17 Mart 2024 Pazar

4 Kapı 40 Makam
Tasavvufta insanın tekamüle ulaşması için geçmesi gereken 4 kapı 40 makam vardır.. İnsan, bu 4 kapı 40 makamda ‘derece, derece’ ilerler, her birimizin Rahman’ın indinde dereceleri var(Enfal 4-Ahkaf 19). İşte içlerinde 40 makam barındıran bu 4 büyük kapının isimleri şöyledir, Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat.. Bu 4 büyük kapı vedik doğum haritamızdaki 4 köşe eve denk gelmektedir. 1. Ev, 4.ev, 7.ev ve 10.ev, vedik doğum haritasının ‘giriş’ ve ‘çıkış’ kapılarıdır ve tasavvufta sözü edilen 4 büyük kapının yerleridir haritada. Şimdi bu 4 kapı konusunda ünlü bir hikayeye bakalım.. ‘’Rumi’ye öğrencisi sormuş, ‘’Hocam, bu dört kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?’’ Rumi demiş ki "Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var. Hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım." Adam gitmiş birincinin ensesine bir tokat aşketmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve kuvvetli bir tokatla Rumi’nin öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat aşketmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Rumi’ye dönmüş, olanları anlatmış. Rumi şöyle cevap vermiş; "Birinci; şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iâde etti. İkinci; tarîkat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi; "Sana kötülük yapana bile iyilik yap." Onun için döndü, yerine oturdu. Üçüncü; mârifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradan'dan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi âlet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü; hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile." . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

25 Şubat 2024 Pazar

İncinsen de İncitme
Hepimiz insanız ve Kur’an’da birçok ayette anlatıldığı gibi içimize sınav gereği yerleştirilmiş çeşitli kusurlar var(Adiyat-6-Ahzab 72-İsra 11) ve bunlara ellerimizle kazandığımız(Şura 30) kötü ameller de eklenince çok kolaylıkla en büyük günahlardan birini işleyebiliyoruz; ‘gönül kırmak’.. Gönül insanı insan yapan ve insanı Rahman’a bağlayan en değerli araç.. Kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Yunus Emre şöyle diyor ‘’Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil..’’.. Gönül insanın ‘kâbesi’ bir insan gönlü kırmak kendi ‘kâbeni’ de yıkmak demek.. Öyle kıymetli ki tek bir gönül bile, kırmamak lazım.. Hacı Bektaş-i Veli şöyle diyor ‘’Gönül âlemin mutlak padişahı olan Tanrı’nın nazargâhıdır. Gönül ile Allah arasında perde yoktur. Gönül büyük bir şehirdir. Noksan sıfatlardan uzak olan yüce Tanrı arşa değin neyi yarattı ise o şehirde vardır, o şehre sığar.’’.. Her ne olursa olsun tek bir insanın dahi ‘şehirlerini’ yıkmamak lazım, ama günümüz insanlığı için ‘gönül kırmak’ olağan bir duruma dönüştü.. Bu durumun korkunçluğunu farketmeden, çoğunluğumuz ya hiddete kapılarak, ya arzularımız, ya da hırslarımız yüzünden ya da herhangi bir durum yüzünden bir ‘gönül’ kırabiliriyoruz.. Hepimiz yapabiliyoruz bu büyük hatayı yapmamak lazım.. Rumi bu konuda şöyle diyor ‘’Gönüldeki kabeyi tavaf et sen gönülden, gönül mânâ kabesi: Onu çamur sanma sen, Kabe’yi sen binlerce kez yaya tavaf etsen, bil ki kabul olunmaz tek gönül incitirsen’’.. Yüce Allah insanın gönlüne bakar, gönüldeki iniltiler, sızlanmalar arşa erişir, kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Rumi diyor ki ‘’İki âlemde de Allah'ın baktığı yer gönüldür. Padişah daima gönle bakar’’ ve bu nedenle Hacı Bektaşi Veli diyor ki ‘’İncinsen de incitme’’.. Çünkü bir gönül yaralamaktansa, insanın kendi gönlünün yaralanması çok daha iyidir.. Çünkü Yunus Emre şöyle diyor ‘’Gönül Çalab'ın(Allah) tahtı Çalap(Allah) gönüle baktı, iki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.’’.. Yıkmamak lazım.. Yunus Emre bitirsin ‘’Gönül mü biriktirirsin, Kâbe mi biriktirirsin, söyle bana ey aklı başında olan? Gönül biriktirmelidir, çünkü Hak saflığı gönülde korur".. . . © Kadim Astroloji Analisti – Erdem Çalışkan

22 Şubat 2024 Perşembe

Her Şey Karanlıkta Büyür
‘Ekilen’ tohum bir süre sonra büyür ve yeşerir, toprağın ‘dışına’ atılan tohum ise Güneş’te kurur, meyve vermez.. Rumi diyor ki ‘’Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak hâsıl olur. Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir. Altın ve gümüş gizli olmasalardı.. Madende nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?’’. Olmasını istediğiniz bir şeyi yakınlarınızla paylaşmak istersiniz, onlara planlarınızı, yapmak istediklerinizi anlatırsınız.. İşte bu tohumları(isteklerinizi) toprağa ekmek(gizlemek) yerine ‘toprağın üzerine’ saçma yöntemidir. İsteklerinizi sizin ‘gönül tarlanızdan’ çıkarıp dışarıya attığınız(başkalarına anlattığınız) için bu durum o isteğinizin gerçekleşmesine ket vurur ve kendi kendinizi sabote edersiniz. Çünkü tohum ancak ‘gizlenince’ yeşerir.. Yani olmasını istediğin şeyi ‘kalbine ek’ ve dışarıya söylemeden bekle, işte ancak o zaman gerçekleşecektir.. Vedik astroloji’de Ay zihni yönetir ve haritada ‘gönül’ dediğimiz kavramın ana düzenleyicisidir. Ay ‘geceleri’, ortaya çıkar, etrafı tamamen karanlıkla kaplıdır, çünkü fikirler, istekler, arzular ancak ‘karanlıkta’ yetişir, olgunlaşır, büyürler. Çok enteresan ki Ay bir kadın vedik doğum haritasında ‘doğurganlığı’ temsil eder. Bir bebek ancak anne karnında 9 ay tamamen ‘karanlıkta’ kalarak, ‘varlığa’ geçiş yapabilir.. Yani ‘karanlık’, ‘gizlemek’ büyütür, ‘varlığa’ getirir.. Bir Zen hikayesiyle bitirelim; ‘’Bir bilgeye sormuşlar: "İnsanlar neden kötü alışkanlıkları daha kolay edinirken, iyi olanları daha zor edinirler ve iyi alışkanlıklarını sürdüremezler?'' Bilge bir süre düşünmüş ve cevap vermiş; ''Diyelim ki iyi tohumu güneşte bıraktık ve kötü ya da çürümüş tohumu da toprağa gömdük; o zaman sizce ne olur?". "İyi tohum güneşte kurur; kötü tohum ise hastalıklı filizler verir ve sağlıklı bir meyve olmaz." diye cevaplamışlar. Bunun üzerine Bilge devam etmiş sözüne: "İnsanlar da bu şekilde davranır işte. İyilikleri kalplerinde saklayıp filizlerini büyütmektense, açığa çıkarıp kaybederler.. Kötü huylarını ise kalplerinde saklarlar, bunun sonucunda kötü huyları filizlenerek büyür, boy verir ve güçlenir.." ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

16 Şubat 2024 Cuma

Kar ve Buz
Zen hikayesi şöyle başlar; ‘’Bir zamanlar kötü geçen bir hasattan sonra şikayet eden bir çiftçi vardı: “Tanrı hava durumunu kontrol etmeme izin verse keşke! Çünkü besbelli kendisi çiftçilik hakkında pek bir şey bilmiyor.” dedi içinden.. Tanrı bunu duyunca ona dedi ki: “Bir yıl boyunca havanın kontrolünü sana bırakacağım; ne istersen dile, bu dileğin hemen yerine gelecek." Adam çok mutlu oldu ve hemen dedi ki, “Şimdi güneş istiyorum” ve güneş çıktı. Sonra dedi ki, “Yağmur yağsın” ve yağdı. Tüm bir sene boyunca önce güneş açtı ve sonra yağmur yağdı. Mahsul büyüdükçe büyüdü, izlemesi bile zevkliydi. “Hava durumunu ben daha iyi kontrol ediyorum” dedi Çiftçi kibirle. Mahsül hiç bu kadar çok, hiç bu kadar yemyeşil olmamıştı. Sıra hasada geldi. Çiftçi buğdayı kesmeye koyuldu; ama yüreğine indi. Başakların içleri bomboştu. Tanrı ona sordu: “Nasıl mahsulün?”, Adam şikayet etti: “Kötü, efendim, çok kötü.” “Peki sen havayı kontrol etmedin mi? İstediğin her şey olmadı mı?” diye sordu Tanrı. “Evet! Ben de işte bundan dolayı şaşkına döndüm, istediğim güneşi ve yağmuru elde ettim; ama hiç mahsul alamadım.” dedi Çiftçi. O zaman Tanrı dedi ki: “Peki hiç rüzgar, fırtına, kar ve buz istemedin mi? Bunlar havayı temizleyip kökleri güçlü ve dayanıklı hale getiriyor. Sen hep güneş ve yağmur istedin ama kötü hava istemedin. O yüzden elinde mahsul yok.” Yoksunluk(kar, buz) olmadan varlık ‘lezzet’ verir mi? Üzüntü olmasa mutluluğun değeri bilinir mi? Rumi bitirsin; ‘’Yaşadığımız her keder ve sıkıntı bayatlamış mutluluklarımızı süpürür, temizler. Yeni ve taze hoşnutluklar için bizi hazırlar. Bir keder gelip çattığında yepyeni hoşnutlukları bekle. Keder de sıkıntı da bir emanettir. Gelir, yaşanır ve gider. Hoşnutluk farketmeye bağlıdır. Farketmek ise ancak zıtlıkla mümkündür. Dert ve keder olacak ki hoşnutlukları hissedebilelim, farkedip gereken lezzeti alabilelim. Her gün et yemek insana ne kadar et hazzı verir! Ne sürekli açık el, ne de sürekli kapalı bir el insan için hoşnutluktur. İnsan için hoşnutluk, hem açılan hem de kapanan eldir. Yoksunluk, sahip olduğumuzda alacağımız haz için bizi hazırlar. Dolayısıyla yoksunluk bir nimettir.’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

3 Şubat 2024 Cumartesi

Mânâ Havuzu
Bir ‘hazine’ taşıyoruz, adı da ‘gönül’.. Gönül ‘su’dan(ilahi rahmet-Nahl 10) besleniyor.. Zihnine düşen bütün düşünceler, ‘gönül’ denen bu ‘mânâ havuzundan’ akmakta.. Rumi diyor ki ‘’Gönül perdesine usanmadan hayâl sürüleri gelip durmadadır. Bu hayaller, bu düşünceler hep bir kaynaktan, bir yerden gelmeselerdi, nasıl olurdu da hepsi gönüle yol bulup erişirdi? Bu hayallerimizin, düşüncelerimizin orduları, susamış halde gönül kaynağına doğru koşuyorlar. Onlar, gönül kaynağından testilerini doldurup giderler. Bâzen kendilerini gösterirler, bâzen izlerini kaybetirirler..’’ İnsanın sahip olduğu bu mânâ havuzu(gönül) zaman zaman ‘kirlenir’(infak etmemek,günahlar,hırs-kin-haset gibi tüm negatif duygular nedeniyle) ve bu nedenle gönül havuzundan zihne ‘kirli su’ akmaya başlar. İşte zihne ‘kirli su’(kötü düşünceler) akmaya başladığında kişi sapmaya başlar ve hayat yolunu kaybeder, acı çeker.. İşte o anda devreye bir ‘temizlikçi’ girer adı ‘gam’dır(üzüntü).. Rumi’yi dinleyelim ‘’Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme; çünkü o gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır. Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. Ötelerden yeni bir zevk gelsin diye,eski sevincin kökünü çeker, çıkarır, kazır. Yeni kökü bitirsin, çıkarsın diye gam çürümüş, pörsümüş olan eski kökü söker atar. Gam gönlünden neyi kazır, neyi sökerse, karşılık olarak daha iyisini getirir.’’ Gam ‘gözyaşı’ getirir, gözyaşı ise ‘temizlik malzemesidir’. Rumi diyor ki ‘’İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler. Gözyaşının görevi ardından gelecek gülümseme için temizlik yapmasıdır.’’ Peki tüm bunlar ne için oluyor? Tüm bunlar Rahman’dan bir rahmet ve kılavuzdur, ‘dünya ateşinin içinde’ mahvolmamak için.. Rumi bitirsin ‘’İnsanın bir kısmı misafirhanedir. Her sabah yeni birisi gelir. Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik, aniden farkına varmak hepsi beklenmedik misafirdir. Hepsini karşılayıp eyle! Karanlık düşünce, utangaçlık ve garez.. Hepsini gülerek karşıla kapıda. Ve buyur et içeri. Minnettar ol her gelene, kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi öte alemden bir kılavuz olarak gönderilir.’’ ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

31 Ocak 2024 Çarşamba

Bastonlu Adam
Eski bir zen hikayesi anlatılır; ‘’Bir kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve Güneşin etkisi ile müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Kabak bir gün dayanamayıp sormuş Kavağa: “Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”. Kavak cevap vermiş “On yılda”. “On yılda mı?” diye gülmüş Kabak ve “Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.” diye övünmüş. “Doğru” demiş Kavak Ağacı. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye başlamış, sonra yaprakları düşmeye başlamış. Soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Kabak sormuş endişeyle Kavağa: ‘’Neler oluyor bana böyle ağaç?”. Kavak Ağacı cevap vermiş “Ölüyorsun...’’ Kabak sormuş ‘’Niçin?”. Kavak Ağacı cevap vermiş ‘’Benim 10 yılda geldiğim yere, 2 ayda gelmeye çalıştığın için...” Hayatta bütün süreçler bu şekilde işler.. Vedik astrolojide Satürn, bütün zanaatları, yetenekleri ve öğrenmek için harcanan ‘çabayı’ kontrol eder.. Satürn’ün en büyük özelliği ‘çok yavaş’ olmasıdır, ‘bastonlu bir yaşlı adamla’ temsil edilir, yavaş yavaş yürür bir burçta 2,5 yıl kalır. Her ne konuda olursa olsun, o konuyu öğrenmek ve o konuda ustalaşmak için kişiye Satürn(ana temaları:çaba-disiplin-sabır-ihtiyat) lazımdır.. Peki bu ne demek? Acele ile hiçbir şey başarılamaz, o konuda uzmanlaşılamaz, ‘acele’ başarının, uzmanlaşmanın en büyük düşmanıdır. Rumi bitirsin ‘’Yakinen bil ki bir işte düşünmek ve ihtiyatlı davranmak Rahmân'dandır. Acele etmekse, melun Şeytan'dandır. Ey ihtiyatlı adam! Allah bile bu yerlerle gökleri ihtiyat ile tam altı günde yarattı. Yoksa 'Kün' der demez yerler de olurdu, gökler de; Hakk Teâlâ buna kadirdi. Bir emriyle, ânında yüzlerce yer gök yaratabilirdi. Allah bütün kudretiyle beraber insanı, yavaş yavaş tam kırk yılda(Ahkaf 15) kemâl sahibi eder. Hakk'ın bu davranışı, arzu ettiğin ve hedeflediğin şeyi senin de yavaş yavaş, fakat sürekli ve sağlam bir biçimde ihtiyatla yapmayı sana öğretmek içindir. Daima akıp duran küçük bir dere ne pislenir, ne kokar. Bu ihtiyat ile insan, saâdet ve şansa erişir.’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

20 Ocak 2024 Cumartesi

Kaplan ve Eşek
Çok eski bir hikaye anlatılır; ‘’Kaplan ile Eşek bir arazide bir tartışmaya girmişler. Eşek demiş ki ‘’Çimen mavidir, bunu tartışmaya bile gerek yok.’’ Buna karşın kızan Kaplan ‘’Sen benle dalga mı geçiyorsun? Çimen, yeşildir, baksana göremiyor musun?’’ demiş.. Tartışma böylece sürmüş Eşek bir türlü ikna olmamış, bunu ormanların kralı Aslan’a götürelim demiş, o bilir demiş, Kaplan kabul etmiş. Kral Aslan’a gitmişler. Eşek, Kral Aslan’a ‘’Kralım çimen mavi değil midir? Kaplan bir türlü bunu anlamıyor, onu cezalandırmanızı talep ediyorum!’’ demiş. Kral Aslan bir süre düşündükten sonra şöyle demiş ‘’Tabi ki çimen mavidir, bu Kaplan sana yalan söylemiş, onu 5 yıl boyunca ‘sessizlik’ cezasıyla cezalandırıyorum, 5 yıl sessiz kalacak!’’ demiş. Eşek kendi doğruluğunu kanıtlamış halde neşeyle zıplayarak, ‘’İşte budur!’’, diyerek ormanın içlerine doğru kaybolmuş. Eşek gidince Kaplan, Kral Aslan’a şöyle demiş ‘’Kralım siz çimenin yeşil olduğunun gayet farkındasınız peki niye beni cezalandırdınız?’’ Aslan cevap vermiş ‘’Çimen tabi ki yeşildir. Bu cezanın çimenin mavi mi yoksa yeşil mi olduğuyla alakası yok. Senin gibi cesur, akıllı bir yaratığın bir eşekle tartışarak zaman kaybetmesi ve üstüne üstlük gelip beni bu soruyla rahatsız etmesi nedeniyle seni cezalandırıyorum. En kötü zaman kaybı, hakikati ya da gerçekliği değil, sadece kendi düşüncelerinin ve yanılsamalarının zaferini önemseyen aptal ve fanatiklerle tartışmaktır’’ demiş. Hiçbir anlam ifade etmeyen tartışmalarla asla vakit kaybetmeyin... Kendilerine sunulan tüm kanıtlara rağmen anlama yetisine sahip olmayan insanların gözleri ego, nefret ve kızgınlıkla kör olmuştur ve istedikleri tek şey haklı olmasalar bile haklı çıkmaktır. Çok enteresan olan şey şu ki Yüce Allah insanların ‘çoğunluğunun’ böyle olduğunu söylüyor; A’raf 179 ‘’Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler.’’.. Yani ‘mühürlenmiş’ olanlarla tartışma, bu insanların ‘görme’ ve ‘işitme’ duyuları çalışmıyor, istesende Hakk’ı(gerçeği) ‘işittiremezsin’. ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

7 Ocak 2024 Pazar

Zaman ve Mekân
Rumi diyor ki "Her şey vaktini bekler, ne gül vaktinden önce açar ne de güneş vaktinden erken doğar. Bekle, senin olan sana gelecektir." Her şey vaktini bekler, dünya yaşamı ‘zaman’ ve ‘mekân’ üzerine kurulmuştur, bir olayın gerçekleşmesi için bu iki öğe kesinlikle bir araya gelmelidir. Bu nedenle Yüce Allah şöyle diyor; En’am 67 ‘’Her haberin gerçekleşeceği bir zaman/mekân vardır.’’. Yani insanın hayatında gerçekleşmesi gereken her olay bir ‘zamana’ ve bir ‘mekâna’ muhtaçtır. Şimdi bunu açıklayayım. Bir vedik doğum haritası 12 evden oluşur. Ve her bir evin ‘aktive’ olma yaşı vardır.. Ve evin ‘aktivasyon yaşı’ geldiğinde ‘zaman’ koşulu tamamlanmış olur, peki mekân? Mekânı o gezegenin bulunduğu burç belirleyecektir. Örneğin vedik astrolojide Merkür ‘iş/meslek’ temsilcidir, Merkür haritanın bir evinde bulunuyor diyelim ve o evin aktivasyon yaşı da 26 olsun. Ve Merkür’de Yay burcunda bulunuyor diyelim. Yay burcu eğitim kurumlarını, ibadet yerlerini ve uzak ülkeleri gösterir. Kişi 26 yaşına geldi ‘zaman’ şartını tamamladı ama kişinin iş(Merkür) sahibi olması için mekan şartınıda tamamlaması gerekiyor. Kişi 26 yaşına geldiğinde Merkür’ü Yay burcunda olduğu için, eğer kişi o yaşında, herhangi bir eğitim kurumunda(Yay), ibadethanede(Yay) ya da uzak ülkede(Yay) bulunursa için iş/meslek bulma(Merkür) aktivitesi için gereken zaman(ev) ve mekân(burç) şartını tamamlamış olur ve işinin haberi(En’am 67) kişiye gelir.. Kişinin hayatında olması gereken her şey bu şekildedir, her oluş için ‘zaman’ ve ‘mekân’ kriterini tamamlaması lazımdır. Örneğin istediğiniz bir şey bir türlü olmaz, yerinizi değiştirirsiniz başka bir yere gidersiniz bir anda o işin olduğunu görürsünüz, işte bu durum En’am 67’deki zaman ve mekân yasasından dolayı kaynaklanır. Rumi bitirsin ‘’Seni en iyi Allah bilir, gerisi ya yanlış ya eksik bilir. Seni mutsuz edenler yüzünden umutsuz olma, mutlu olacağın zaman da gelir. Seni mutsuz edenleri görüp herkesi öyle sanma, seni mutlu edecek olan da gelir. Bugün çok derdim var deme, o derdi sana veren Allah'ın, dermanı verdiği gün de gelir. Sen Rabb'ine dua et. Dua etsem ne olacak deme, duâ'nın kabul olduğu gün de gelir.’’ ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

2 Ocak 2024 Salı

28 Kasım 2023 Salı

Belki
Eski bir 'zen' hikayesi vardır; ''Bir zamanlar, vaktinin çoğunu tarlasıyla ilgilenerek geçiren yaşlı bir çiftçi varmış. Bir gün, bu çiftçinin atı kaçmış. Duruma üzülen komşuları, çiftçiye. “Ne kötü şans, bu çok kötü oldu” demişler. “Belki” diye cevap vermiş yaşlı çiftçi. Ertesi sabah çiftçinin atı, peşine taktığı üç vahşi at ile geri dönmüş. Bu duruma hayret eden komşular “Harika bir şey! Birden fazla atın oldu!” demişler. “Belki” diye yanıtlamış yaşlı çiftçi. Bir sonraki gün, çiftçinin oğlu yabani atlardan birine binmeye çalışırken düşmüş ve ayağını kırmış. Komşular, bu talihsizliğe ne kadar üzüldüklerini dile getirmek için yaşlı adamın evine gelmişler ''İşte bu çok kötü oldu'' demişler. “Belki” demiş çiftçi. Ertesi hafta ülkede savaş çıkmış, köyün erkeklerini orduya almak üzere askerler gelmiş. Çiftçinin oğlunu ise ayağı kırık olduğu gerekçesiyle almamışlar askere. Komşular her şey senin leyhine döndü 'Çok şanslısın' demişler, “Belki” demiş yaşlı çiftçi.'' Buradan alınacak ders hiçbir olayın ya da durumun kesin olarak ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olduğuna karar verme. Çünkü iyi olaylarla da kötü olaylarla da 'imtihan' ediliyoruz. Yüce Allah diyor ki; Enbiya 35 ''Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de sınıyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.'' Hem 'hayır' ile hem de 'şer' ile sınandığımıza göre olayların asıl gideceği yönü bilmemiz, bizim kısıtlı, insani 'görüşümüz' ile mümkün değildir. Ve insani, yani kısıtlı olan aklımız ile her konuyu çok kolay yargılayıp o olayı hayır ya da şer olarak görebiliyoruz ama buna karşın Yüce Allah şöyle diyor; Bakara 216 ‘’Hoşlanmazsınız, size ağır gelir ama düşmanlarla savaşmak, size farz edilmiştir. Bazı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size. Bazı şeyler de vardır, hoşlanırsınız, şerdir size. Allah bilir, siz bilemezsiniz.’’.. Yani ‘iyi’ bir olay mı yaşadın buna karşın senin cevabın ‘Belki’ olmalıdır sonucunun nereye gideceğini bilemezsin.. Ya da kötü bir olay mı yaşadın, şer mi olduğunu düşünüyorsun, senin cevabın bunun karşılığında ‘Belki’ olmalıdır, şer gördüğün olay bir ‘şansa’ bir ‘kutsanmaya’ dönüşebilir.. ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

23 Kasım 2023 Perşembe

Kalbi Mühürlü Olanlar
Onlara ‘gerçeği’ söyleyince ‘boş bakışlarla’ karşılaşır insan.. ‘Onlar’ herhangi bir konuda gerçeği görmelerine, duymalarına rağmen ölesiye tartışmak isterler.. Peki kim bunlar? Furkan 43-44 ‘’Kendi istek ve tutkularını ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunun işittiklerini ya da akıllarını kullandıklarını mı zannediyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkındırlar.’’ O zaman ‘kesinlikle’ onlarla ‘tartışma’, çünkü hiçbir şey işittirmeyi başaramazsın(A’raf 179) ve kendine zarar verirsin!.. Rumi bir hikaye anlatıyor; ‘’Meryem oğlu İsa, hızlıca bir dağa kaçıyordu. Birisi, ardından koşup dedi ki: “Hayrola… peşinde kimse yok, neden kaçıyorsun?” İsa, cevap bile vermedi. Adam, bir müddet İsa’nın peşinden koştu, bağırdı: “Allah rızası için dur. Neden kaçıyorsun. Ardında ne aslan var, ne düşman..’’ İsa dedi ki: “Bir ahmaktan kaçıyorum. Yürü, benim yolumu kesme!”. Adam dedi ki: “Körün gözlerini, sağırın kulağına açan Mesih sen değil misin? İsa “Evet, benim” dedi. Adam “O afsunu ölüye okuyunca ölüyü dirilten padişah sen değil misin!” dedi.. İsa ‘Evet’ dedi. Adam “Peki, öyleyse ey tertemiz ruh, dilediğini yaparken kimden korkuyorsun? İsa dedi ki: “Canı ezelden halk eden Tanrı’nın tertemiz zatına ant olsun.. O afsunu, o İsm-i Âzam’ı köre okudum, gözleri açıldı; sağıra okudum, kulakları duydu. Ölüye okudum dirildi. Varlığı bulunmayan şeye okudum, meydana geldi, bir şey oldu! Fakat ahmağın gönlüne yüz binlerce kere okudum, fayda vermedi. Mermer bir kaya kesildi, ona tesir bile etmedi. Âdeta kuma döndü, ondan bir şey bitmesine imkân yok!”. Adam, “Tanrı adının köre, sağıra ölüye tesir edip de ahmağa tesir ermemesinin hikmeti ne? Onlar da illet, bu da illet... neden onlara tesir ediyor da buna tesir etmiyor?” dedi. İsa dedi ki. “Ahmaklık, Tanrı’nın vurmuş olduğu kahırdır. Hastalık, körlük, kahır değildir, bir iptilâdır… fakat ahmaklık, öyle bir illettir ki ahmağa da zarar verir, onunla konuşana da! Ahmağa vurulan dağ, Tanrı mührüdür. Ona bir çare bulmanın imkânı yok!”.. İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan kaç! Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü!..’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

19 Kasım 2023 Pazar

Akaş Elementi
Modern çağda bilinenin aksine toplamda 4 değil 5 element vardır. Ateş, su, hava, toprak ve akaş.. İlk 4 elementin herkes farkında, gözle görülebilen deneyimlenebilen elementlerdir bunlar. 5. Element olan Akaş ise gözle görünmez(belirli bir ruhani mertebeden sonra görünür), bu Yüce Allah’ın evrenin her yerine, evrenin her bir atomuna sızan enerjisidir. 5. Element olan akaş’ın temel özelliği ‘bir arada’ tutmak, ‘birleştirmektir’. 5. Element olan Akaş, Yüce Allah’ın evreni ‘bir arada’ tutan enerjisidir. Eğer Akaş elementi olmasaydı vücudumuzdaki organlar bir arada tutulamaz, dağılırdı. Somut olarak gördüğünüz, herşeyin ‘bir arada’ durmasını, atomlarının ayrışmamasını sağlayan elementtir akaş. Demek ki ‘akaş’ her şeyi ‘birleştirebiliyorsa’ insanların üzerinde de etkisi olması değil mi? Vedik elementlere bakalım. Ateş elementi gezegenleri Güneş, Mars, Ketu’dur. Hava elementi Satürn, Rahu, su elementi Ay, Venüs, toprak elementi Merkür’dür. Akaş elementine ise sadece tek gezegen mensuptur, o da Jüpiter.. Yani Jüpiter insanları ‘bir arada’ tutabilen enerjiye sahip gezegendir. Jüpiter iki burcu yönetir; Yay ve Balık. Demek ki Yay ve Balık burcunun simgelediği her şey insanları bir araya getirebiliyor birleştiriyor. Yay neyi temsil eder? Din, inanç, ahlak ve kanunlar. İnsanların çoğu bu konular konusunda ‘görüş birliğine’ sahiptir. Balık ise son burç olduğu için ölümü simgeler. İnsanlar cenazede(balık-akaş) bir araya gelir. Ya da insanlar bir camide, kilisede bir araya gelir(yay-akaş). Evet din, inanç, kanunlar ve ölüm yani akaş elementinin temsilcisi Jüpiter’in yönettiği her şey konusunda insanlar ‘birleşir’, ‘bir araya’ gelirler. Bunlar insanların ‘birlik’ olmasını sağlar. Ve bir olmak(Jüpiter-akaş) Yüce Allah’ın yolunun temsilcisidir, bu nedenle inanç(akaş), Jüpiter’dir. Ve Yüce Allah birliği bozanlara ‘akılsız’ diyor; Haşr 14 ‘’Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.’’. Birlik(akaş) bozulursa insanlar kalan 4 somut elemente mahkum olur ve Yüce Allah’ın enerjisinden ve Allah yolundan uzaklaşırlar.. ‘Birlik’(akaş) rahmet demektir. . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan