2 Mayıs 2024 Perşembe

Büyük Saat
Gündüzleri, Güneş dünyanın etrafında hareket edip doğuyor ve batıyor zannediyorsunuz ya, işte o tamamen illüzyon.. Gerçekte olan şey ise Dünya kendi etrafında dönüyor, bu tam olarak 24 saat alıyor ve biz Güneş’i hareket ediyor zannediyoruz ama aslında hareket eden ‘biziz’, Güneş yerinde duruyor. Güneş’in kendine göre bir hareketi var ama bize oranla çok yavaş.. Yani biz kendi etrafımızda ‘dönüyoruz’ ama Güneş hareket ediyor doğup batıyor gibi görünüyor gerçekte ise hareketsiz.. İşte tam olarak bu, Dünya hayatının özeti gibi bir olay.. Tamamen bir illüzyon.. Bu arada ‘hâlâ’ dünya düz mü, yuvarlak mı diye soruyorsanız.. Cevabı Kur’an’da var.. Nazi’at 30 ‘’Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.’’.. Yani tartışılacak bir şey yok.. Enteresan olan ise Güneş bu sistemde bir ‘saat’ görevi görüyor, günler, aylar, yıllar, mevsimler hep Güneş’e göre belirleniyor.. Gökteki burçlar dahi Güneş’e göre belirleniyor.. Neden 12 burç var? Çünkü Güneş ve Ay bir yılda toplam 12 kere ‘buluşur’, bu da burçları oluşturur.. Güneş sistemin ‘motoru’, çarkların işleyişini sağlıyor ve ‘yegane’ ışık kaynağı.. Güneş’in ışığı olmadan Güneş sistemindeki gezegenlerin hiçbiri işlevini yerine getiremezdi, bu nedenle Güneş vedik astrolojide maddi/manevi tüm kaynaklardan sorumludur. Ve bu büyük parlak ‘saat’(Güneş), Yüce Allah tarafından insanların hizmetine verilmiş bir mekanizma.. Gündüzleri önümüzü aydınlatıyor, geceleri de bu ışığı Ay’a ödünç verip onun üzerinden bizi aydınlatıyor.. Ve vedik kültürde şöyle bir durum var.. Güneş doğmadan hemen önceki vakit(seher vakti) ‘rızıkların’ dağıtıldığı vakit ve kişi maddi sıkıntı çekiyorsa Güneş doğmadan önce kalkmalı ve Allah’a rızık için dua etmeli.. Güneş akşam batarken ise vedik haritada 7.evde yani ‘ölüm’ evindedir, akşam Güneş batmadan önce edilen dua ise kişinin hastalıklarından kurtulmasını sağlar, yani Güneş’in batışından önceki dualar ‘sağlık’ için faydalı dualardır.. Hadi diyelim ki bunlar vedik kültürden.. Peki Yüce Allah bu büyük saati(Güneş) kullanmak için bize ne öğüt veriyor? Kaf 39 ‘’Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini hamd ile tespih et!’’ © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

15 Nisan 2024 Pazartesi

Yüzüncü Maymun
‘’İnsan düşünen bir hayvandır’’ der Aristo, bu tespit doğrudur, açıklayayım. Vedik astrolojide cansızlar krallığı (dağ-taş-bitkiler-hareketsizler ama ruha sahipler) Merkür’ün kontrolündedir. Canlılar krallığı(İnsanlar ve hayvanlar) Venüs’ün kontrolündedir. Venüs vedik doğum haritasında ‘sperm’den sorumludur bu nedenle sperm üretebilen canlılar yani insanlar ve hayvanlar aynı ‘krallıktadır’ ve ikisini de Venüs yönetir. Yani ‘’İnsan düşünebilen bir hayvandır’’ aklınızda tutun.. Ken Keyes Jr. adlı yazar kitabında bir deneyden bahseder; ‘Yüzüncü Maymun’ deneyi. Japonya’nın Koshima adasında yapılan ve 30 yıl süren bu deneyin sonucu çok sarsıcıdır. Deney basitçe şu şekilde; Koshima adasındaki binlerce maymuna yemeleri için patates veriliyor ama bu patates verilirken bilinçli olarak kumlara atılıyor.. Maymunlar patatesin kumlu olmasını beğenmeseler de, tadı güzel olduğu için yemeye devam ediyorlar. Bir gün maymunlardan biri elindeki patatesi gölde yıkayıp öyle yiyor, sonucu beğeniyor ve düzenli olarak böyle yapmaya başlıyor. Sonra bu maymunun annesi ve babası da ondan öğrenip, onlar da patatesi yıkayıp yemeye başlıyorlar. Bu böyle devam ederken diğer maymunlar patatesi kumlu olarak yemeye devam ediyorlar. Bu patatesi yıkayarak yeme durumu maymunlar arasında yavaş yavaş yayılıyor, 1952 yılında başlayan bu durum 1958’de yüzüncü maymunun da yıkama olayını öğrenmesiyle çok şaşırtıcı bir sonuç veriyor. Yüzüncü maymun da patatesi yıkayarak yemeyi öğrendiği anda adadaki binlerce maymun birden bilinç sıçraması yaşıyor ve ertesi gün binlerce maymun aynı yıkama hareketini otomatik olarak yapmaya başlıyorlar. Hatta enteresan olan diğer adalardaki maymunlar bile hiç deneyimleri olmadığı halde patatesi yıkayarak yemeye başlıyor.. Sarsıcı bir durum.. Bunu insanlara uyarlarsak, iyi bir şey oluşturmak istiyorsun diyelim? Ama milyonlarca insana etki edemeyeceğini düşünüyorsun değil mi? Yanlış.. Sadece 100 kişinin o hareketi yapmasını sağla ve tüm insanlık bu davranışı otomatik olarak yapmaya başlar.. Bu her zaman ‘kötüye’ kullanıldı.. Şeytan’ın aksine sen bunu ‘iyiye’ kullan.. İyiliği, güzel davranışları yay, Dünya’yı değiştirmek için 100 kişiyi değiştirmen yeterli.. . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan Ekstra Not:100 insanın bilinci değişince neden tüm insanlık değişiyor, çünkü hepimiz ‘biriz’. Bunu Yüce Allah’ın şu ayetinden görebiliriz; Lokman 18 ‘’Sizin yaratılmanız da diriltilmeniz de bir tek nefsinki gibidir. Allah Semî'dir, Basîr'dir.’’ … Ayrıca şu ayette Yüce Allah hepimizin ‘bir olduğunu ‘ şöyle vurguluyor; Maide 32 ‘’Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.’’.. Tek nefis’e karşılık ‘tüm insanları’ eşit sayıyor Yüce Allah, çünkü hepimiz ‘biriz’. Bu nedenle Rumi şöyle diyordu; ‘’İnsanoğlu birbirlerinin uzuvlarıdır. Çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmışlardır. Eğer uzuvlardan biri hastalanırsa, Diğer uzuvlarda huzur ve rahat kalmaz..’’.. İşin özü tüm insanlığı değiştirmeye 100 kişi uzaktasın.. © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

13 Nisan 2024 Cumartesi

Uyuyan Kelebek
Her şey ‘gerçekti’. Yürüyordun.. İnsanlarla konuşuyordun, hüzünleniyordun, gülüyordun hepsi gerçekti. Yaşadığın keder gerçekti, şehvet gerçekti, sevinç gerçekti, kokladığın çiçek gerçekti.. Sonra birden ‘gözünü’ açtın, ‘uykudaymışsın!’, gerçek değilmiş hiçbiri, rüyaymış, yatağından(kabrinden) kalktın.. Bir gün şu an ki ‘rüyandan da’ uyanmayacağından emin misin? Yasin 51-52 ‘’Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden Rablerine doğru süzülüp-giderler. Demişlerdir ki: 'Eyvahlar bize, uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahmanın va'dettiğidir, gönderilen elçiler doğruyu söylemişler' ’’. İnsan ‘rüya içinde rüya’ görmektedir.. Bu nedenle Rumi şöyle diyor; ‘’Bu âlem, bir rüyadır, zanna kapılma sen. Sen gündüzün de uykudasın. Bu uyku değil deme. Gölgenin parlaklığıdır bu, asıl ise ancak ay ışığından ibarettir. Ey yiğit, bil ki uykun da uyanıklığın da uyuyan adamın rüya içinde rüya görmesine benzer. Bu adam, kendisini uyuyorum sanır ama bilmez ki ikinci uykudadır, iki kat uyku içindedir.’’. Muhyiddin Arabi ise; ‘’Alem bir sanrıdan ibarettir, bütün varlık alemi hayal içinde hayaldir’’ diyordu.. Rumi ise ‘’Dünya bir hiçtir, biz de hiçleriz.. Dünya da, biz de hayalden, rüyadan ibaretiz! İş böyleyken, dünya malı için çırpınır dururuz! Uyuyan kişi uykuda olduğunu bilseydi, rüya gördüğünü anlasaydı, hiç üzülür müydü?’’ diyordu.. Bütün alimler bir ‘simülasyonda’ yaşadığımızı biliyorlardı kadim Çin’de bile, Chuang Tzu bunu şöyle ima ediyordu; ‘’Bir keresinde rüyamda bir kelebek olduğumu gördüm, farkında olduğum tek şey bir kelebek olarak yaşadığım inanılmaz mutluluktu ve insan halimin farkında değildim. Sonrasında uyandım ve tekrar ‘kendim’ olmuştum. Şimdi halen şunu düşünüyorum, ben bir insanım ve kelebek olduğumu rüyamda mı gördüm yoksa şu an ben bir kelebeğim de insan olduğum rüyasını mı görüyorum?’’.. Sözün özü içinde sadece ‘birkaç saat kaldığın’ simülasyonun ‘süsüne’ kanma.. Mü’minun 112-113-114 ‘’Dedi ki: 'Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?' Dediler ki: 'Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.’ 'Dedi ki: 'Yalnızca az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz.' . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

17 Mart 2024 Pazar

4 Kapı 40 Makam
Tasavvufta insanın tekamüle ulaşması için geçmesi gereken 4 kapı 40 makam vardır.. İnsan, bu 4 kapı 40 makamda ‘derece, derece’ ilerler, her birimizin Rahman’ın indinde dereceleri var(Enfal 4-Ahkaf 19). İşte içlerinde 40 makam barındıran bu 4 büyük kapının isimleri şöyledir, Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat.. Bu 4 büyük kapı vedik doğum haritamızdaki 4 köşe eve denk gelmektedir. 1. Ev, 4.ev, 7.ev ve 10.ev, vedik doğum haritasının ‘giriş’ ve ‘çıkış’ kapılarıdır ve tasavvufta sözü edilen 4 büyük kapının yerleridir haritada. Şimdi bu 4 kapı konusunda ünlü bir hikayeye bakalım.. ‘’Rumi’ye öğrencisi sormuş, ‘’Hocam, bu dört kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?’’ Rumi demiş ki "Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var. Hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım." Adam gitmiş birincinin ensesine bir tokat aşketmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve kuvvetli bir tokatla Rumi’nin öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat aşketmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Rumi’ye dönmüş, olanları anlatmış. Rumi şöyle cevap vermiş; "Birinci; şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iâde etti. İkinci; tarîkat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi; "Sana kötülük yapana bile iyilik yap." Onun için döndü, yerine oturdu. Üçüncü; mârifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradan'dan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi âlet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü; hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile." . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

25 Şubat 2024 Pazar

İncinsen de İncitme
Hepimiz insanız ve Kur’an’da birçok ayette anlatıldığı gibi içimize sınav gereği yerleştirilmiş çeşitli kusurlar var(Adiyat-6-Ahzab 72-İsra 11) ve bunlara ellerimizle kazandığımız(Şura 30) kötü ameller de eklenince çok kolaylıkla en büyük günahlardan birini işleyebiliyoruz; ‘gönül kırmak’.. Gönül insanı insan yapan ve insanı Rahman’a bağlayan en değerli araç.. Kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Yunus Emre şöyle diyor ‘’Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil..’’.. Gönül insanın ‘kâbesi’ bir insan gönlü kırmak kendi ‘kâbeni’ de yıkmak demek.. Öyle kıymetli ki tek bir gönül bile, kırmamak lazım.. Hacı Bektaş-i Veli şöyle diyor ‘’Gönül âlemin mutlak padişahı olan Tanrı’nın nazargâhıdır. Gönül ile Allah arasında perde yoktur. Gönül büyük bir şehirdir. Noksan sıfatlardan uzak olan yüce Tanrı arşa değin neyi yarattı ise o şehirde vardır, o şehre sığar.’’.. Her ne olursa olsun tek bir insanın dahi ‘şehirlerini’ yıkmamak lazım, ama günümüz insanlığı için ‘gönül kırmak’ olağan bir duruma dönüştü.. Bu durumun korkunçluğunu farketmeden, çoğunluğumuz ya hiddete kapılarak, ya arzularımız, ya da hırslarımız yüzünden ya da herhangi bir durum yüzünden bir ‘gönül’ kırabiliriyoruz.. Hepimiz yapabiliyoruz bu büyük hatayı yapmamak lazım.. Rumi bu konuda şöyle diyor ‘’Gönüldeki kabeyi tavaf et sen gönülden, gönül mânâ kabesi: Onu çamur sanma sen, Kabe’yi sen binlerce kez yaya tavaf etsen, bil ki kabul olunmaz tek gönül incitirsen’’.. Yüce Allah insanın gönlüne bakar, gönüldeki iniltiler, sızlanmalar arşa erişir, kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Rumi diyor ki ‘’İki âlemde de Allah'ın baktığı yer gönüldür. Padişah daima gönle bakar’’ ve bu nedenle Hacı Bektaşi Veli diyor ki ‘’İncinsen de incitme’’.. Çünkü bir gönül yaralamaktansa, insanın kendi gönlünün yaralanması çok daha iyidir.. Çünkü Yunus Emre şöyle diyor ‘’Gönül Çalab'ın(Allah) tahtı Çalap(Allah) gönüle baktı, iki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.’’.. Yıkmamak lazım.. Yunus Emre bitirsin ‘’Gönül mü biriktirirsin, Kâbe mi biriktirirsin, söyle bana ey aklı başında olan? Gönül biriktirmelidir, çünkü Hak saflığı gönülde korur".. . . © Kadim Astroloji Analisti – Erdem Çalışkan

22 Şubat 2024 Perşembe

Her Şey Karanlıkta Büyür
‘Ekilen’ tohum bir süre sonra büyür ve yeşerir, toprağın ‘dışına’ atılan tohum ise Güneş’te kurur, meyve vermez.. Rumi diyor ki ‘’Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak hâsıl olur. Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir. Altın ve gümüş gizli olmasalardı.. Madende nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?’’. Olmasını istediğiniz bir şeyi yakınlarınızla paylaşmak istersiniz, onlara planlarınızı, yapmak istediklerinizi anlatırsınız.. İşte bu tohumları(isteklerinizi) toprağa ekmek(gizlemek) yerine ‘toprağın üzerine’ saçma yöntemidir. İsteklerinizi sizin ‘gönül tarlanızdan’ çıkarıp dışarıya attığınız(başkalarına anlattığınız) için bu durum o isteğinizin gerçekleşmesine ket vurur ve kendi kendinizi sabote edersiniz. Çünkü tohum ancak ‘gizlenince’ yeşerir.. Yani olmasını istediğin şeyi ‘kalbine ek’ ve dışarıya söylemeden bekle, işte ancak o zaman gerçekleşecektir.. Vedik astroloji’de Ay zihni yönetir ve haritada ‘gönül’ dediğimiz kavramın ana düzenleyicisidir. Ay ‘geceleri’, ortaya çıkar, etrafı tamamen karanlıkla kaplıdır, çünkü fikirler, istekler, arzular ancak ‘karanlıkta’ yetişir, olgunlaşır, büyürler. Çok enteresan ki Ay bir kadın vedik doğum haritasında ‘doğurganlığı’ temsil eder. Bir bebek ancak anne karnında 9 ay tamamen ‘karanlıkta’ kalarak, ‘varlığa’ geçiş yapabilir.. Yani ‘karanlık’, ‘gizlemek’ büyütür, ‘varlığa’ getirir.. Bir Zen hikayesiyle bitirelim; ‘’Bir bilgeye sormuşlar: "İnsanlar neden kötü alışkanlıkları daha kolay edinirken, iyi olanları daha zor edinirler ve iyi alışkanlıklarını sürdüremezler?'' Bilge bir süre düşünmüş ve cevap vermiş; ''Diyelim ki iyi tohumu güneşte bıraktık ve kötü ya da çürümüş tohumu da toprağa gömdük; o zaman sizce ne olur?". "İyi tohum güneşte kurur; kötü tohum ise hastalıklı filizler verir ve sağlıklı bir meyve olmaz." diye cevaplamışlar. Bunun üzerine Bilge devam etmiş sözüne: "İnsanlar da bu şekilde davranır işte. İyilikleri kalplerinde saklayıp filizlerini büyütmektense, açığa çıkarıp kaybederler.. Kötü huylarını ise kalplerinde saklarlar, bunun sonucunda kötü huyları filizlenerek büyür, boy verir ve güçlenir.." ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

16 Şubat 2024 Cuma

Kar ve Buz
Zen hikayesi şöyle başlar; ‘’Bir zamanlar kötü geçen bir hasattan sonra şikayet eden bir çiftçi vardı: “Tanrı hava durumunu kontrol etmeme izin verse keşke! Çünkü besbelli kendisi çiftçilik hakkında pek bir şey bilmiyor.” dedi içinden.. Tanrı bunu duyunca ona dedi ki: “Bir yıl boyunca havanın kontrolünü sana bırakacağım; ne istersen dile, bu dileğin hemen yerine gelecek." Adam çok mutlu oldu ve hemen dedi ki, “Şimdi güneş istiyorum” ve güneş çıktı. Sonra dedi ki, “Yağmur yağsın” ve yağdı. Tüm bir sene boyunca önce güneş açtı ve sonra yağmur yağdı. Mahsul büyüdükçe büyüdü, izlemesi bile zevkliydi. “Hava durumunu ben daha iyi kontrol ediyorum” dedi Çiftçi kibirle. Mahsül hiç bu kadar çok, hiç bu kadar yemyeşil olmamıştı. Sıra hasada geldi. Çiftçi buğdayı kesmeye koyuldu; ama yüreğine indi. Başakların içleri bomboştu. Tanrı ona sordu: “Nasıl mahsulün?”, Adam şikayet etti: “Kötü, efendim, çok kötü.” “Peki sen havayı kontrol etmedin mi? İstediğin her şey olmadı mı?” diye sordu Tanrı. “Evet! Ben de işte bundan dolayı şaşkına döndüm, istediğim güneşi ve yağmuru elde ettim; ama hiç mahsul alamadım.” dedi Çiftçi. O zaman Tanrı dedi ki: “Peki hiç rüzgar, fırtına, kar ve buz istemedin mi? Bunlar havayı temizleyip kökleri güçlü ve dayanıklı hale getiriyor. Sen hep güneş ve yağmur istedin ama kötü hava istemedin. O yüzden elinde mahsul yok.” Yoksunluk(kar, buz) olmadan varlık ‘lezzet’ verir mi? Üzüntü olmasa mutluluğun değeri bilinir mi? Rumi bitirsin; ‘’Yaşadığımız her keder ve sıkıntı bayatlamış mutluluklarımızı süpürür, temizler. Yeni ve taze hoşnutluklar için bizi hazırlar. Bir keder gelip çattığında yepyeni hoşnutlukları bekle. Keder de sıkıntı da bir emanettir. Gelir, yaşanır ve gider. Hoşnutluk farketmeye bağlıdır. Farketmek ise ancak zıtlıkla mümkündür. Dert ve keder olacak ki hoşnutlukları hissedebilelim, farkedip gereken lezzeti alabilelim. Her gün et yemek insana ne kadar et hazzı verir! Ne sürekli açık el, ne de sürekli kapalı bir el insan için hoşnutluktur. İnsan için hoşnutluk, hem açılan hem de kapanan eldir. Yoksunluk, sahip olduğumuzda alacağımız haz için bizi hazırlar. Dolayısıyla yoksunluk bir nimettir.’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

3 Şubat 2024 Cumartesi

Mânâ Havuzu
Bir ‘hazine’ taşıyoruz, adı da ‘gönül’.. Gönül ‘su’dan(ilahi rahmet-Nahl 10) besleniyor.. Zihnine düşen bütün düşünceler, ‘gönül’ denen bu ‘mânâ havuzundan’ akmakta.. Rumi diyor ki ‘’Gönül perdesine usanmadan hayâl sürüleri gelip durmadadır. Bu hayaller, bu düşünceler hep bir kaynaktan, bir yerden gelmeselerdi, nasıl olurdu da hepsi gönüle yol bulup erişirdi? Bu hayallerimizin, düşüncelerimizin orduları, susamış halde gönül kaynağına doğru koşuyorlar. Onlar, gönül kaynağından testilerini doldurup giderler. Bâzen kendilerini gösterirler, bâzen izlerini kaybetirirler..’’ İnsanın sahip olduğu bu mânâ havuzu(gönül) zaman zaman ‘kirlenir’(infak etmemek,günahlar,hırs-kin-haset gibi tüm negatif duygular nedeniyle) ve bu nedenle gönül havuzundan zihne ‘kirli su’ akmaya başlar. İşte zihne ‘kirli su’(kötü düşünceler) akmaya başladığında kişi sapmaya başlar ve hayat yolunu kaybeder, acı çeker.. İşte o anda devreye bir ‘temizlikçi’ girer adı ‘gam’dır(üzüntü).. Rumi’yi dinleyelim ‘’Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme; çünkü o gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır. Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. Ötelerden yeni bir zevk gelsin diye,eski sevincin kökünü çeker, çıkarır, kazır. Yeni kökü bitirsin, çıkarsın diye gam çürümüş, pörsümüş olan eski kökü söker atar. Gam gönlünden neyi kazır, neyi sökerse, karşılık olarak daha iyisini getirir.’’ Gam ‘gözyaşı’ getirir, gözyaşı ise ‘temizlik malzemesidir’. Rumi diyor ki ‘’İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler. Gözyaşının görevi ardından gelecek gülümseme için temizlik yapmasıdır.’’ Peki tüm bunlar ne için oluyor? Tüm bunlar Rahman’dan bir rahmet ve kılavuzdur, ‘dünya ateşinin içinde’ mahvolmamak için.. Rumi bitirsin ‘’İnsanın bir kısmı misafirhanedir. Her sabah yeni birisi gelir. Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik, aniden farkına varmak hepsi beklenmedik misafirdir. Hepsini karşılayıp eyle! Karanlık düşünce, utangaçlık ve garez.. Hepsini gülerek karşıla kapıda. Ve buyur et içeri. Minnettar ol her gelene, kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi öte alemden bir kılavuz olarak gönderilir.’’ ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

31 Ocak 2024 Çarşamba

Bastonlu Adam
Eski bir zen hikayesi anlatılır; ‘’Bir kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve Güneşin etkisi ile müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Kabak bir gün dayanamayıp sormuş Kavağa: “Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”. Kavak cevap vermiş “On yılda”. “On yılda mı?” diye gülmüş Kabak ve “Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.” diye övünmüş. “Doğru” demiş Kavak Ağacı. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye başlamış, sonra yaprakları düşmeye başlamış. Soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Kabak sormuş endişeyle Kavağa: ‘’Neler oluyor bana böyle ağaç?”. Kavak Ağacı cevap vermiş “Ölüyorsun...’’ Kabak sormuş ‘’Niçin?”. Kavak Ağacı cevap vermiş ‘’Benim 10 yılda geldiğim yere, 2 ayda gelmeye çalıştığın için...” Hayatta bütün süreçler bu şekilde işler.. Vedik astrolojide Satürn, bütün zanaatları, yetenekleri ve öğrenmek için harcanan ‘çabayı’ kontrol eder.. Satürn’ün en büyük özelliği ‘çok yavaş’ olmasıdır, ‘bastonlu bir yaşlı adamla’ temsil edilir, yavaş yavaş yürür bir burçta 2,5 yıl kalır. Her ne konuda olursa olsun, o konuyu öğrenmek ve o konuda ustalaşmak için kişiye Satürn(ana temaları:çaba-disiplin-sabır-ihtiyat) lazımdır.. Peki bu ne demek? Acele ile hiçbir şey başarılamaz, o konuda uzmanlaşılamaz, ‘acele’ başarının, uzmanlaşmanın en büyük düşmanıdır. Rumi bitirsin ‘’Yakinen bil ki bir işte düşünmek ve ihtiyatlı davranmak Rahmân'dandır. Acele etmekse, melun Şeytan'dandır. Ey ihtiyatlı adam! Allah bile bu yerlerle gökleri ihtiyat ile tam altı günde yarattı. Yoksa 'Kün' der demez yerler de olurdu, gökler de; Hakk Teâlâ buna kadirdi. Bir emriyle, ânında yüzlerce yer gök yaratabilirdi. Allah bütün kudretiyle beraber insanı, yavaş yavaş tam kırk yılda(Ahkaf 15) kemâl sahibi eder. Hakk'ın bu davranışı, arzu ettiğin ve hedeflediğin şeyi senin de yavaş yavaş, fakat sürekli ve sağlam bir biçimde ihtiyatla yapmayı sana öğretmek içindir. Daima akıp duran küçük bir dere ne pislenir, ne kokar. Bu ihtiyat ile insan, saâdet ve şansa erişir.’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

20 Ocak 2024 Cumartesi

Kaplan ve Eşek
Çok eski bir hikaye anlatılır; ‘’Kaplan ile Eşek bir arazide bir tartışmaya girmişler. Eşek demiş ki ‘’Çimen mavidir, bunu tartışmaya bile gerek yok.’’ Buna karşın kızan Kaplan ‘’Sen benle dalga mı geçiyorsun? Çimen, yeşildir, baksana göremiyor musun?’’ demiş.. Tartışma böylece sürmüş Eşek bir türlü ikna olmamış, bunu ormanların kralı Aslan’a götürelim demiş, o bilir demiş, Kaplan kabul etmiş. Kral Aslan’a gitmişler. Eşek, Kral Aslan’a ‘’Kralım çimen mavi değil midir? Kaplan bir türlü bunu anlamıyor, onu cezalandırmanızı talep ediyorum!’’ demiş. Kral Aslan bir süre düşündükten sonra şöyle demiş ‘’Tabi ki çimen mavidir, bu Kaplan sana yalan söylemiş, onu 5 yıl boyunca ‘sessizlik’ cezasıyla cezalandırıyorum, 5 yıl sessiz kalacak!’’ demiş. Eşek kendi doğruluğunu kanıtlamış halde neşeyle zıplayarak, ‘’İşte budur!’’, diyerek ormanın içlerine doğru kaybolmuş. Eşek gidince Kaplan, Kral Aslan’a şöyle demiş ‘’Kralım siz çimenin yeşil olduğunun gayet farkındasınız peki niye beni cezalandırdınız?’’ Aslan cevap vermiş ‘’Çimen tabi ki yeşildir. Bu cezanın çimenin mavi mi yoksa yeşil mi olduğuyla alakası yok. Senin gibi cesur, akıllı bir yaratığın bir eşekle tartışarak zaman kaybetmesi ve üstüne üstlük gelip beni bu soruyla rahatsız etmesi nedeniyle seni cezalandırıyorum. En kötü zaman kaybı, hakikati ya da gerçekliği değil, sadece kendi düşüncelerinin ve yanılsamalarının zaferini önemseyen aptal ve fanatiklerle tartışmaktır’’ demiş. Hiçbir anlam ifade etmeyen tartışmalarla asla vakit kaybetmeyin... Kendilerine sunulan tüm kanıtlara rağmen anlama yetisine sahip olmayan insanların gözleri ego, nefret ve kızgınlıkla kör olmuştur ve istedikleri tek şey haklı olmasalar bile haklı çıkmaktır. Çok enteresan olan şey şu ki Yüce Allah insanların ‘çoğunluğunun’ böyle olduğunu söylüyor; A’raf 179 ‘’Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler.’’.. Yani ‘mühürlenmiş’ olanlarla tartışma, bu insanların ‘görme’ ve ‘işitme’ duyuları çalışmıyor, istesende Hakk’ı(gerçeği) ‘işittiremezsin’. ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

7 Ocak 2024 Pazar

Zaman ve Mekân
Rumi diyor ki "Her şey vaktini bekler, ne gül vaktinden önce açar ne de güneş vaktinden erken doğar. Bekle, senin olan sana gelecektir." Her şey vaktini bekler, dünya yaşamı ‘zaman’ ve ‘mekân’ üzerine kurulmuştur, bir olayın gerçekleşmesi için bu iki öğe kesinlikle bir araya gelmelidir. Bu nedenle Yüce Allah şöyle diyor; En’am 67 ‘’Her haberin gerçekleşeceği bir zaman/mekân vardır.’’. Yani insanın hayatında gerçekleşmesi gereken her olay bir ‘zamana’ ve bir ‘mekâna’ muhtaçtır. Şimdi bunu açıklayayım. Bir vedik doğum haritası 12 evden oluşur. Ve her bir evin ‘aktive’ olma yaşı vardır.. Ve evin ‘aktivasyon yaşı’ geldiğinde ‘zaman’ koşulu tamamlanmış olur, peki mekân? Mekânı o gezegenin bulunduğu burç belirleyecektir. Örneğin vedik astrolojide Merkür ‘iş/meslek’ temsilcidir, Merkür haritanın bir evinde bulunuyor diyelim ve o evin aktivasyon yaşı da 26 olsun. Ve Merkür’de Yay burcunda bulunuyor diyelim. Yay burcu eğitim kurumlarını, ibadet yerlerini ve uzak ülkeleri gösterir. Kişi 26 yaşına geldi ‘zaman’ şartını tamamladı ama kişinin iş(Merkür) sahibi olması için mekan şartınıda tamamlaması gerekiyor. Kişi 26 yaşına geldiğinde Merkür’ü Yay burcunda olduğu için, eğer kişi o yaşında, herhangi bir eğitim kurumunda(Yay), ibadethanede(Yay) ya da uzak ülkede(Yay) bulunursa için iş/meslek bulma(Merkür) aktivitesi için gereken zaman(ev) ve mekân(burç) şartını tamamlamış olur ve işinin haberi(En’am 67) kişiye gelir.. Kişinin hayatında olması gereken her şey bu şekildedir, her oluş için ‘zaman’ ve ‘mekân’ kriterini tamamlaması lazımdır. Örneğin istediğiniz bir şey bir türlü olmaz, yerinizi değiştirirsiniz başka bir yere gidersiniz bir anda o işin olduğunu görürsünüz, işte bu durum En’am 67’deki zaman ve mekân yasasından dolayı kaynaklanır. Rumi bitirsin ‘’Seni en iyi Allah bilir, gerisi ya yanlış ya eksik bilir. Seni mutsuz edenler yüzünden umutsuz olma, mutlu olacağın zaman da gelir. Seni mutsuz edenleri görüp herkesi öyle sanma, seni mutlu edecek olan da gelir. Bugün çok derdim var deme, o derdi sana veren Allah'ın, dermanı verdiği gün de gelir. Sen Rabb'ine dua et. Dua etsem ne olacak deme, duâ'nın kabul olduğu gün de gelir.’’ ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

2 Ocak 2024 Salı

28 Kasım 2023 Salı

Belki
Eski bir 'zen' hikayesi vardır; ''Bir zamanlar, vaktinin çoğunu tarlasıyla ilgilenerek geçiren yaşlı bir çiftçi varmış. Bir gün, bu çiftçinin atı kaçmış. Duruma üzülen komşuları, çiftçiye. “Ne kötü şans, bu çok kötü oldu” demişler. “Belki” diye cevap vermiş yaşlı çiftçi. Ertesi sabah çiftçinin atı, peşine taktığı üç vahşi at ile geri dönmüş. Bu duruma hayret eden komşular “Harika bir şey! Birden fazla atın oldu!” demişler. “Belki” diye yanıtlamış yaşlı çiftçi. Bir sonraki gün, çiftçinin oğlu yabani atlardan birine binmeye çalışırken düşmüş ve ayağını kırmış. Komşular, bu talihsizliğe ne kadar üzüldüklerini dile getirmek için yaşlı adamın evine gelmişler ''İşte bu çok kötü oldu'' demişler. “Belki” demiş çiftçi. Ertesi hafta ülkede savaş çıkmış, köyün erkeklerini orduya almak üzere askerler gelmiş. Çiftçinin oğlunu ise ayağı kırık olduğu gerekçesiyle almamışlar askere. Komşular her şey senin leyhine döndü 'Çok şanslısın' demişler, “Belki” demiş yaşlı çiftçi.'' Buradan alınacak ders hiçbir olayın ya da durumun kesin olarak ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olduğuna karar verme. Çünkü iyi olaylarla da kötü olaylarla da 'imtihan' ediliyoruz. Yüce Allah diyor ki; Enbiya 35 ''Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de sınıyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.'' Hem 'hayır' ile hem de 'şer' ile sınandığımıza göre olayların asıl gideceği yönü bilmemiz, bizim kısıtlı, insani 'görüşümüz' ile mümkün değildir. Ve insani, yani kısıtlı olan aklımız ile her konuyu çok kolay yargılayıp o olayı hayır ya da şer olarak görebiliyoruz ama buna karşın Yüce Allah şöyle diyor; Bakara 216 ‘’Hoşlanmazsınız, size ağır gelir ama düşmanlarla savaşmak, size farz edilmiştir. Bazı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size. Bazı şeyler de vardır, hoşlanırsınız, şerdir size. Allah bilir, siz bilemezsiniz.’’.. Yani ‘iyi’ bir olay mı yaşadın buna karşın senin cevabın ‘Belki’ olmalıdır sonucunun nereye gideceğini bilemezsin.. Ya da kötü bir olay mı yaşadın, şer mi olduğunu düşünüyorsun, senin cevabın bunun karşılığında ‘Belki’ olmalıdır, şer gördüğün olay bir ‘şansa’ bir ‘kutsanmaya’ dönüşebilir.. ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

23 Kasım 2023 Perşembe

Kalbi Mühürlü Olanlar
Onlara ‘gerçeği’ söyleyince ‘boş bakışlarla’ karşılaşır insan.. ‘Onlar’ herhangi bir konuda gerçeği görmelerine, duymalarına rağmen ölesiye tartışmak isterler.. Peki kim bunlar? Furkan 43-44 ‘’Kendi istek ve tutkularını ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? Yoksa sen, onların çoğunun işittiklerini ya da akıllarını kullandıklarını mı zannediyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır yol bakımından daha şaşkındırlar.’’ O zaman ‘kesinlikle’ onlarla ‘tartışma’, çünkü hiçbir şey işittirmeyi başaramazsın(A’raf 179) ve kendine zarar verirsin!.. Rumi bir hikaye anlatıyor; ‘’Meryem oğlu İsa, hızlıca bir dağa kaçıyordu. Birisi, ardından koşup dedi ki: “Hayrola… peşinde kimse yok, neden kaçıyorsun?” İsa, cevap bile vermedi. Adam, bir müddet İsa’nın peşinden koştu, bağırdı: “Allah rızası için dur. Neden kaçıyorsun. Ardında ne aslan var, ne düşman..’’ İsa dedi ki: “Bir ahmaktan kaçıyorum. Yürü, benim yolumu kesme!”. Adam dedi ki: “Körün gözlerini, sağırın kulağına açan Mesih sen değil misin? İsa “Evet, benim” dedi. Adam “O afsunu ölüye okuyunca ölüyü dirilten padişah sen değil misin!” dedi.. İsa ‘Evet’ dedi. Adam “Peki, öyleyse ey tertemiz ruh, dilediğini yaparken kimden korkuyorsun? İsa dedi ki: “Canı ezelden halk eden Tanrı’nın tertemiz zatına ant olsun.. O afsunu, o İsm-i Âzam’ı köre okudum, gözleri açıldı; sağıra okudum, kulakları duydu. Ölüye okudum dirildi. Varlığı bulunmayan şeye okudum, meydana geldi, bir şey oldu! Fakat ahmağın gönlüne yüz binlerce kere okudum, fayda vermedi. Mermer bir kaya kesildi, ona tesir bile etmedi. Âdeta kuma döndü, ondan bir şey bitmesine imkân yok!”. Adam, “Tanrı adının köre, sağıra ölüye tesir edip de ahmağa tesir ermemesinin hikmeti ne? Onlar da illet, bu da illet... neden onlara tesir ediyor da buna tesir etmiyor?” dedi. İsa dedi ki. “Ahmaklık, Tanrı’nın vurmuş olduğu kahırdır. Hastalık, körlük, kahır değildir, bir iptilâdır… fakat ahmaklık, öyle bir illettir ki ahmağa da zarar verir, onunla konuşana da! Ahmağa vurulan dağ, Tanrı mührüdür. Ona bir çare bulmanın imkânı yok!”.. İsa nasıl kaçtıysa sen de ahmaktan kaç! Ahmakla sohbet, nice kanlar döktü!..’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

19 Kasım 2023 Pazar

Akaş Elementi
Modern çağda bilinenin aksine toplamda 4 değil 5 element vardır. Ateş, su, hava, toprak ve akaş.. İlk 4 elementin herkes farkında, gözle görülebilen deneyimlenebilen elementlerdir bunlar. 5. Element olan Akaş ise gözle görünmez(belirli bir ruhani mertebeden sonra görünür), bu Yüce Allah’ın evrenin her yerine, evrenin her bir atomuna sızan enerjisidir. 5. Element olan akaş’ın temel özelliği ‘bir arada’ tutmak, ‘birleştirmektir’. 5. Element olan Akaş, Yüce Allah’ın evreni ‘bir arada’ tutan enerjisidir. Eğer Akaş elementi olmasaydı vücudumuzdaki organlar bir arada tutulamaz, dağılırdı. Somut olarak gördüğünüz, herşeyin ‘bir arada’ durmasını, atomlarının ayrışmamasını sağlayan elementtir akaş. Demek ki ‘akaş’ her şeyi ‘birleştirebiliyorsa’ insanların üzerinde de etkisi olması değil mi? Vedik elementlere bakalım. Ateş elementi gezegenleri Güneş, Mars, Ketu’dur. Hava elementi Satürn, Rahu, su elementi Ay, Venüs, toprak elementi Merkür’dür. Akaş elementine ise sadece tek gezegen mensuptur, o da Jüpiter.. Yani Jüpiter insanları ‘bir arada’ tutabilen enerjiye sahip gezegendir. Jüpiter iki burcu yönetir; Yay ve Balık. Demek ki Yay ve Balık burcunun simgelediği her şey insanları bir araya getirebiliyor birleştiriyor. Yay neyi temsil eder? Din, inanç, ahlak ve kanunlar. İnsanların çoğu bu konular konusunda ‘görüş birliğine’ sahiptir. Balık ise son burç olduğu için ölümü simgeler. İnsanlar cenazede(balık-akaş) bir araya gelir. Ya da insanlar bir camide, kilisede bir araya gelir(yay-akaş). Evet din, inanç, kanunlar ve ölüm yani akaş elementinin temsilcisi Jüpiter’in yönettiği her şey konusunda insanlar ‘birleşir’, ‘bir araya’ gelirler. Bunlar insanların ‘birlik’ olmasını sağlar. Ve bir olmak(Jüpiter-akaş) Yüce Allah’ın yolunun temsilcisidir, bu nedenle inanç(akaş), Jüpiter’dir. Ve Yüce Allah birliği bozanlara ‘akılsız’ diyor; Haşr 14 ‘’Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.’’. Birlik(akaş) bozulursa insanlar kalan 4 somut elemente mahkum olur ve Yüce Allah’ın enerjisinden ve Allah yolundan uzaklaşırlar.. ‘Birlik’(akaş) rahmet demektir. . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

20 Ekim 2023 Cuma

İhtilaflarına Sebep Olan Kendi Zayıflıkların
Bilge Seneca şöyle diyor ‘’İnsanın yaptığı bütün zalimliklerin kaynağı kendi zayıflıklarıdır’’. Şimdi bu konuyu size vedik astroloji perspektifinden açıklayayım. Bir kişinin vedik doğum haritasında toplamda 12 ev bulunur ve bunlardan 6.ev ‘düşmanlar’ evidir. 6. ev kişinin düşmanlarıyla yaşadığı, tartışmalar, ihtilaflarlar ve savaşlarıdır. Kişi 6. evde düşmanlarını cezalandırmaktadır ve ihtilaf yaşamaktadır. Ama 6. ev başka bir konuyu daha yönetmektedir o da şudur; kişinin günahları ve karakterindeki zayıflıkları. Yani kişinin yaşadığı kavgalar, ihtilaflar, savaşlar, kişinin günahları ve karakterindeki zayıflıklarla doğrudan ilişkilidir. Yani kişide günah ve zayıflık varsa bu 6. evini aktive edecek ve otomatikman 6. evin diğer simgeleri olan tartışmalar, savaşlar, ihtilaflar bunun arkasından gelecektir. İnsan kavga ettiği her bir konunun kendi içindeki bir ‘zayıflıktan’ geldiğinin farkına varmalıdır. Örneğin ‘’Bu kişi beni kavga etmeye çok zorladı ben de kavga ettim!’’, buradaki sorun kişinin kendisinde olan ‘sabır’ eksikliğidir, kişi de olan sabırsızlık(6.ev zayıflıklar), kavgaya(6.ev) yol açtı. ‘‘Bu yaptığı bana yanlış geldi, yanlışında diretince kavga ettim!’’, kişinin kendindeki ‘tolere edememe’(6.ev) ve ‘hoşgörü eksikliği’(6. ev karakter zayıflığı) kavgaya(6.ev) yol açtı. ‘’En sevdiğim gömleğimi yırtmış, ben de bu nedenle kavga ettim’’, her şeyin Yüce Allah’tan geldiğini bilmeme(6. ev karakter zayıflığı) ve hoşgörü eksikliği(6.ev karakter zayıflığı) kavgaya(6.ev) yol açtı. İnsanların ihtilafa(6.ev) girme sebepleri her zaman kendi zayıflıklarıdır(6.ev). Peki 6.evi(günahlar-ihtilaflar) ne tamir eder? Sevgi, hoşgörü.. Yüce Allah çareyi vermiş; Fussilet 34 ‘’Güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz! Kötülüğü, en güzel tavırla sav! O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir.’’. Kişiye göre sorunu çıkartan karşı taraf ama Yüce Allah çarenin ‘kişinin kendisinde’ olduğunu söylüyor ve ‘güzel bir tavırla’ bu durumu savarsa her şeyin düzeleceğini söylüyor. Peki çare ‘kişinin kendi tavrıysa’, gerçekten ihtilafı çıkartan kim? Evet kişinin kendisi.. Tefekkür edin.. ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

14 Eylül 2023 Perşembe

Her Şeye Güzel Bak
İki adam bir Zen ustasını ziyaret eder. İlki der ki “Bu şehre taşınmayı düşünüyorum. Nasıl bir yer?” Zen ustası sorar: “Eski şehrin nasıldı?” Adam cevap verir: “Korkunçtu. Herkes nefret doluydu, nefret ettim.” Bunun üzerine Zen ustası şöyle der: “Bu şehir de hemen hemen aynı bence buraya taşınmamalısın.” Birinci adam gider ve bu sefer İkinci adam sorar “Bu şehre yerleşmeyi düşünüyorum. Nasıl bir yer?”. Zen ustası sorar: “Eski şehrin nasıldı?”, İkinci adam; “Harikaydı. Herkes arkadaş canlısıydı ve ben mutluydum. Ama bir değişiklik istiyorum.” Zen ustası şöyle der: “Bu şehir de hemen hemen aynı. Bence burayı seveceksin.”.. Nasıl ‘bakarsan’ öyle ‘görürsün’.. Kural her zaman budur! İnsanlardaki, olaylardaki kusurları, ayıpları görmek için ‘bakıyorsan’ kesinlikle görürsün, ama bundan şikayet etmen yersiz.. Çünkü bu senin tercih ettiğin ‘bakış açısı’. Eğer ‘güzel baksaydın’ güzel görürdün! Rumi diyor ki ‘’Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusur örtmeyi marifet edin kendine. İşte o zaman kusursuz olursun.’’.. Eğer bir kişinin ‘kusurlarını’ görmeyi tercih ediyorsan o kişi senin için çekilmez biri olur, ama güzel taraflarını görmeyi tercih edersen o kişi senin için harika biri olur! Ama kişi yine aynı kişi nasıl böyle iki sonuç olabilir? Durum şu; sonucu gösteren şey sadece senin ‘bakış açın’(senin kalbin).. O zaman bu sonuç bizi nereye götürür? Dış dünyada ‘iyi’ ya da ‘kötü’ diye bir şey yok, sadece senin onlar hakkında olan ‘bakış açın’ var. O zaman kişilere, olaylara ‘çirkin bakarsan’ çirkinleşirsin, ‘güzel bakarsan’ güzelleşirsin, ‘görmeyi tercih ettiğin’ ruh haline bürünürsün. Rumi diyor ki ‘’Ne kusursuz insan ara; ne de insanda kusur. Birincisini zaten bulamazsın. İkincisinde ise bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp sahibini değil seni çirkinleştirir. Her ikisi de seni mutsuz eder.’’.. ‘Kusur görmeyi’ tercih ederek kendini ‘mutsuz’ eden sensin. Aslında iyi de görsen kötü de şunu anlaman lazım; ‘Nereye bakarsan bak, ‘kendini’ görüyorsun, iyi ya da kötü olarak gördüğün kendi zihnindeki düşüncelerden ibaret.. O zaman çok fazla ‘kusur’ görüyorsan kalbini ‘arındırma’ vakti gelmiş demektir..
.
.
© Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

2 Eylül 2023 Cumartesi

Gülistan


‘’Zen ustaları Tanzan ve Ekido bir zamanlar çamurlu bir yolda birlikte seyahat ederken şiddetli bir yağmur bastırdı. Yolda yürüyemeyen ipek kimonolu ve kuşaklı güzel bir kızla karşılaştılar. Tanzan kızı kollarına alarak çamurlu yolu geçmesine yardım etti. Ekido, o gece bir konaklama tapınağına varana kadar bir daha konuşmadı. Sonra artık kendini tutamadı. Tanzan’a “Biz keşişler kadınlara yaklaşmayız.” dedi, “Özellikle genç ve sevimli olanlara. Bu tehlikelidir. Neden bunu yaptın?” Tanzan şöyle cevap verdi “Ben kızı orada bıraktım. Sen hala taşıyor musun?”. Var olan her şey, her insan, her durum yalnız sen onu zihninde ‘taşırsan’, hayatında var olabilir. Zihninin içinde olmayan şey ‘yok hükmündedir’, hayatında hiçbir şekilde var olamaz. Kızgınlık, acı, üzüntü, kin, nefret, bunları zihninde ‘taşıdığın’ için hala hayatında ‘var oluyorlar’, zira hayatı zihninin içinde yaşıyorsun, dışarıda ‘gerçek bir şey’ yok ki. Biz sadece ‘düşünceden’ ibaretiz. Rumi diyor ki ‘’Ey kardeş! Sen ancak bir düşünceden ibâretsin, ondan başka neyin varsa kemiktir, kıldır.’’. Tüm evren, tüm hayat zihnimizin içinde.. Milyar dolarların olsa da, en güzel imkanlara sahip olsan da, hayatta her şeyi başarmış olsanda ‘zihninin’ içindeki bir huzursuzluk, bütün hayatını mahvediyor, hayatının tadı tuzu kalmıyor. O zaman ne işe yaradı bunca imkan? Demek ki gerçek mutluluk ‘içeride’, mutluluk dışarıda hiç var olmadı ki. Ve mutlululuğun çok basit bir sırrı var, ‘güzel düşünmek’ ve iyi düşünceleri zihinde devamlı olarak tutmak. Çünkü zihnindeki düşünce ne ise yaşamın o düşüncenin ‘rengini alır’. Rumi diyor ki ‘’Gül düşünür, gülistan olursun. Diken düşünür, dikenlik olursun.’.. Yani zihninde sürekli kızgınlık, acı, üzüntü, kin, nefret gibi duyguları barındırıyorsan dıştaki imkanların mükemmel olsa bile ‘dikenlikte’ yaşamak zorunda kalırsın, çünkü hayat ‘zihninde’.. Bu nedenle kadim öğretiler her zaman ‘affet’, kinden uzak dur, kızgınlık duyma, ayıp ört derler, bunları kişiyi üzmüş insanların iyi olması için mi derler? Hayır, kişinin kendisi için derler, çünkü kişi bu duyguları içinde tuttuğu sürece ‘dikenlikte’ yaşayacaktır, isterse milyar dolarları olsun..

.

.

''İyi şeylerden başka bir şey düşünme! Çünkü düşünce, suret dokumasının ipliğidir. Güzelleşen ve iyi olan düşünceden doğan her suret, güzeldir. Bir adam belada safa görürse, bela tatlılaşır. Hasta, iyileştiğini görünce ilaç, kendine hoş gelir. Kötüye yormak ve kuruntu yapmak insanı derdi yokken bile hasta eder. Onun için olaylara iyi bak. Sen kötü düşünceyi zehirli tırnak bil. Bu tırnak derinleştikçe can yüzünü tırmalar.'' - Celaleddin-i Rumi

.

.

© Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

27 Ağustos 2023 Pazar

Boş Kayık

 

‘’Bir keşiş manastırdan uzakta tek başına meditasyon yapmaya karar verir. Kayığa atlar, bir gölün ortasına demir atar ve gözlerini kapatıp meditasyonuna başlar. Birkaç saat sonra başka bir kayığın kendi kayığına çarptığını hissederek, içinde oluşan öfkeyle gözlerini açar. Meditasyonunu yarıda kesmeye cesaret eden kişiye patlamaya hazır bir şekilde gözlerini açarken çarpan kayığın boş olduğunu görür. Büyük ihtimalle başıboş olduğu için gölün ortasına sürüklenen bir kayıktır. İşte o anda keşiş benliğinin farkına vararak aydınlanır. Öfke kendi içindedir, sadece dışarıdan bir etki onu açığa çıkarır. O andan sonra, ne zaman biri onu öfkelendirse kendisine “diğer insan sadece boş bir kayıktır.” diye hatırlatır.’’ Tüm dünya ‘boş bir kayıktır’ ve bu ‘boş kayık’ sana ‘her çarptığında’(gezegen hareketleri) içindeki öfke, şiddet, haset, zalimlik, hırs, kibir, kin, bencillik, merhametsizlik dışarı çıkıyor ve sen bunu ‘boş kayıktan’(dış dünyadaki insanlar ve olaylar) biliyorsun. Aslında bunların hepsi senin içinde, senin içinde ‘var olmayan’ bir şey ‘dışarı’ çıkamaz. Yusuf 53 ‘’Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin kendisini esirgediği dışında, var gücüyle kötülüğü emredendir.’’ Boş kayıkta(dış dünyada) hiçbir kötülük ya da düşman yok, ‘gerçek düşman’(nefs) içinde.. Buna rağmen dış dünyadaki insanları suçluyor ve onların kötülüklerini ayıplıyorsun ama tüm ‘dış dünya’ sadece ‘senden’ ibaret. Rumi diyor ki ‘’Başkasında bir ayıp görüyorsan o ayıp sendedir de onda görüyorsun. Zulüm, kin, haset, hırs, insafsızlık, kibir gibi bütün kötü huylar, sende oldu mu incinmezsin. Fakat bunları bir başkasında gördün mü incinirsin. Bil ki kendinden ürkmedesin, kendinden incinmedesin. İnsan, kendindeki çıbandan, yaradan iğrenmez, yaralı elini yemeğe sokar, parmağını yalar, gönlüne hiç de tiksinti gelmez. Fakat bir başkasında ufak bir yara görse onun yediği yemekten tiksinir.’’ Ama insan ‘aynaya’ bakmaktadır.. (Dış dünyadaki herkes ve herşey kendi vedik doğum haritasındaki rolü oynamaktadır). Ta ki ‘boş kayığın’(dış dünyaki her şey) sürücüsünün ‘kendi’ olduğunu anlayana kadar bu ‘illüzyon’ içinde debelenecektir..


© Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Arzular En Büyük Engel

 

Konfüçyüs öğrencilerine ders veriyordu, sağ elinde bir vazo vardı. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi; Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir. Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı: ‘’Elimi çıkaramıyorum!’’ Konfüçyüs; ‘’Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın’’ dedi. Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. Konfüçyüs’e sordu: ‘’Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı?’’ Konfüçyüs, ‘’Nasıl olacağını göstereyim’’ dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı. Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki: ‘’Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Hayatın akışında ulaşmak istediklerinize onları yakalamaya çalışarak değil, onların size gelmelerine izin vererek ulaşabilirsiniz. Bazen en doğrusu olayları kendi akışına bırakıp müdahale etmemektir.’’ İstediklerine ulaşman için en büyük engel ‘kendi arzundur’. Arzun istediğin şeyle her daim arana girer. Bu kuantum çift yarık deneyinde başlarında bir gözlemci olduğunda olması gibi hareket etmeyen quarkların halidir, ‘gözlemleme’ arzun bile doğanın olduğu gibi çalışmamasına, isteklerini elde etmene engel olur. Bilge Epiktetos diyor ki ‘’Dar ağızlı bir kaptan incir ve fıstık almaya çalışan çocukların başına şöyle bir şey gelir. Eğer ellerini doldururlarsa, kaptan çıkaramazlar ve ağlamaya başlarlar. Elindeki birkaç şeyi bırakırsan, bir şeyleri çıkarmayı başarırsın. Arzular için de aynısı geçerlidir.’’ O şeyi elde etmeye olan arzun, o şeyin gerçekleşmemesinin ana nedenidir. Herşeyi akışına bırak ve arzudan arın işte o zaman istediğini kolayca elde edersin.

© Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan