Hepimiz insanız ve Kur’an’da birçok ayette anlatıldığı gibi içimize sınav gereği yerleştirilmiş çeşitli kusurlar var(Adiyat-6-Ahzab 72-İsra 11) ve bunlara ellerimizle kazandığımız(Şura 30) kötü ameller de eklenince çok kolaylıkla en büyük günahlardan birini işleyebiliyoruz; ‘gönül kırmak’.. Gönül insanı insan yapan ve insanı Rahman’a bağlayan en değerli araç.. Kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Yunus Emre şöyle diyor ‘’Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil..’’.. Gönül insanın ‘kâbesi’ bir insan gönlü kırmak kendi ‘kâbeni’ de yıkmak demek.. Öyle kıymetli ki tek bir gönül bile, kırmamak lazım.. Hacı Bektaş-i Veli şöyle diyor ‘’Gönül âlemin mutlak padişahı olan Tanrı’nın nazargâhıdır. Gönül ile Allah arasında perde yoktur. Gönül büyük bir şehirdir. Noksan sıfatlardan uzak olan yüce Tanrı arşa değin neyi yarattı ise o şehirde vardır, o şehre sığar.’’.. Her ne olursa olsun tek bir insanın dahi ‘şehirlerini’ yıkmamak lazım, ama günümüz insanlığı için ‘gönül kırmak’ olağan bir duruma dönüştü.. Bu durumun korkunçluğunu farketmeden, çoğunluğumuz ya hiddete kapılarak, ya arzularımız, ya da hırslarımız yüzünden ya da herhangi bir durum yüzünden bir ‘gönül’ kırabiliriyoruz.. Hepimiz yapabiliyoruz bu büyük hatayı yapmamak lazım.. Rumi bu konuda şöyle diyor ‘’Gönüldeki kabeyi tavaf et sen gönülden, gönül mânâ kabesi: Onu çamur sanma sen, Kabe’yi sen binlerce kez yaya tavaf etsen, bil ki kabul olunmaz tek gönül incitirsen’’.. Yüce Allah insanın gönlüne bakar, gönüldeki iniltiler, sızlanmalar arşa erişir, kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Rumi diyor ki ‘’İki âlemde de Allah'ın baktığı yer gönüldür. Padişah daima gönle bakar’’ ve bu nedenle Hacı Bektaşi Veli diyor ki ‘’İncinsen de incitme’’.. Çünkü bir gönül yaralamaktansa, insanın kendi gönlünün yaralanması çok daha iyidir.. Çünkü Yunus Emre şöyle diyor ‘’Gönül Çalab'ın(Allah) tahtı Çalap(Allah) gönüle baktı, iki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.’’.. Yıkmamak lazım.. Yunus Emre bitirsin ‘’Gönül mü biriktirirsin, Kâbe mi biriktirirsin, söyle bana ey aklı başında olan? Gönül biriktirmelidir, çünkü Hak saflığı gönülde korur"..
.
.
© Kadim Astroloji Analisti – Erdem Çalışkan
25 Şubat 2024 Pazar
22 Şubat 2024 Perşembe
‘Ekilen’ tohum bir süre sonra büyür ve yeşerir, toprağın ‘dışına’ atılan tohum ise Güneş’te kurur, meyve vermez.. Rumi diyor ki ‘’Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak hâsıl olur. Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir. Altın ve gümüş gizli olmasalardı.. Madende nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?’’. Olmasını istediğiniz bir şeyi yakınlarınızla paylaşmak istersiniz, onlara planlarınızı, yapmak istediklerinizi anlatırsınız.. İşte bu tohumları(isteklerinizi) toprağa ekmek(gizlemek) yerine ‘toprağın üzerine’ saçma yöntemidir. İsteklerinizi sizin ‘gönül tarlanızdan’ çıkarıp dışarıya attığınız(başkalarına anlattığınız) için bu durum o isteğinizin gerçekleşmesine ket vurur ve kendi kendinizi sabote edersiniz. Çünkü tohum ancak ‘gizlenince’ yeşerir.. Yani olmasını istediğin şeyi ‘kalbine ek’ ve dışarıya söylemeden bekle, işte ancak o zaman gerçekleşecektir.. Vedik astroloji’de Ay zihni yönetir ve haritada ‘gönül’ dediğimiz kavramın ana düzenleyicisidir. Ay ‘geceleri’, ortaya çıkar, etrafı tamamen karanlıkla kaplıdır, çünkü fikirler, istekler, arzular ancak ‘karanlıkta’ yetişir, olgunlaşır, büyürler. Çok enteresan ki Ay bir kadın vedik doğum haritasında ‘doğurganlığı’ temsil eder. Bir bebek ancak anne karnında 9 ay tamamen ‘karanlıkta’ kalarak, ‘varlığa’ geçiş yapabilir.. Yani ‘karanlık’, ‘gizlemek’ büyütür, ‘varlığa’ getirir.. Bir Zen hikayesiyle bitirelim; ‘’Bir bilgeye sormuşlar: "İnsanlar neden kötü alışkanlıkları daha kolay edinirken, iyi olanları daha zor edinirler ve iyi alışkanlıklarını sürdüremezler?'' Bilge bir süre düşünmüş ve cevap vermiş; ''Diyelim ki iyi tohumu güneşte bıraktık ve kötü ya da çürümüş tohumu da toprağa gömdük; o zaman sizce ne olur?". "İyi tohum güneşte kurur; kötü tohum ise hastalıklı filizler verir ve sağlıklı bir meyve olmaz." diye cevaplamışlar. Bunun üzerine Bilge devam etmiş sözüne: "İnsanlar da bu şekilde davranır işte. İyilikleri kalplerinde saklayıp filizlerini büyütmektense, açığa çıkarıp kaybederler.. Kötü huylarını ise kalplerinde saklarlar, bunun sonucunda kötü huyları filizlenerek büyür, boy verir ve güçlenir.."
©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan
16 Şubat 2024 Cuma
Zen hikayesi şöyle başlar; ‘’Bir zamanlar kötü geçen bir hasattan sonra şikayet eden bir çiftçi vardı: “Tanrı hava durumunu kontrol etmeme izin verse keşke! Çünkü besbelli kendisi çiftçilik hakkında pek bir şey bilmiyor.” dedi içinden.. Tanrı bunu duyunca ona dedi ki: “Bir yıl boyunca havanın kontrolünü sana bırakacağım; ne istersen dile, bu dileğin hemen yerine gelecek." Adam çok mutlu oldu ve hemen dedi ki, “Şimdi güneş istiyorum” ve güneş çıktı. Sonra dedi ki, “Yağmur yağsın” ve yağdı. Tüm bir sene boyunca önce güneş açtı ve sonra yağmur yağdı. Mahsul büyüdükçe büyüdü, izlemesi bile zevkliydi. “Hava durumunu ben daha iyi kontrol ediyorum” dedi Çiftçi kibirle. Mahsül hiç bu kadar çok, hiç bu kadar yemyeşil olmamıştı. Sıra hasada geldi. Çiftçi buğdayı kesmeye koyuldu; ama yüreğine indi. Başakların içleri bomboştu. Tanrı ona sordu: “Nasıl mahsulün?”, Adam şikayet etti: “Kötü, efendim, çok kötü.” “Peki sen havayı kontrol etmedin mi? İstediğin her şey olmadı mı?” diye sordu Tanrı. “Evet! Ben de işte bundan dolayı şaşkına döndüm, istediğim güneşi ve yağmuru elde ettim; ama hiç mahsul alamadım.” dedi Çiftçi. O zaman Tanrı dedi ki: “Peki hiç rüzgar, fırtına, kar ve buz istemedin mi? Bunlar havayı temizleyip kökleri güçlü ve dayanıklı hale getiriyor. Sen hep güneş ve yağmur istedin ama kötü hava istemedin. O yüzden elinde mahsul yok.” Yoksunluk(kar, buz) olmadan varlık ‘lezzet’ verir mi? Üzüntü olmasa mutluluğun değeri bilinir mi? Rumi bitirsin; ‘’Yaşadığımız her keder ve sıkıntı bayatlamış mutluluklarımızı süpürür, temizler. Yeni ve taze hoşnutluklar için bizi hazırlar. Bir keder gelip çattığında yepyeni hoşnutlukları bekle. Keder de sıkıntı da bir emanettir. Gelir, yaşanır ve gider. Hoşnutluk farketmeye bağlıdır. Farketmek ise ancak zıtlıkla mümkündür. Dert ve keder olacak ki hoşnutlukları hissedebilelim, farkedip gereken lezzeti alabilelim. Her gün et yemek insana ne kadar et hazzı verir! Ne sürekli açık el, ne de sürekli kapalı bir el insan için hoşnutluktur. İnsan için hoşnutluk, hem açılan hem de kapanan eldir. Yoksunluk, sahip olduğumuzda alacağımız haz için bizi hazırlar. Dolayısıyla yoksunluk bir nimettir.’’
.
.
©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan
3 Şubat 2024 Cumartesi
Bir ‘hazine’ taşıyoruz, adı da ‘gönül’.. Gönül ‘su’dan(ilahi rahmet-Nahl 10) besleniyor.. Zihnine düşen bütün düşünceler, ‘gönül’ denen bu ‘mânâ havuzundan’ akmakta.. Rumi diyor ki ‘’Gönül perdesine usanmadan hayâl sürüleri gelip durmadadır. Bu hayaller, bu düşünceler hep bir kaynaktan, bir yerden gelmeselerdi, nasıl olurdu da hepsi gönüle yol bulup erişirdi? Bu hayallerimizin, düşüncelerimizin orduları, susamış halde gönül kaynağına doğru koşuyorlar. Onlar, gönül kaynağından testilerini doldurup giderler. Bâzen kendilerini gösterirler, bâzen izlerini kaybetirirler..’’ İnsanın sahip olduğu bu mânâ havuzu(gönül) zaman zaman ‘kirlenir’(infak etmemek,günahlar,hırs-kin-haset gibi tüm negatif duygular nedeniyle) ve bu nedenle gönül havuzundan zihne ‘kirli su’ akmaya başlar. İşte zihne ‘kirli su’(kötü düşünceler) akmaya başladığında kişi sapmaya başlar ve hayat yolunu kaybeder, acı çeker.. İşte o anda devreye bir ‘temizlikçi’ girer adı ‘gam’dır(üzüntü).. Rumi’yi dinleyelim ‘’Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme; çünkü o gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır. Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. Ötelerden yeni bir zevk gelsin diye,eski sevincin kökünü çeker, çıkarır, kazır. Yeni kökü bitirsin, çıkarsın diye gam çürümüş, pörsümüş olan eski kökü söker atar. Gam gönlünden neyi kazır, neyi sökerse, karşılık olarak daha iyisini getirir.’’ Gam ‘gözyaşı’ getirir, gözyaşı ise ‘temizlik malzemesidir’. Rumi diyor ki ‘’İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler. Gözyaşının görevi ardından gelecek gülümseme için temizlik yapmasıdır.’’ Peki tüm bunlar ne için oluyor? Tüm bunlar Rahman’dan bir rahmet ve kılavuzdur, ‘dünya ateşinin içinde’ mahvolmamak için.. Rumi bitirsin ‘’İnsanın bir kısmı misafirhanedir. Her sabah yeni birisi gelir. Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik, aniden farkına varmak hepsi beklenmedik misafirdir. Hepsini karşılayıp eyle! Karanlık düşünce, utangaçlık ve garez.. Hepsini gülerek karşıla kapıda. Ve buyur et içeri. Minnettar ol her gelene, kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi öte alemden bir kılavuz olarak gönderilir.’’
©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan