklerinde ise iletişim ‘kalp seviyesine’ iner, egodan, kibirden kurtulurlar, bu nedenle birlikte şarkı söyleyebilmek kişilerin ilişkilerinde, iletişimlerinde çok fayda sağlar, çünkü ‘kalp seviyesinde’ iletişim kurabilirler.. Üçüncü iletişim şekli olan ‘ruhtan ruha’ ise ‘sessizlik’ yoluyla gerçekleşir, bu iletişim tarzına örnek olarak bir kişinin spiritüel öğretmeni(Guru) ile bir arada bulunduğunda, sessizlikte aklında olan bütün soruların yok olması verilebilir..’’ Yani insanlar 3 şekilde birbirleriyle iletişim kurarlar ego-benlik(kafadan-kafaya ses ile) ile, kalp ile(birlikte şarkı söyleyerek), ruh ile(sessizlikte).. İnsanlar her zaman iletişim halindedirler, bu iletişim çoğu zaman yanyana olmayı gerektirmez.. Rumi’nin dediği gibi ‘’Gönülden gönüle pencere vardır’’, işte bu Shri Ravi Shankar’ın söylediği iletişim şekillerinin en üstün olanı, ‘ruhtan ruha’ olan iletişimdir.. Maalesef ki ‘ruhtan ruha’ olan iletişimi insanların çoğu farketmezler, hissetmezler. Çünkü taşıdıkları negatif duygular nedeniyle(hırs, kıskançlık, öfke, intikam, kin, tüm negatif duygular) gönül aynalarının üzerini ‘pas’ kaplamıştır.. Bu nedenle de diğer ‘gönüllerden’, kendi ‘gönül aynalarına’ düşen mesajları farketmemektedirler.. Rumi bu konuda şöyle diyor; ‘’Kalp aynası tozdan kirden arınmış ve tertemiz olursa, su ve toprağın dışında nakışlar görürsün.. Gönül penceresi geniş ve camları da tertemizse, hiçbir vasıta olmadan Allah’ın nuru kalbe ulaşır.’’.. Yani tertemiz bir ‘gönül aynasına’ sahip olmak hem ilahi sistemle, hem de tüm yaratılmış gönüllerle ‘iletişim hâlinde’ olmak demek.. Kalbini tüm ‘negatif duygulardan’ temizle, ‘gönül aynan’ ancak bu şekilde parlar! Ve Rumi’nin şu sözünü unutma; ‘’Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir..’’

.

.

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

24 Nisan 2025 Perşembe

Dünya Üzerindeki En Güçlü 'Korunma' Yöntemi

 


Yüce Allah, Kur’an’da arz sınavında yaşayacağımız bütün imtihanları, zorlukları ‘eksiksiz’ (En’am 38) bir şekilde bize açıkladı ve dedi ki; Bakara 155 ‘’Andolsun, biz sizi korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!’’.. ‘Sabır’ bu arz sınavında çok önemliydi.. Yüce Rahman bu zorlu sınavda ‘sadece iman etmenin’ kişiyi sınanmadan kurtaramayacağını söyledi; Ankebut 2 ‘’İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?’’. Arz üzerinde yaşanan çok zorlu bir sınav, çünkü sınavın sonucunda insanlar ve cinler için bu ‘aşağıların aşağısından’(Tin 4-5) kurtulup üst boyutlara yani hak boyutlara erişim imkanı var.. Yüce Rahman ‘sınavın dozu’ hakkında önceden Hakk boyutlaraimkan kazanmış olanları örnek vererek bize şöyle dedi; Bakara 214 ‘’Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü’minlerle; "Allah’ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin.Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.’’.. Ve Yüce Allah bize Hakk boyutlara girebilmek için 2 ana şart koydu; Allah yolunda ‘çabalamak’ ve ‘sabretmek’, Muhammed 31 ‘’Andolsun, Biz sizden mücahid olanları ve sabredenleri bilinceye kadar, sizi sınayacağız ve haberlerinizi de sınayacağız.’’ Sınav zorluydu ve çetindi.. Ama rahmeti bol olan Yüce Rahman 114 sureden oluşan Kur’an’ın son 2 suresinde bize tüm bu musibetlerden ‘korunma kodlarını’ verdi. Bu 2 korunma suresinin adı Felak ve Nas. Felak suresinde O’naYarattıklarının şerrinden’(Felak 2) sana sığınırız dedik, yaratılan herşeyden(insan-cin-hayvan-doğa) bu şekilde ‘korunmamızı’ sağladı.. Nas suresinde iseSinsi vesvesecinin şerrinden’ sana sığınırız’(Nas 4) dedik, sistemde ‘vesveseye’ kapılıp şeytanlaşmış olan ne varsa(insan-cin-hayvan) bu şekilde onlardan korunduk ve okudukça da korunmaya devam edeceğiz.. Yani demem o ki ‘Türkçe anlamını bilerek’ yani ne söylediğinizin ‘farkında’ olarak Felak ve Nas okumak iyidir, arzdaki ‘ateşten’(her türlü musibetten) korunmanızı sağlar..

.

.

©Kadim Astroloji Analisti-Erdem Çalışkan


22 Nisan 2025 Salı

Bedenin Senin Hayat Yoldaşın..

 

Biz bu ‘beden’ değiliz, beden sadece bu boyutu ‘deneyimlememizi’ sağlayan bir ‘araç’.. Biz bu bedenin içinde, anahata(kalp çakrası) çakranın sol tarafında(hrid chakra) konumlanmış küçücük bir ışık parçasıyız(can, öz).. Bu ‘beden’ bize bu boyutta sınava girmemiz için verilen ve kıyamet günündede verdiğimiz sınavın sonuçlarını alacağımız bir sınavın ‘aracısı’.. O zaman bu beden bize bir hediye! Çünkü sınava girebilmemizi sağlıyor! Gittikçe karanlığa gömülen insanlığın çoğunluğu bunun farkında değil maalesef(En’am 116).. Çok sevdiğim Bilge Shri Ravi Shankar şöyle diyor; ‘’Gerçek hayat yoldaşın kim? Annen mi? Baban mı? Karın mı? Kocan mı? Oğlun mu? Kızın mı? Arkadaşların mı? Hiçbiri değil! Senin tek hayat yoldaşın ‘bedenin’.. Çünkü bir kere bedenin çalışmayı durdurdu mu, bu söylediğim kimselerin hiçbiri sana cevap veremez, sana ulaşamaz, sana yardım edemez.. Sen ve bedenin doğumdan ölüme kadar hep birliktesiniz, hiç ayrılmadınız.. Bedenine harcaman gereken bütün çaba sadece ve sadece senin sorumluluğun ve bedenine ne yaparsan dönüşünü kesinlikle alırsın. Sen bedeninle ne kadar ilgilenir onun ne kadar iyi olmasına çabalarsan, bedenin de o kadar senin iyi olmana çalışır. Ne yediğin, sağlıklı kalmak için yaptığın egzersiz, stresle nasıl başa çıktığın, bedenine dinlenmesi için ne kadar zaman verdiğin, bunların hepsi bedeninin sana vereceği cevabı-karşılığı belirler.. Unutma bedenin senin için tek kalıcı ‘adres’, tek yaşam yerin.. Ve bedenini kimse seninle paylaşamaz.. O zaman bedeninin tek sorumluluğu da ‘senin’, bedeninden sadece ‘sen’ sorumlusun. Neden? Çünkü bedeninin tek ‘hayat yoldaşı’ sensin.. Bedenine her daim emek harca, zinde kalmasını sağla. Para gelir ve gider. Ailen, eşin, akrabaların ve arkadaşların sonsuza kadar kalamazlar. Sadece şunu bil ‘gerçek hayat yoldaşına’(bedenine) senden başka yardım edebilecek biri yok. Bu nedenle bedenin için şunları her zaman tatbik et;

Pranayama(Nefes Teknikleri): Ciğerlerin için

Meditasyon: Zihnin için

Yoga: Bedenin için

Düzenli yürüyüş: Kalbin için

Kaliteli yiyecekler: Bağırsakların için

İyi düşünceler: Ruhun için

İyi karmalar(iyi ameller): İnsanlık için‘’

.

.

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

15 Nisan 2025 Salı

Uyumadan Önce Neyle Meşgul Olduğuna Bak..



Vedik gelenekte önem verilen bir konu var; ‘Yatmadan önce, okuduğun, izlediğin, dinlediğin her neyse onun bilgisi bünyende sindirilir ve ertesi gün zihninde ve ruhunda kalıcı hale gelir!’.. Günümüz insanlığının çoğunluğu ise şu an televizyondan ya da internetten bir şey izlerken-dinlerken uyuyor.. Yatmadan önce izlediklerinin ve dinlediklerinin bilgisinin ‘ruhunda’ ve ‘zihninde’ yerleşeceğini bilmeden yapıyor bunu insanlık.. Örneğin gece haberlerinde türlü türlü kötü haberleri dinleyip uyuyor insanlığın çoğunluğu.. Ya da yatmadan önce internette izlediklerinin ‘ruhunda’ kalıcı olacağını bilmeden izliyor.. Bu özelliğin iyi kullanılma hali ise şu; Kişi öğrenciyse hangi bilgiyi sindirip öğrenmek istiyorsa yatmadan önce o konuyu çalışıp yatarsa, gün içindeki çalışmasından birkaç kat daha fazla verim alır.. Çünkü kural şu ‘Yatmadan önce okuduğun, izlediğin, dinlediğin her neyse onun bilgisi ruhunda sindirilir ve ertesi gün bünyende kalıcı hale gelir!’.. Örneğin yatmadan önce Kur’an’ı anlayarak(Türkçesini) okumak, kişinin Kur’an’ın bilgisini sindirip, öğrenmesine neden olur.. Bunu düzenli yapması her geçen gün kişinin spiritüel yolda ilerlemesini sağlar.. Neyin bilgisinin ruhunuzda kalıcı olmasını istiyorsanız uykudan önce onu tatbik edin ya da öğrenin.. Her ne şartta olursa olsun, yatmadan önce güzel şeyler okumak, dinlemek, izlemek gerekiyor, çünkü bunların vedik geleneğe göre kişinin ruhuna ve zihnine ‘yerleşmesi’ kaçınılmaz..Peki neden? Çünkü uyku çok özel bir ‘hâl’, kişi uyuduğunda ruhu üst boyutlara geçiyor ve öğrendiklerini de ‘yanında’ yukarı taşıyor.. Rumi bitirsin; ‘’Dünya, görünüşte geniş, hakikatte dardır, uyku da bu darlıktan kurtulmaya benzer. Hamam kızıştı, ısındı mı daralırsın, için sıkılır. Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın. Yahut ta mesela dar bir ayakkabı giyersin de geniş bir ovada yürürsün. Fakat o geniş ova, sana öyle daralır ki.. O ova, o sahra sana âdeta zindan kesilir. Uyuman, o dar ayakkabıyı çıkarmana benzer. Uykuda bir müddet ruhun, bedenden kurtulur. Azizim, uyku, Allah velilerinin malı, mülküdür.. Dünyadaki Ashab-ı Kehf gibi!’’ .

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

31 Mart 2025 Pazartesi

Herkesin Bir 'Sahibi' Var!


Tek bir insana bile ‘kötülük’ yaparken ‘düşünmek’ lazım, çünkü ‘her insanın’ Yüce Allah tarafından atanmış ‘koruyucuları’(izleyenleri) vardır.. Rad 11 ‘’O'nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri (takipçileri) vardır, onu Allah'ın emriyle gözetip-koruyorlar..’’ Yani yaratılmış olan her şeyin bir ‘Sahibi’(Rahman) var, ona göre ‘davranmak’ lazım.. Şimdi bu konuda ünlü bir hikayeye bakalım; ‘’Vakti zamanında bir derviş berbere gidip, "Vur usturayı berber efendi!" der ve berberden saçlarını kazımasını ister. Berber, dervişin isteği üzerine onun saçlarını kazımaya başlar ve bir tarafı bitirip tam diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı kapıdan içeri girer. Kabadayı doğruca dervişin yanına gidip, kafasının kazınmış tarafına sert bir tokat atar; ‘’Kalk bakalım kabak! Kalk da tıraşımızı olalım!’’ diye bağırır. İnsanlardan gelen her şeyin Hakk’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli olarak derviş ile alay eder. Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla gelerek kabadayıyı altına alır ve onu metrelerce sürükler. Arabanın oku göğsüne saplanan kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Gürültüyü duyup hızla dışarı fırlayan berber, gördüğü manzara karşısında afallayarak dönüp dervişe bakar ve sorar: ‘’Biraz fazla olmadı mı derviş efendi?’’ Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir: ‘’Vallahi gücenmedim ona, hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var; O gücenmiş olmalı!’’.. İşte böyle.. Her yaratılmışın bir ‘Sahibi’ olduğunu düşünerek davranmak lazım.. Rumi bitirsin; ‘’Olgun kişilerin kıblesi sabırdır, tahammüldür. Hiddete kapılıp, hiç kimseyi çiğneme ki, seni de kimse çiğnemesin!’’

.

.

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

11 Şubat 2025 Salı

Üzülme! (La Tahzen)

Yazan: Mevlana Celaleddin-i Rumi


Üzülme! (La Tahzen)

İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme!
Rahman, “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı?
O halde ne diye üzülürsün ey can?
Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan;
Gece gibi kapkaranlık nefsini yak!

“Derdim var” diyorsun;
Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun.
Sanma ki dert sadece sende var.
Şunu bil ki; sendeki derdi nimet sayanlar da var.

Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla.
Dert nerede ise deva oraya gider.
Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider.
Soru nerede ise cevap oraya verilir.
Gemi nerede ise su oradadır.
Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın.
Dünya malı Allah’ın tebessümüdür:
Ona bak ama sarhoş olma.

Lâ tahzen! (Üzülme!)

Irmağa deniz, denize okyanus sığmaz.
“Aşık” olmayana anlatsan da “Ben” “Sen” anlamaz.
Hakka ulaşmak için yoldur desen kimse inanmaz…
Gönlünde zerre-i miskal Şems olmayan;
Yanmaz, yanamaz.

Ayağın kırıldı diye üzülme!
Allah senden aldığı ayak yerine belki sana kanat verecek.
Kuyu dibinde kaldın diye üzülme!
Yusuf kuyudan çıktı da Mısır’a sultan oldu, unutma!
İstediğin bir şey olursa bir hayır,
Olmazsa bin hayır ara…

Geçmiş ve gelecek insana göredir.
Yoksa hakikat âlemi birdir.
Bu âlem bir rüyadır.
Zanna kapılma ey can!
Rüyada elin kesilse de korkma, elin yerindedir.
Dünya bir rüya ise, başına gelen felaketler de geçicidir.
Neden çok üzülürsün ki?
Herşey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde sakın vazgeçme:
Çünkü orası gidişatın değişeceği yerdir.
Bu âlemin, bu kâinatın kitabı sensin:
Aç da kendini oku ey can!

Kâinatın en uzak köşesi, senin içinde ufak bir nokta…
Ama sen bunun farkında bile değilsin.
Derdin ne olursa olsun korkma!
Yeter ki umudun Allah olsun.
Herkes bir şeye güvenirken;
Senin güvencen de Allah olsun.
Hiçbir günah, Allah’ın yüce merhametinden büyük değildir ama;
Sen yine de günah işlememeye bak!

Lâ tahzen! (Üzülme!)

Derdin ne olursa olsun bir abdest al, nefes gibi…
Ve bir seccade ser odanın bir kösesine, otur ve ağla,
Dilersen hiç konuşma…
O seni ve dertlerini senden daha iyi biliyor unutma.
Dua ederken O’na kırık bir gönülle el kaldır.
Çünkü Allah’ın merhamet ve ihsanı, gönlü kırık kişiye doğru uçar.
Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu kovmaktır.
Allah tozunu alıyor diye, niye kederlenirsin, Ey can?

Lâ tahzen! (Üzülme!)

Bir şey olmuyorsa:
Ya daha iyisi olacağı için,
Ya da gerçekten olmaması gerektiği için olmuyordur.
Şu uçan kuşlara bak!
Ne ekerler, ne biçerler.
Onların rızkını düşünen Allah
Seni mi ihmal edecek sanırsın?
Yeter ki sen istemeyi bil.

Belalar sağanak yağmurlar gibi yağar.
Ancak başını ona tutabilenler aşk kaydına geçerler.
Belâ yolunda muayyen bir menzildir âşık.
Her nereden gam kervanı gelse de.
Aşk derdinde olan kişi;
Baş derdinde değildir…

----------------------------

Yapılma, yıkılmadadır;
Topluluk, dağınıklıkta;
Düzeltme, kırılmada;
Murat, muratsızlıktadır;
Varlık, yoklukta gizlidir…

Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması.
Ne kötüdür zamanın bir an kadar yakın,
Bir asır kadar uzak olması.
Ve bilir misin?
Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması.
“Ben”, deyip susması…
“Sen”. deyip ağlamaklı olması…
Eğer sen Hak yolunda yürürsen, senin yolunu açar, kolaylaştırırlar.
Eğer Hakk’ın varlığında yok olursan, seni gerçek varlığa döndürürler.
Benlikten kurtulursan o kadar büyürsün ki âleme sığmazsın.
İşte o zaman seni sana, sensiz gösterirler.

Sevginin diğer bir adı da sabırdır:
Açlığa sabredersin adı “oruç” olur.
Acıya sabredersin adı “metanet” olur.
İnsanlara sabredersin adı “hoşgörü” olur.
Dileğe sabredersin adı “dua” olur.
Duygulara sabredersin adı “gözyaşı” olur.
Özleme sabredersin adı “hasret” olur.
Sevgiye sabredersin adı “Aşk” olur…

Ne istersem ben Mevlâ’dan isterim.
Verirse yüceliğidir, vermezse imtihanımdır.
Allah’tan bir şey istersen:
Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil.
Ne zaman dersen bilemem ama,
Açılmaz diye umutsuz olma,
Yeter ki o kapıda durmayı bil.

 
Celaleddin-i Rumi

7 Şubat 2025 Cuma

Hayalin Bakırı Altın Yapan Bir Kimya!

Öfke sana ‘içerden’ geliyor.. Üzüntü sana ‘içerden’ geliyor.. Endişe sana ‘içerden’ geliyor.. Korku sana ‘içerden’ geliyor.. Zihnine bütün sıkıntı veren düşünceler ‘içeriden’ geliyor.. Yani ‘dert’ sana ‘içerden’ geliyor.. Dıştaki olaylara olan ‘bakış açın’ ruh halini belirliyor.. Oysa ki dışarıdaki olaylara yaklaştığın ‘duyguyu’ sen belirliyorsun, olayın kendisinin sana bir duygu dikte etmeye ‘imkanı’ yok.. Bir kişinin başına bir kötü bir olay geldi diyelim kişinin düşmanları bu olaya sevinir, kişinin sevdikleri ise bu olaya üzülür.. Ama olay aynı olay, peki neden bu olayın insanlarda yarattığı duygular farklı farklı? Çünkü bu farklı duyguları tetikleyen şey, kişilerin olaylara olan ‘kendi bakış açıları’.. Kişi olayı ‘nasıl görmek’ istiyorsa olaya ‘öyle’ bakıyor.. Yani kendini acıya, sıkıntıya, üzüntüye, korkuya, bütün ‘negatif’ duygulara ‘layık gören’ sensin.. Bu duyguların içinde ‘filizlenmesinede’ izin veren sensin.. Dıştaki olaylar ‘nötr’, bu demek oluyor ki olaylara hangi ‘duygu’ ile yaklaşmayı seçtiysen, aynı zamanda o ‘duyguyu’ kendin için ‘seçmiş’ oluyorsun. Bu nedenle Rumi şöyle diyordu; ‘’İnsana bütün korku içinden gelir fakat insanın aklı daima dışarıdadır.’’ .. Bilgelerin öğütlerini dinle ve dıştaki olaylara yaklaştığın ‘duyguyu’ akıllıca seç! . . İyi şeylerden başka bir şey düşünme! Çünkü düşünce, suret dokumasının ipliğidir. Güzelleşen ve iyi olan düşünceden doğan her suret, güzeldir. Bir adam belada safa görürse, bela tatlılaşır. Hasta, iyileştiğini görünce ilaç, kendine hoş gelir. Kötüye yormak ve kuruntu yapmak insanı derdi yokken bile hasta eder. Onun için olaylara iyi bak. Sen kötü düşünceyi zehirli tırnak gibi bil. Bu tırnak derinleştikçe can yüzünü tırmalar. - Celaleddin-i Rumi . . Ağladı adamın biri gece boyunca hasta başında. Gün ağarınca öldü ağlayan adam; kendine geldi hasta. - Sadi Şirazi . . İnsanları tedirgin eden, olan biten değil, olan bitenle ilgili inandıklarıdır. - Epiktetos . . Kuruntu derdin yarısı, sükunet devanın yarısı, sabır ise şifanın yarısıdır.- İbn-i Sina 

.

.

Ademoğlu, hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahat bir hale gelir.. Yok... Eğer gözüne kötü hayaller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider. Yılanların, akreplerin içinde bile olsan Tanrı, seni güzel hayallerle avutursa, yılanlar, akrepler sana munis olur. Çünkü , hayalin, kötü şeyleri altın yapan bir kimyadır. Sabır, güzel hayallerle tatlılaşır. Çünkü her şeyden evvel içinde bulunduğun sıkıntıdan kurtulma hayaline düşersin. O kurtuluş ümidi, içteki imandan gelir. İman zayıflığından da ümitsizliğe, iç sıkıntısına uğrarsın.

Celaleddin-i Rumi

.

.

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

2 Şubat 2025 Pazar

Ses ve Kan

 


Vücudumuzda toplam 114 çakra var.. Bunlardan 7 çakra, 7 ‘ana’ enerji kanalıdır. Ve hayat ‘enerjimiz’ bu 7 ‘ana’ enerji kanalından akar. Vedik doğum haritamızdaki gezegenler bu çakralar üzerinden çalışırlar. Bugün bu 7 ana çakradan, 5. çakraya bakalım. 5. çakranın adı ‘Vişuddha çakra’dır, yani ‘Boğaz çakrası’. Boğaz çakrasının ana teması ‘ses’, ‘duyma’, ‘kulaklar’, ‘kan’, ‘kan akışıdır’. Burası kadim vedalara göre ‘siddha’ yani ‘başarının’ yeridir. Niye? Çünkü 5. çakrada ‘ses’ var, yani mantra, zikir, dua, hamd buradan meydana geliyor, mantra, dua, zikir, hamd kişiyi ‘emeline’(başarı) ulaştırır. Yüce Rahman bu konuda şöyle diyor; Fatır 10 ‘’Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir.’’.. Boğaz çakramızdan çıkan ‘güzel sözler’(hamd, dualar, zikirler) O’na yükseliyor ve bunların yanında yaptığımız ‘iyi ameller’ de bu ‘sözlerin’ kuvvetlenmesini ve ‘başarı’(siddha) getirmesini sağlıyor.. Peki kötü sözlerin(ayıplama, dedikodu, küfür) durumu nedir, onlar ne yapıyor? Bunun için Boğaz(Vişuddha) çakrasının kontrol ettiği ana temaları birleştirmemiz gerekiyor, ‘ses, kan, kan akışı’.. Kadim vedik öğretilere göre kötü sözler kanımızı kirletiyor, boğaz hastalıkları ve kan hastalıklarına yol açıyor.. Çünkü sesin çıktığı çakra(boğaz-vişuddha) aynı zamanda ‘kanımızı’ kontrol ediyor.. Yüce Rahman şöyle diyor; İbrahim 26 ‘’Kötü (habis) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı kalmamıştır’’.. Peki sesi iyi kullandığımızda ne oluyor? Başarı geliyor, kanımız arınıyor, daha sağlıklı oluyoruz, bu nedenle Yüce Allah Kur’an’da bir çok ayette onu hamd ile ‘tesbih’ etmemiz gerektiğini söylüyor.. Hicr 98 ‘’Sen Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol’’, Nasr 3 ‘’Rabbini hamd ile tesbih et, O’ndan bağışlanma dile.’’. Kaf 39 ‘’Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.’’. Boğaz çakrandan çıkan ‘temiz sözler’(Rabbe hamd, şükür, tevbe, dua, zikir) ‘başarı’(siddha) getiriyor, ‘kanını’ arındıyor(iyi sağlık).. Yani ağzına ‘kirli sözleri’(ayıplama,dedikodu, küfür) alarak başarısızlığı tetikliyor ve kanını kirletiyorsun..

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan


23 Ocak 2025 Perşembe

En Büyük Güç

 


Sert, şiddetli ve katı olan insan daima ‘yıkım’ yaşamaya mahkumdur.. Çünkü yaşamın ‘tersine’ hareket etmektedir.. Yüce Rahman diyor ki; Enbiya 30 ‘’Biz her canlı şeyi sudan yarattık.’’.. Yani yaşamın ve canlılığın ‘özü’ olan madde ‘sudur’.. Peki yaşamın özü olan maddeye(su) bakalım, bu madde de her hangi bir katılık, sertlik mevcut mu? Aksine su yumuşak, sakin, akışkan, esnek.. Yani yaşamın ‘özü’(su) yumuşak, sakin, akışkan ve esnektir, ‘yaşamak’ için bu özellikler gerekir.. Peki su, bu ‘mütevazi’ özelliklerine rağmen güçsüz müdür? Hayır, dünyadaki en güçlü madde sudur.. Nuh tufanını hatırla tüm dünya suya teslim oldu, herhangi bir sel anını hatırla suyun karşısında hiçbir şey duramaz.. Peki bundan ne anlıyoruz? Yumuşaklık(su), sakinlik(su), zerafet(su), esneklik(su), akışkanlık(su) dünyadaki en büyük güçtür(su) ve kimse bu gücün karşısında duramaz. Bu nedenle bilge Lao Tzu şöyle diyordu; ‘’Dünyada hiçbir şey su kadar yumuşak ve ince değildir fakat büyük kayalar gibi sert ve durağan şeyleri sudan daha iyi hiçbir şey kıramaz ve parçalayamaz.’’.. Ve büyük bilge Lao Tzu sertliğin, şiddetin, zorbalığın ancak yıkım getirdiğin söylüyordu.. Bilge Lao Tzu yumuşaklığın, zerafetin, sakinliğin yaşamın ‘özü’ olduğunu ve ‘sertliğe’ karşı her zaman galip geldiğini şöyle anlatıyordu; ‘’İnsan yumuşak ve esnek doğar, ölünce kaskatı ve serttir. Bitkiler yumuşak ve bükülebilir doğar, ölünce kırılgan ve kurudurlar. Yani her kim sert ve katı ise ölümün yoldaşıdır. Her kim yumuşak ve uysal ise yaşamın yoldaşıdır. Sert ve katı olan kırılır. Yumuşak ve esnek olan galip gelir.’’.. Sert ve katı olan tıpkı kurumuş bir bitki gibi ‘kırılmaya’ mahkumdur. Yumuşak olan ise kurtulur ve galip gelir.. Sertlik, ‘yumuşaklığa’ karşı ‘etkisizdir’, Rumi diyor ki; ‘’Keskin kılıç, yumuşak ipeği kesemez’’.. Yani ‘yumuşaklık’(su), zerafet(su), sakinlik(su) asıl güçtür. Yani her zaman su gibi sakin, yumuşak, ağırbaşlı, zarif ol.. Çünkü her zaman ‘su’ galip gelir.. Bu değişmeyen kaderdir!

.

.

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan



19 Ocak 2025 Pazar

Neyi Düşünüyorsan Ona Dönüşüyorsun!

 

Vedik astrolojide zihnimizi yöneten gezegen Ay’dır. Ve Ay vedik astrolojiye göre ‘su’ elementine mensuptur. Bu bize zihnin çalışma prensibi hakkında büyük bir bilgi veriyor.. Su konulduğu kabın ‘şeklini’ ve ‘rengini’ alır.. Su, ona ne söyleniyorsa hafızasında kaydeder ve söylenilen ‘şeye’ dönüşür, kodlanabilir.. Yani zihnine(su - Ay) neyi telkin edersen ona dönüşür, söylediğin olgunun ‘şeklini’ ve ‘rengini’ alır.. Bu konuda çarpıcı bir çalışma var(Kaynak:Hürriyet-Ö. Bolat). ‘’Harward üniversitesi Psikoloji Professörü Ellen Langer bir deney yapıyor. 75 yaşındaki bir grup insanı bir haftalık kampa alıyor. Ama kampın bir özelliği var. Kişiler 55 yaşında olduklarını varsayacaklar. Hatta isim kartlarında dahi 55 yaşındaki fotoğrafları olacak. 55 yaşındayken yaşadıkları olaylardan ve haberlerden bahsedecekler. 55 yaşındayken çıkan gazeteleri okuyacaklar. Grup, bir hafta bu şekilde yaşadıktan sonra, Langer onlara bazı testler uyguluyor. Sonuç şaşırtıcı. Bu yaşlıların hafızaları, kas güçleri ve zekaları gelişiyor. En ilginci de şu: fiziksel olarak da daha genç görünüyorlar. Onları tanımayan insanlara, bu kişilerin kamp öncesinde ve sonrasında çekilmiş fotoğrafları gösteriliyor. Yaşları, 3 yaş daha genç tahmin ediliyor.’’ Bu çarpıcı bir durum yani zihnimizi(Ay-Su) kodlayarak, zihni bir duruma inandırarak tüm hayatımızı, hatta bedenimizi dahi dönüştürebiliyoruz! Çünkü zaten hayat ‘zihnimizde’, dışarıdaki her şey ‘içerinin’ yansıması.. İç(zihin) ‘dönüşünce’ dış da(beden-fiziksel dünya) dönüşüyor.. Prof. Langer’in yaptığı bir başka araştırma şöyle; 7 otelin çalışanlarını iki kısma ayrıyor, yarısına(deney grubu) diyor ki ‘’Otel işi yaparken egzersiz yaptığınızı düşünün’’, diğer yarısına ise hiçbir şey söylemiyor. 4 hafta sonra Langer, görevlilerin sağlık durumlarına bakıyor ve inanılmaz bir fark buluyor. Deney grubundaki görevliler, kilo vermiş, dahası vücutları kas kazanmış, kolestrolleri düşmüş. Kendi yaptığı işleri egzersiz olarak görmeyen kat görevlileri ise fiziksel olarak aktif olmalarına rağmen sağlıkları daha iyiye gitmemiş’’.. Yani ne diyordu Rumi; ‘’Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun!’’..

.

.

İyi şeylerden başka bir şey düşünme! Çünkü düşünce, suret dokumasının ipliğidir. Güzelleşen ve iyi olan düşünceden doğan her suret, güzeldir. Bir adam belada safa görürse, bela tatlılaşır. Hasta, iyileştiğini görünce ilaç, kendine hoş gelir. Kötüye yormak ve kuruntu yapmak insanı derdi yokken bile hasta eder. Onun için olaylara iyi bak. Sen kötü düşünceyi zehirli tırnak gibi bil. Bu tırnak derinleştikçe can yüzünü tırmalar. - Celaleddin-i Rumi

.

.

©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan