27 Temmuz 2024 Cumartesi

Her yer Deniz.. Irmaktan Bahsetme!

 

‘Benlik’ iddia etmen ‘mutsuzluğunun’, ‘başarısızlığının’ temel kaynağı.. Çünkü ‘benlik’ yapaydır, sahtedir, ‘ana kaynaktan’(Hakk) ayrıdır.. ‘Yapay olan’, ‘sahte olan’ yiyecekler nasıl vücuduna zarar veriyorsa, yapay olan, sahte olan ‘benlik’ de (ego) ruhuna ve hayatına zarar veriyor.. Rumi diyor ki; ‘’Sen sıkı sıkıya, "Ben"e ve "Biz"e yapışmışsın. Yokluğa ve birliğe ulaşamamışsın, karşılaştığın bütün bu bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, bu yıkıntılar hep bu ikilikten meydana gelmededir’’. ‘Benliğin’ neyin içine girerse oradan ‘mükemmelik’(Hakk) çekiliyor, ‘kusurlar’ oraya yerleşiyor.. Bir zen hikayesinden bir kesit dinleyelim; ‘’Bir şeyi mükemmel yapmaya çalışırsan mükemmel olmadan kalır. Doğal olarak yap, her zaman mükemmel olur. Doğa mükemmeldir, çaba ise mükemmel değildir. O yüzden ne zaman bir şeyi aşırı yapıyorsan, onu yok ediyorsun. Bu nedenle, normalde herkes çok güzel konuşur ama bir kişiyi sahneye çıkartıp, bir kalabalığa hitap etmesini söyle, birden aptallaşır, birden her şeyi unutur, ağzından kelimeler zorlukla çıkar. Konuşmaya çalışsa bile asil olmaz, çünkü doğal değildir, akıcı değildir, ne oldu? Bu adamın dostlarıyla, eşiyle, çocuklarıyla, çok güzel konuştuğunu biliyorsun, bunlar da insan; aynı insanlar. Neden korkuyor? Çünkü benlik bilinci devreye girdi. Artık egosu söz konusu, sahnede bir performans göstermeye çalışıyor. Ne zaman bir şey sergilemeye çalışırsan, egon için gıda arıyorsun, ne zaman doğal olup, olayları akışına bıraksan, hepsi mükemmel oluyor ve bir sorun çıkmıyor. Doğal olduğun zaman, olayları akışına bıraktığında, Tanrı arkandadır. Ne zaman korkuyorsan, titriyorsan, bir şeyleri ispat etmeye çalışıyorsan, Tanrı'yı kaybedersin(çünkü benlik devreye giriyor). Etrafındaki insanlara bakarken, kendi ‘kaynağını’ unutuyorsun. Benlik bilinci seni ‘zayıflatır’. Benlik bilinci olmayan bir insan ise güçlüdür, ancak bu gücünün kendisiyle bir ilgisi yoktur, o güç ‘öteden’ gelir. Benlik iddia ettiğin zaman ise başın derttedir. Benlik bilincine sahip olduğun zaman, aslında ‘kendini tanımadığının’ emarelerini gösteriyorsun. Benlik iddia etmen daha henüz ‘yuvana’ ulaşamadığına işaret ediyor..’’

.

.

© Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan  

24 Temmuz 2024 Çarşamba

Burçlar ve Doğada Kontrol Ettikleri

 

Doğanın her bir öğesi vedik astrolojiye göre bir gezegenin ve burcun kontrolündedir. Mesela vedik astrolojiye göre Kova burcunda büyük sarp karlı dağlar bulunur, bir kişinin vedik doğum haritasında Kova'nın yöneticileri olan Satürn ve Rahu güçlü bir şekilde yerleşmişse ya da kişinin vedik astrolojiye göre Yükseleni ya da Ay'ı Kova burcunda yerleşmişse, ya da bir kişinin vedik astrolojiye göre Kova burcunda en az 3 tane gezegeni varsa kişi kışı çok sever ve karlı dağları oralarla ilgili her türlü aktiviteyi sever. Vedik astrolojiye göre Balık burcunda denizler, okyanuslar bulunur aynı zamanda denizlerin yönetici gezegeni Ay'dır. Bu ne demek oluyor? Kişinin vedik doğum haritasında Ay güçlü bir yerleşimdeyse kişi denize, denizle ilgili her şeye bayılır, aynı zamanda kişinin vedik astrolojiye göre Yükseleni ya da Ay'ı Balık burcundaysa ya da en az 3 gezegeni Balık burcundaysa kişi için 'deniz' vazgeçilmez olacaktır, her daim yüzmeyi ve denizde vakit geçirmeyi sever. Vedik astrolojiye göre Yengeç'te ise ırmaklar bulunur, ırmakları çok sevenler vedik doğum haritasında güçlü Yengeç vurgusu barındıranlardır. Vedik astrolojiye göre Başak'ta tarlalar, bağlar, bahçeler bulunur, tarımla uğraşmayı sevenler, güzel bahçelerde vakit geçirmeyi sevenler de vedik astrolojiye göre güçlü Başak vurgusu vardır.. Vedik astrolojiye göre Akrep'te göller, kuyular, bataklıklar bulunur, Akrep'in yöneticileri olan Mars ve Ketu'da bunların yöneticisidir. Özellikle göllere ilgi duyan insanlar, göl yanında vakit geçirmeyi sevenler vedik doğum haritalarında güçlü Akrep vurgusu taşırlar.. Vedik astrolojiye göre Aslan'da geniş ormanlar ve orta büyüklükte dağlar bulunur.. Ormanları çok sevenler, ormanda vakit geçirmek isteyen insanların vedik doğum haritalarında güçlü Aslan etkisi mevcuttur aynı zamanda Aslan’ın yöneticisi Güneş, Koç burcunda yüceldiği için vedik astrolojiye göre güçlü Koç vurgusuna sahip insanlar da orman sevgisi güçlü olarak görülecektir.. Güneş’in yükseleninizde(1.ev) yerleşmesi dahi sizin bir ‘orman tutkunu’ olmanıza neden olur.. Yani neyi sevdiğiniz, nerede bulunmaktan hoşlandığınız dahi vedik doğum haritanızdan bağımsız değildir..

© Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan 

7 Temmuz 2024 Pazar

Doğal Olana Direnme
Zen hikayesinde; ‘’Yaşlı bir bilgeye sormuşlar; ‘’Zehir nedir?’’ Bilge cevaplamış ‘’İhtiyacımızdan fazla olan her şey zehirdir! Bu, güç olabilir ya da tembellik; yiyecek, ego, hırs, kendini beğenmişlik, korku, öfke veya herhangi bir şey’’. ‘’Korku nedir?’’ diye sormuşlar, Bilge; ‘’Belirsizliği kabul etmemektir! Belirsizliği kabul edersek eğer macera haline gelir..’’ demiş. ‘’Kıskançlık nedir?’’ diye sormuşlar, Bilge cevaplamış ‘’Diğerlerinin iyiliğini kabul etmemektir! Eğer onların iyi durumlarını kabul edersek ilham haline gelir!’’. ‘’Öfke nedir?’’ demişler, Bilge cevaplamış ‘’Kontrolümüzün dışında olan şeyleri kabul etmemektir! Eğer onları kabul edersek esneklik ve hoşgörüye dönüşür.’’ ‘’Nefret nedir?’’ diye sormuşlar, Bilge cevaplamış ‘’İnsanları oldukları gibi kabul etmemektir! Eğer koşulsuzca kabul edersek, sevgiye dönüşür..’’.. Farkındaysanız negatif duygular ancak ‘sınırı aştığımızda’, doğal olanı ‘kabul etmediğimizde’, ‘direndiğimizde’ ortaya çıkıyor.. Hayat ise ırmakla ‘bir’ olmakla, doğal olana direnmemekle, O’na uyum sağlamaktan ibarettir.. ’Diğerlerinin iyiliğini kabul etmediğimizde’ bizde ‘kıskançlık’ ortaya çıkıyor, ‘kontrolümüz dışındaki şeylere’ direndiğimizde ise bizde ‘öfke’ ortaya çıkıyor.. Bunu hayatın her alanına uygulayabiliriz.. ‘Doğruluğa’ karşı direndiğimizde, bizde ‘yanlışlık’ ortaya çıkar, ‘ışığı’ kabul etmediğimizde bizde ‘karanlık’ ortaya çıkar, ‘temizliğe’ karşı direndiğimizde bizde ‘kirlilik’ ortaya çıkar.. Hayatta ‘doğal olan’ her neyi kabul etmez, doğal olan her neye karşı ‘direnirsen’ sen de ‘zararlı’, ‘negatif’ bir duygu ortaya çıkacaktır.. Hayat ırmakla(Hakk olanla) ‘uyumlanmaktan’ ibaret, ‘ırmağa’ karşı ‘yüzebilen’ var mı? Bu mümkün değil.. Yani ‘doğal olana’ karşı direnmek sadece ‘acı getirir’ ve seni yoldan saptırır(yozlaştırır).. Yine bir zen hikayesiyle bitirelim; ‘’Yaşlı bir adam kazayla bir ırmağa düşer ve yüksek bir şelaleye doğru gider, etraftakiler bunu görünce adamın hayatı için endişelenirler. Adam mucize eseri şelalenin altından sağ olarak çıkar. Herkes yanına koşarak, ona nasıl sağ kaldığını sorar. Yaşlı adam cevap verir: "Kendimi suya uydurdum; suyu kendime değil!".. . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

29 Haziran 2024 Cumartesi

Hiçlik
Hiçlik.. Bizi sürekli kendisine çeken ama bizim sürekli kaçtığımız olgu.. Neden tüm hakikate ermiş alimler, ‘’Varlık yerine ‘hiçliği’ tercih et!’’ diyorlardı.. Çünkü gönlünü, bedenini bu dünyanın ‘sahte varlıklarıyla’ doldurduğunda ‘hakikat’ aleminden gelmesi gereken ilahi enerjiye bedenin kapanıyor.. Bu nedenle Lao Tzu şöyle diyordu ‘’Dolmak için önce boşaltmak gerek.. Parçalan ki yenilen..’’.. Rumi ise ‘’Varlık, yokluktadır, yapılma, yıkılmadadır..’’ diyordu.. Gerçek ‘varlık’ bu dünyanın aslında ‘yok olan’ varlığını üstümüzden attığımızda ortaya çıkıyor.. ‘Beden testisi’ ancak dış dünyaya kendini kapadığında(oruç, zikir, nefis terbiyesi) ilahi enerjiyi içinde toplayabiliyor ve hakikatten ‘bir koku’ alabiliyor.. Bu nedenle tüm alimler, bu aldatıcı dünyanın sahte nimetleriyle bedeni çok fazla oyalamamayı ve bunlarla olabildiğince az temas kurmayı öğütlemişlerdir.. Az yemek, az cinsellik, az uyumak bedenin gitmesi gereken menzile ve ilahi enerjiye yakın olmasını sağlar.. Lao Tzu diyor ki ‘’Otuz çubuk buluşur tekerin ortasında, ortadaki hiçliktedir arabanın yararı. Balçıktan çömlek oyarlar, içindeki hiçliktedir çömleğin yararı. Ev yapan kapı pencere açar duvara, oradaki hiçliktedir evin yararı. Demek varlık kazanç getirirse, hiçlik yarar getirir.’’ Demek ki ‘bedenin’ yararı nedir? İçinde ki hiçlik, boşluk hali ki, beden testisi ‘ilahi su’dan ‘bir miktar’ yüklenebilsin.. Oysa insan ‘testiyi boşaltmak’ yerine ‘gulyabanilerle’(materyal işler) uğraşıp aziz ömrünü harcamaktadır, Rumi’yi dinleyelim; ‘’Yolda gulyabaniler vardır, sesleri bildik sesine, seni mahvetmeye çeken tanıdık sesine benzer. “Ey kervan halkı, buraya gelin; işte yol, iz buracıkta!” diye bağırırlar. Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır. Çağrılan kişi, oraya varınca bir de bakar ki karşısında kurt, aslan. Ömrü zayi olmuş, yol uzun, gün de geçiyor! Ey iyi huylu kişi, gulyabani sesi nasıldır? “Mal isterim, mevki isterim, şeref isterim!” işte böyle. İçinden bu sesleri menet de sırlar keşfedilsin. Tanrı’yı an da gulyabanilerin seslerini mahvet. Nergis gibi olan gözünü bu gergese(dünya) karşı kapa. . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

26 Haziran 2024 Çarşamba

İçindeki Yıldızları Seyret!
Furkan 63 ‘’Rahman’ın kulları, yeryüzü üzerinde tevazu ile yürürler..’’.. Yüce Rahman has kullarının ‘tevazu’ sahibi olduklarını söylüyor peki neden? Çünkü kişide ‘benlik, ego, kibir’(Güneş) varsa ‘yıldızları’(hakikati) göremez.. Nasıl mı? Dünya milyarlarca yıldızın ortasında bir gezegen ama gündüzleyin gökyüzünde tek bir yıldız bile görebiliyor musun? Göremiyorsun.. Nedeni gündüzleyin Güneş’in hakikati(tüm yıldızları) ışığıyla örtmesi ve evrende ‘tek başımızayız’ gibi göstermesi.. Geceleyin gerçekten ‘nerede’ olduğumuzu görüyoruz, ilahi sistem milyarlarca yıldızla gökyüzünde parıl parıl parlıyor.. Güneş geldiğinde ise hepsi ‘gökten’ yok oluyor.. Peki ‘hakikati perdeleyen’ Güneş vedik astroloji de neleri temsil ediyor? Ego, kibir, benlik iddia etmek, böbürlenmek, hava atmak.. Bunlar(Güneş) geldi mi ‘tevazu’(Ay) gider, ‘yıldızlar’(nakşatralar) kaybolur… Yani hakikatle(gök) ile bağımızı tek kesebilen Güneş(benlik, kibir, ego, böbürlenmek).. Peki ‘gök’ neden önemli? Çünkü ‘rızkımız’(gönül rızkımız dahil) orada; Zariyat 22 ‘’Sizin rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.’’.. Aslında olan şey şu, vedik gelenekte ‘fiziksel’ olan 3 boyut vardır(ondan sonra soyut 4 boyut daha var-Nebe 12). Bu 3 boyutun adları ise Bhu, Bhuva, Svaha’dır. Bhu loka(boyut) Dünya’dır ve 1. boyuttur. Bhuva loka 2. boyuttur burası gezegenlerin ve Güneş’in olduğu bölgedir. Svaha loka ise 3. boyuttur Nakşatraların(takımyıldızların) olduğu bölgedir. Gündüz Güneş varken ‘insanın gönlü’ en fazla 2. boyuta(Güneş ve gezegenler) ulaşabiliyor ama ‘hakikat’(Necm 49) boyutları ise 3. boyuttan(takımyıldızlardan) sonra başlıyor.. Ego, kibir, benlik vedik doğum haritamızda Güneş’i sürekli kuvvetli tutarak, gönlümüzün 2. Boyuttan yukarı gidememesine neden oluyor.. Yani gönlümüzde her daim ‘Güneş’(benlik, ego, kibir) olursa ‘gönlümüzün gökyüzünde’ Güneş batıp takımyıldızlar(nakşatralar-3.boyut) görünmüyor, hiçbir zaman ilerleyemiyoruz.. Tevazu ehli olarak gönlündeki Güneş’i(benlik, kibir, ego) batır ki ‘içinde’ pasparlak ‘takımyıldızlar’(3.boyut) görünsün.. Rumi bitirsin ‘’Benlik dikenlerini gönlünün ayağından çıkar da içindeki gül bahçelerini seyret!’’ © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

15 Haziran 2024 Cumartesi

İçindeki Mağaraya Gir!
Gözlerini kapat.. Mağarayı gör.. Hazineyi bul.. Konumuz düşünce perhizi.. Fiziksel oruç nasıl beden için büyük bir şifa oluşturuyorsa, bir de zihnin de bir orucu olmalı değil mi? Bu zihnin düşüncelerden ‘perhiz etme’ haline uzakdoğu kültürleri meditasyon demiş ama bu kavram onlara ait değil, çünkü tarihin başından beri insanlık mutlak gerçeği bulmak için ‘kendi içine’ dönmesi gerektiğini biliyordu.. Çünkü insan içinde çok kıymetli bir ‘hazine’(Hicr 29) taşıyor.. Rumi diyor ki ‘’Sakın, endişelerden sakın! Fikir aslan ve yaban eşeğidir, gönüller de ormanlıklar. Perhizler, ilâçların başıdır. Çünkü kaşınma, uyuzu arttırır. Perhiz, şüphe yok ki ilâcın aslıdır. Düşüncelerden perhiz et de can kuvvetini gör! Sen, kulak gibi bu sözleri anla da sana altından küpe takayım. Küpe de ne? Altın madeni olursun Ay’a, Süreyya’ya kadar yükselirsin’’.. ‘Düşünce perhizi’ yani meditasyon ‘gözlerini kapatıp’ düşüncelerden arındığın ‘bilinçli’ bir ‘uyku halidir’, uyku ise ‘zihnin’ tek panzehiridir, Rumi diyor ki; ‘’Sen bir hayalden kurtulamıyorsun. Uyuyamıyorsun, adeta o hayal seni yiyor. Uyuyabilsen, sıçrayıp o hayalden kurtulacaksın. Düşünce, bal arısıdır. Uykun ise su gibidir. Uyanınca başına yine arılar üşüşür. Nice hayal arısı uçar durur. Seni kah bu tarafa, kah o tarafa çekerler, sürüklerler. Kendine gel de, o kaba, seni hırpalayan, yemeye çalışan hayaller sürüsünden “Biz seni koruruz” diye buyurmuş olan Allah tarafına kaç’’. Dünya üzerinde seni köleleştiren buranın ‘yalanına kanmanı’(Hadid 20) sağlayan beş duyundur, zira bu ‘yalan dünyayı’(Hadid 20), beş duyun(görme, koklama, tat alma, dokunma, işitme) üzerinden deneyimliyorsun ve bu 5 duyu senin buranın ‘gerçek’ bir yer olduğunu düşünmeni sağlıyor.. 5 duyunun kaynağı ise ‘zihin’.. Demek ki zihin ‘susarsa’, ‘aldanış’(Hadid 20) biter ve ‘Hakikat Kapısı’ açılır.. Beş duyu musluklarının her birini ‘düşünce perhizi’ ile kapatmak gerek.. Rumi bitirsin; ‘’Şu beş duygudan meydana gelen, şu beş musluklu beden testisinin içindeki suyu, her çeşit kirliliklerden sen koru, sen temiz tut.. Ey hakkı arayan kişi, sen vakit geçirmeden duygu musluklarını kapa ve testiyi aşk küpünün suyu ile doldur.’’ . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

3 Haziran 2024 Pazartesi

Gam Seni Neşe İçin Hazırlar


 ‘Gam’(siyah), seni sevinç(beyaz) için ‘hazırlar’, yin-yang.. Rumi diyor ki ‘’İnsanın bedeni misafirhanedir; çeşitli üzüntüler, düşünceler de orada kalmaya gelen çeşitli misafirlerdir. Ârif, ten misafirhanesine gelen neşeli ve gamlı düşüncelere razıdır, hoş görür, misafir seven Halil peygamber gibi.. Gam düşüncesi sevinç yolunu keserse üzülme; çünkü o gam senin için sevinç, neşe hazırlamaktadır.’’. ‘Gam’ hünerli bir ‘bahçivandır’.. Rumi diyor ki ‘’Her gün nasıl ki bir eve misafir gelirse senin gönül evine de her an bir fikir, bir düşünce aziz bir misafir gibi gelir, konar. Ey benim canım efendim! Sen düşünceyi, fikri bir adam farz et.. Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme; çünkü gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır. Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. Ötelerden yeni bir zevk gelsin diye, eski sevincin kökünü çeker, çıkarır, kazır. Yeni kökü bitirsin, çıkarsın diye gam çürümüşpörsümüş olan eski kökü söker atar. Gam gönlünden  neyi kazır, neyi sökerse, karşılık olarak daha iyisini getirir..’’ Ve ‘Bahçivan’(gam) gönlüne geldiğinde tasalanma çünkü Rumi diyor ki ‘’Yolcu, sana da bir sıkıntı, bir gönül darlığı geldi mi alevlenme, meyus olma… Senin için uygundur o. Çünkü ferahlık ve genişlik zamanında varını, yoğunu harcedip duruyorsun demektir. Harcetmeye karşılık bir de gelir lâzım elbet! Yaz mevsimi sürüp gitseydi Güneş, bağları, bahçeleri yakar kavururdu. Nebatları kökünden yakardı, bir daha o yanıp kavrulan şeyler yenilemezdi, yeşerip tazelenmezdi. Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir.. yaz gülümser ama yakar, yandırır! Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma! Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerin ise yüzü ekşidir. Gam ye de, seni derde sokanların ekmeğini yeme.. çünkü akıllı adam gam yer, çocuksa şeker! Neşe şekeri, gam bahçesinin meyvasıdır. Bu ferah yaradır, o gam merhem. Gamı gördün mü aşkla kucakla.. Şam’a Rübve tepesinden bak! Akıllı adam, şarabı üzümde görür…Âşık varı yokta bulur’’. Anlaman gereken şu; gönlüne düşen bütün duygular/düşünceler sana öte alemden bir ‘kılavuz’ olarak gönderilirler gam dahil.. Rumi bitirsin ‘’İnsanın bir kısmı misafirhanedir. Her sabah yeni birisi gelir. Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik, aniden farkına varmak hepsi beklenmedik misafirdir. Hepsini karşılayıp eyle! Karanlık düşünce, utangaçlık ve garez.. Hepsini gülerek karşıla kapıda. Ve buyur et içeri. Minnettar ol her gelene, kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi öte alemden bir kılavuz olarak gönderilir.’’

© Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

2 Mayıs 2024 Perşembe

Büyük Saat
Gündüzleri, Güneş dünyanın etrafında hareket edip doğuyor ve batıyor zannediyorsunuz ya, işte o tamamen illüzyon.. Gerçekte olan şey ise Dünya kendi etrafında dönüyor, bu tam olarak 24 saat alıyor ve biz Güneş’i hareket ediyor zannediyoruz ama aslında hareket eden ‘biziz’, Güneş yerinde duruyor. Güneş’in kendine göre bir hareketi var ama bize oranla çok yavaş.. Yani biz kendi etrafımızda ‘dönüyoruz’ ama Güneş hareket ediyor doğup batıyor gibi görünüyor gerçekte ise hareketsiz.. İşte tam olarak bu, Dünya hayatının özeti gibi bir olay.. Tamamen bir illüzyon.. Bu arada ‘hâlâ’ dünya düz mü, yuvarlak mı diye soruyorsanız.. Cevabı Kur’an’da var.. Nazi’at 30 ‘’Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.’’.. Yani tartışılacak bir şey yok.. Enteresan olan ise Güneş bu sistemde bir ‘saat’ görevi görüyor, günler, aylar, yıllar, mevsimler hep Güneş’e göre belirleniyor.. Gökteki burçlar dahi Güneş’e göre belirleniyor.. Neden 12 burç var? Çünkü Güneş ve Ay bir yılda toplam 12 kere ‘buluşur’, bu da burçları oluşturur.. Güneş sistemin ‘motoru’, çarkların işleyişini sağlıyor ve ‘yegane’ ışık kaynağı.. Güneş’in ışığı olmadan Güneş sistemindeki gezegenlerin hiçbiri işlevini yerine getiremezdi, bu nedenle Güneş vedik astrolojide maddi/manevi tüm kaynaklardan sorumludur. Ve bu büyük parlak ‘saat’(Güneş), Yüce Allah tarafından insanların hizmetine verilmiş bir mekanizma.. Gündüzleri önümüzü aydınlatıyor, geceleri de bu ışığı Ay’a ödünç verip onun üzerinden bizi aydınlatıyor.. Ve vedik kültürde şöyle bir durum var.. Güneş doğmadan hemen önceki vakit(seher vakti) ‘rızıkların’ dağıtıldığı vakit ve kişi maddi sıkıntı çekiyorsa Güneş doğmadan önce kalkmalı ve Allah’a rızık için dua etmeli.. Güneş akşam batarken ise vedik haritada 7.evde yani ‘ölüm’ evindedir, akşam Güneş batmadan önce edilen dua ise kişinin hastalıklarından kurtulmasını sağlar, yani Güneş’in batışından önceki dualar ‘sağlık’ için faydalı dualardır.. Hadi diyelim ki bunlar vedik kültürden.. Peki Yüce Allah bu büyük saati(Güneş) kullanmak için bize ne öğüt veriyor? Kaf 39 ‘’Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de Rabbini hamd ile tespih et!’’ © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

15 Nisan 2024 Pazartesi

Yüzüncü Maymun
‘’İnsan düşünen bir hayvandır’’ der Aristo, bu tespit doğrudur, açıklayayım. Vedik astrolojide cansızlar krallığı (dağ-taş-bitkiler-hareketsizler ama ruha sahipler) Merkür’ün kontrolündedir. Canlılar krallığı(İnsanlar ve hayvanlar) Venüs’ün kontrolündedir. Venüs vedik doğum haritasında ‘sperm’den sorumludur bu nedenle sperm üretebilen canlılar yani insanlar ve hayvanlar aynı ‘krallıktadır’ ve ikisini de Venüs yönetir. Yani ‘’İnsan düşünebilen bir hayvandır’’ aklınızda tutun.. Ken Keyes Jr. adlı yazar kitabında bir deneyden bahseder; ‘Yüzüncü Maymun’ deneyi. Japonya’nın Koshima adasında yapılan ve 30 yıl süren bu deneyin sonucu çok sarsıcıdır. Deney basitçe şu şekilde; Koshima adasındaki binlerce maymuna yemeleri için patates veriliyor ama bu patates verilirken bilinçli olarak kumlara atılıyor.. Maymunlar patatesin kumlu olmasını beğenmeseler de, tadı güzel olduğu için yemeye devam ediyorlar. Bir gün maymunlardan biri elindeki patatesi gölde yıkayıp öyle yiyor, sonucu beğeniyor ve düzenli olarak böyle yapmaya başlıyor. Sonra bu maymunun annesi ve babası da ondan öğrenip, onlar da patatesi yıkayıp yemeye başlıyorlar. Bu böyle devam ederken diğer maymunlar patatesi kumlu olarak yemeye devam ediyorlar. Bu patatesi yıkayarak yeme durumu maymunlar arasında yavaş yavaş yayılıyor, 1952 yılında başlayan bu durum 1958’de yüzüncü maymunun da yıkama olayını öğrenmesiyle çok şaşırtıcı bir sonuç veriyor. Yüzüncü maymun da patatesi yıkayarak yemeyi öğrendiği anda adadaki binlerce maymun birden bilinç sıçraması yaşıyor ve ertesi gün binlerce maymun aynı yıkama hareketini otomatik olarak yapmaya başlıyorlar. Hatta enteresan olan diğer adalardaki maymunlar bile hiç deneyimleri olmadığı halde patatesi yıkayarak yemeye başlıyor.. Sarsıcı bir durum.. Bunu insanlara uyarlarsak, iyi bir şey oluşturmak istiyorsun diyelim? Ama milyonlarca insana etki edemeyeceğini düşünüyorsun değil mi? Yanlış.. Sadece 100 kişinin o hareketi yapmasını sağla ve tüm insanlık bu davranışı otomatik olarak yapmaya başlar.. Bu her zaman ‘kötüye’ kullanıldı.. Şeytan’ın aksine sen bunu ‘iyiye’ kullan.. İyiliği, güzel davranışları yay, Dünya’yı değiştirmek için 100 kişiyi değiştirmen yeterli.. . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan Ekstra Not:100 insanın bilinci değişince neden tüm insanlık değişiyor, çünkü hepimiz ‘biriz’. Bunu Yüce Allah’ın şu ayetinden görebiliriz; Lokman 18 ‘’Sizin yaratılmanız da diriltilmeniz de bir tek nefsinki gibidir. Allah Semî'dir, Basîr'dir.’’ … Ayrıca şu ayette Yüce Allah hepimizin ‘bir olduğunu ‘ şöyle vurguluyor; Maide 32 ‘’Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur.’’.. Tek nefis’e karşılık ‘tüm insanları’ eşit sayıyor Yüce Allah, çünkü hepimiz ‘biriz’. Bu nedenle Rumi şöyle diyordu; ‘’İnsanoğlu birbirlerinin uzuvlarıdır. Çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmışlardır. Eğer uzuvlardan biri hastalanırsa, Diğer uzuvlarda huzur ve rahat kalmaz..’’.. İşin özü tüm insanlığı değiştirmeye 100 kişi uzaktasın.. © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

13 Nisan 2024 Cumartesi

Uyuyan Kelebek
Her şey ‘gerçekti’. Yürüyordun.. İnsanlarla konuşuyordun, hüzünleniyordun, gülüyordun hepsi gerçekti. Yaşadığın keder gerçekti, şehvet gerçekti, sevinç gerçekti, kokladığın çiçek gerçekti.. Sonra birden ‘gözünü’ açtın, ‘uykudaymışsın!’, gerçek değilmiş hiçbiri, rüyaymış, yatağından(kabrinden) kalktın.. Bir gün şu an ki ‘rüyandan da’ uyanmayacağından emin misin? Yasin 51-52 ‘’Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden Rablerine doğru süzülüp-giderler. Demişlerdir ki: 'Eyvahlar bize, uykuya bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahmanın va'dettiğidir, gönderilen elçiler doğruyu söylemişler' ’’. İnsan ‘rüya içinde rüya’ görmektedir.. Bu nedenle Rumi şöyle diyor; ‘’Bu âlem, bir rüyadır, zanna kapılma sen. Sen gündüzün de uykudasın. Bu uyku değil deme. Gölgenin parlaklığıdır bu, asıl ise ancak ay ışığından ibarettir. Ey yiğit, bil ki uykun da uyanıklığın da uyuyan adamın rüya içinde rüya görmesine benzer. Bu adam, kendisini uyuyorum sanır ama bilmez ki ikinci uykudadır, iki kat uyku içindedir.’’. Muhyiddin Arabi ise; ‘’Alem bir sanrıdan ibarettir, bütün varlık alemi hayal içinde hayaldir’’ diyordu.. Rumi ise ‘’Dünya bir hiçtir, biz de hiçleriz.. Dünya da, biz de hayalden, rüyadan ibaretiz! İş böyleyken, dünya malı için çırpınır dururuz! Uyuyan kişi uykuda olduğunu bilseydi, rüya gördüğünü anlasaydı, hiç üzülür müydü?’’ diyordu.. Bütün alimler bir ‘simülasyonda’ yaşadığımızı biliyorlardı kadim Çin’de bile, Chuang Tzu bunu şöyle ima ediyordu; ‘’Bir keresinde rüyamda bir kelebek olduğumu gördüm, farkında olduğum tek şey bir kelebek olarak yaşadığım inanılmaz mutluluktu ve insan halimin farkında değildim. Sonrasında uyandım ve tekrar ‘kendim’ olmuştum. Şimdi halen şunu düşünüyorum, ben bir insanım ve kelebek olduğumu rüyamda mı gördüm yoksa şu an ben bir kelebeğim de insan olduğum rüyasını mı görüyorum?’’.. Sözün özü içinde sadece ‘birkaç saat kaldığın’ simülasyonun ‘süsüne’ kanma.. Mü’minun 112-113-114 ‘’Dedi ki: 'Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?' Dediler ki: 'Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.’ 'Dedi ki: 'Yalnızca az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz.' . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

17 Mart 2024 Pazar

4 Kapı 40 Makam
Tasavvufta insanın tekamüle ulaşması için geçmesi gereken 4 kapı 40 makam vardır.. İnsan, bu 4 kapı 40 makamda ‘derece, derece’ ilerler, her birimizin Rahman’ın indinde dereceleri var(Enfal 4-Ahkaf 19). İşte içlerinde 40 makam barındıran bu 4 büyük kapının isimleri şöyledir, Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat.. Bu 4 büyük kapı vedik doğum haritamızdaki 4 köşe eve denk gelmektedir. 1. Ev, 4.ev, 7.ev ve 10.ev, vedik doğum haritasının ‘giriş’ ve ‘çıkış’ kapılarıdır ve tasavvufta sözü edilen 4 büyük kapının yerleridir haritada. Şimdi bu 4 kapı konusunda ünlü bir hikayeye bakalım.. ‘’Rumi’ye öğrencisi sormuş, ‘’Hocam, bu dört kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?’’ Rumi demiş ki "Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var. Hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım." Adam gitmiş birincinin ensesine bir tokat aşketmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve kuvvetli bir tokatla Rumi’nin öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat aşketmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Rumi’ye dönmüş, olanları anlatmış. Rumi şöyle cevap vermiş; "Birinci; şeriat kapısını geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iâde etti. İkinci; tarîkat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi; "Sana kötülük yapana bile iyilik yap." Onun için döndü, yerine oturdu. Üçüncü; mârifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradan'dan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi âlet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü; hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile." . . © Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

25 Şubat 2024 Pazar

İncinsen de İncitme
Hepimiz insanız ve Kur’an’da birçok ayette anlatıldığı gibi içimize sınav gereği yerleştirilmiş çeşitli kusurlar var(Adiyat-6-Ahzab 72-İsra 11) ve bunlara ellerimizle kazandığımız(Şura 30) kötü ameller de eklenince çok kolaylıkla en büyük günahlardan birini işleyebiliyoruz; ‘gönül kırmak’.. Gönül insanı insan yapan ve insanı Rahman’a bağlayan en değerli araç.. Kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Yunus Emre şöyle diyor ‘’Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil..’’.. Gönül insanın ‘kâbesi’ bir insan gönlü kırmak kendi ‘kâbeni’ de yıkmak demek.. Öyle kıymetli ki tek bir gönül bile, kırmamak lazım.. Hacı Bektaş-i Veli şöyle diyor ‘’Gönül âlemin mutlak padişahı olan Tanrı’nın nazargâhıdır. Gönül ile Allah arasında perde yoktur. Gönül büyük bir şehirdir. Noksan sıfatlardan uzak olan yüce Tanrı arşa değin neyi yarattı ise o şehirde vardır, o şehre sığar.’’.. Her ne olursa olsun tek bir insanın dahi ‘şehirlerini’ yıkmamak lazım, ama günümüz insanlığı için ‘gönül kırmak’ olağan bir duruma dönüştü.. Bu durumun korkunçluğunu farketmeden, çoğunluğumuz ya hiddete kapılarak, ya arzularımız, ya da hırslarımız yüzünden ya da herhangi bir durum yüzünden bir ‘gönül’ kırabiliriyoruz.. Hepimiz yapabiliyoruz bu büyük hatayı yapmamak lazım.. Rumi bu konuda şöyle diyor ‘’Gönüldeki kabeyi tavaf et sen gönülden, gönül mânâ kabesi: Onu çamur sanma sen, Kabe’yi sen binlerce kez yaya tavaf etsen, bil ki kabul olunmaz tek gönül incitirsen’’.. Yüce Allah insanın gönlüne bakar, gönüldeki iniltiler, sızlanmalar arşa erişir, kırmamak lazım hiçbir gönlü.. Rumi diyor ki ‘’İki âlemde de Allah'ın baktığı yer gönüldür. Padişah daima gönle bakar’’ ve bu nedenle Hacı Bektaşi Veli diyor ki ‘’İncinsen de incitme’’.. Çünkü bir gönül yaralamaktansa, insanın kendi gönlünün yaralanması çok daha iyidir.. Çünkü Yunus Emre şöyle diyor ‘’Gönül Çalab'ın(Allah) tahtı Çalap(Allah) gönüle baktı, iki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise.’’.. Yıkmamak lazım.. Yunus Emre bitirsin ‘’Gönül mü biriktirirsin, Kâbe mi biriktirirsin, söyle bana ey aklı başında olan? Gönül biriktirmelidir, çünkü Hak saflığı gönülde korur".. . . © Kadim Astroloji Analisti – Erdem Çalışkan

22 Şubat 2024 Perşembe

Her Şey Karanlıkta Büyür
‘Ekilen’ tohum bir süre sonra büyür ve yeşerir, toprağın ‘dışına’ atılan tohum ise Güneş’te kurur, meyve vermez.. Rumi diyor ki ‘’Sırların gönülde gizli kalırsa o muradın çabucak hâsıl olur. Tohum toprak içinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahçenin yeşillenmesi ile neticelenir. Altın ve gümüş gizli olmasalardı.. Madende nasıl altın ve gümüş haline gelirlerdi?’’. Olmasını istediğiniz bir şeyi yakınlarınızla paylaşmak istersiniz, onlara planlarınızı, yapmak istediklerinizi anlatırsınız.. İşte bu tohumları(isteklerinizi) toprağa ekmek(gizlemek) yerine ‘toprağın üzerine’ saçma yöntemidir. İsteklerinizi sizin ‘gönül tarlanızdan’ çıkarıp dışarıya attığınız(başkalarına anlattığınız) için bu durum o isteğinizin gerçekleşmesine ket vurur ve kendi kendinizi sabote edersiniz. Çünkü tohum ancak ‘gizlenince’ yeşerir.. Yani olmasını istediğin şeyi ‘kalbine ek’ ve dışarıya söylemeden bekle, işte ancak o zaman gerçekleşecektir.. Vedik astroloji’de Ay zihni yönetir ve haritada ‘gönül’ dediğimiz kavramın ana düzenleyicisidir. Ay ‘geceleri’, ortaya çıkar, etrafı tamamen karanlıkla kaplıdır, çünkü fikirler, istekler, arzular ancak ‘karanlıkta’ yetişir, olgunlaşır, büyürler. Çok enteresan ki Ay bir kadın vedik doğum haritasında ‘doğurganlığı’ temsil eder. Bir bebek ancak anne karnında 9 ay tamamen ‘karanlıkta’ kalarak, ‘varlığa’ geçiş yapabilir.. Yani ‘karanlık’, ‘gizlemek’ büyütür, ‘varlığa’ getirir.. Bir Zen hikayesiyle bitirelim; ‘’Bir bilgeye sormuşlar: "İnsanlar neden kötü alışkanlıkları daha kolay edinirken, iyi olanları daha zor edinirler ve iyi alışkanlıklarını sürdüremezler?'' Bilge bir süre düşünmüş ve cevap vermiş; ''Diyelim ki iyi tohumu güneşte bıraktık ve kötü ya da çürümüş tohumu da toprağa gömdük; o zaman sizce ne olur?". "İyi tohum güneşte kurur; kötü tohum ise hastalıklı filizler verir ve sağlıklı bir meyve olmaz." diye cevaplamışlar. Bunun üzerine Bilge devam etmiş sözüne: "İnsanlar da bu şekilde davranır işte. İyilikleri kalplerinde saklayıp filizlerini büyütmektense, açığa çıkarıp kaybederler.. Kötü huylarını ise kalplerinde saklarlar, bunun sonucunda kötü huyları filizlenerek büyür, boy verir ve güçlenir.." ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

16 Şubat 2024 Cuma

Kar ve Buz
Zen hikayesi şöyle başlar; ‘’Bir zamanlar kötü geçen bir hasattan sonra şikayet eden bir çiftçi vardı: “Tanrı hava durumunu kontrol etmeme izin verse keşke! Çünkü besbelli kendisi çiftçilik hakkında pek bir şey bilmiyor.” dedi içinden.. Tanrı bunu duyunca ona dedi ki: “Bir yıl boyunca havanın kontrolünü sana bırakacağım; ne istersen dile, bu dileğin hemen yerine gelecek." Adam çok mutlu oldu ve hemen dedi ki, “Şimdi güneş istiyorum” ve güneş çıktı. Sonra dedi ki, “Yağmur yağsın” ve yağdı. Tüm bir sene boyunca önce güneş açtı ve sonra yağmur yağdı. Mahsul büyüdükçe büyüdü, izlemesi bile zevkliydi. “Hava durumunu ben daha iyi kontrol ediyorum” dedi Çiftçi kibirle. Mahsül hiç bu kadar çok, hiç bu kadar yemyeşil olmamıştı. Sıra hasada geldi. Çiftçi buğdayı kesmeye koyuldu; ama yüreğine indi. Başakların içleri bomboştu. Tanrı ona sordu: “Nasıl mahsulün?”, Adam şikayet etti: “Kötü, efendim, çok kötü.” “Peki sen havayı kontrol etmedin mi? İstediğin her şey olmadı mı?” diye sordu Tanrı. “Evet! Ben de işte bundan dolayı şaşkına döndüm, istediğim güneşi ve yağmuru elde ettim; ama hiç mahsul alamadım.” dedi Çiftçi. O zaman Tanrı dedi ki: “Peki hiç rüzgar, fırtına, kar ve buz istemedin mi? Bunlar havayı temizleyip kökleri güçlü ve dayanıklı hale getiriyor. Sen hep güneş ve yağmur istedin ama kötü hava istemedin. O yüzden elinde mahsul yok.” Yoksunluk(kar, buz) olmadan varlık ‘lezzet’ verir mi? Üzüntü olmasa mutluluğun değeri bilinir mi? Rumi bitirsin; ‘’Yaşadığımız her keder ve sıkıntı bayatlamış mutluluklarımızı süpürür, temizler. Yeni ve taze hoşnutluklar için bizi hazırlar. Bir keder gelip çattığında yepyeni hoşnutlukları bekle. Keder de sıkıntı da bir emanettir. Gelir, yaşanır ve gider. Hoşnutluk farketmeye bağlıdır. Farketmek ise ancak zıtlıkla mümkündür. Dert ve keder olacak ki hoşnutlukları hissedebilelim, farkedip gereken lezzeti alabilelim. Her gün et yemek insana ne kadar et hazzı verir! Ne sürekli açık el, ne de sürekli kapalı bir el insan için hoşnutluktur. İnsan için hoşnutluk, hem açılan hem de kapanan eldir. Yoksunluk, sahip olduğumuzda alacağımız haz için bizi hazırlar. Dolayısıyla yoksunluk bir nimettir.’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

3 Şubat 2024 Cumartesi

Mânâ Havuzu
Bir ‘hazine’ taşıyoruz, adı da ‘gönül’.. Gönül ‘su’dan(ilahi rahmet-Nahl 10) besleniyor.. Zihnine düşen bütün düşünceler, ‘gönül’ denen bu ‘mânâ havuzundan’ akmakta.. Rumi diyor ki ‘’Gönül perdesine usanmadan hayâl sürüleri gelip durmadadır. Bu hayaller, bu düşünceler hep bir kaynaktan, bir yerden gelmeselerdi, nasıl olurdu da hepsi gönüle yol bulup erişirdi? Bu hayallerimizin, düşüncelerimizin orduları, susamış halde gönül kaynağına doğru koşuyorlar. Onlar, gönül kaynağından testilerini doldurup giderler. Bâzen kendilerini gösterirler, bâzen izlerini kaybetirirler..’’ İnsanın sahip olduğu bu mânâ havuzu(gönül) zaman zaman ‘kirlenir’(infak etmemek,günahlar,hırs-kin-haset gibi tüm negatif duygular nedeniyle) ve bu nedenle gönül havuzundan zihne ‘kirli su’ akmaya başlar. İşte zihne ‘kirli su’(kötü düşünceler) akmaya başladığında kişi sapmaya başlar ve hayat yolunu kaybeder, acı çeker.. İşte o anda devreye bir ‘temizlikçi’ girer adı ‘gam’dır(üzüntü).. Rumi’yi dinleyelim ‘’Gam düşüncesi, sevinç yolunu keserse, üzülme; çünkü o gam, senin için sevinç ve neşe hazırlamaktadır. Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder. Ötelerden yeni bir zevk gelsin diye,eski sevincin kökünü çeker, çıkarır, kazır. Yeni kökü bitirsin, çıkarsın diye gam çürümüş, pörsümüş olan eski kökü söker atar. Gam gönlünden neyi kazır, neyi sökerse, karşılık olarak daha iyisini getirir.’’ Gam ‘gözyaşı’ getirir, gözyaşı ise ‘temizlik malzemesidir’. Rumi diyor ki ‘’İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler. Gözyaşının görevi ardından gelecek gülümseme için temizlik yapmasıdır.’’ Peki tüm bunlar ne için oluyor? Tüm bunlar Rahman’dan bir rahmet ve kılavuzdur, ‘dünya ateşinin içinde’ mahvolmamak için.. Rumi bitirsin ‘’İnsanın bir kısmı misafirhanedir. Her sabah yeni birisi gelir. Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik, aniden farkına varmak hepsi beklenmedik misafirdir. Hepsini karşılayıp eyle! Karanlık düşünce, utangaçlık ve garez.. Hepsini gülerek karşıla kapıda. Ve buyur et içeri. Minnettar ol her gelene, kim gelirse gelsin. Çünkü bunların her birisi öte alemden bir kılavuz olarak gönderilir.’’ ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

31 Ocak 2024 Çarşamba

Bastonlu Adam
Eski bir zen hikayesi anlatılır; ‘’Bir kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve Güneşin etkisi ile müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. Kabak bir gün dayanamayıp sormuş Kavağa: “Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”. Kavak cevap vermiş “On yılda”. “On yılda mı?” diye gülmüş Kabak ve “Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.” diye övünmüş. “Doğru” demiş Kavak Ağacı. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye başlamış, sonra yaprakları düşmeye başlamış. Soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Kabak sormuş endişeyle Kavağa: ‘’Neler oluyor bana böyle ağaç?”. Kavak Ağacı cevap vermiş “Ölüyorsun...’’ Kabak sormuş ‘’Niçin?”. Kavak Ağacı cevap vermiş ‘’Benim 10 yılda geldiğim yere, 2 ayda gelmeye çalıştığın için...” Hayatta bütün süreçler bu şekilde işler.. Vedik astrolojide Satürn, bütün zanaatları, yetenekleri ve öğrenmek için harcanan ‘çabayı’ kontrol eder.. Satürn’ün en büyük özelliği ‘çok yavaş’ olmasıdır, ‘bastonlu bir yaşlı adamla’ temsil edilir, yavaş yavaş yürür bir burçta 2,5 yıl kalır. Her ne konuda olursa olsun, o konuyu öğrenmek ve o konuda ustalaşmak için kişiye Satürn(ana temaları:çaba-disiplin-sabır-ihtiyat) lazımdır.. Peki bu ne demek? Acele ile hiçbir şey başarılamaz, o konuda uzmanlaşılamaz, ‘acele’ başarının, uzmanlaşmanın en büyük düşmanıdır. Rumi bitirsin ‘’Yakinen bil ki bir işte düşünmek ve ihtiyatlı davranmak Rahmân'dandır. Acele etmekse, melun Şeytan'dandır. Ey ihtiyatlı adam! Allah bile bu yerlerle gökleri ihtiyat ile tam altı günde yarattı. Yoksa 'Kün' der demez yerler de olurdu, gökler de; Hakk Teâlâ buna kadirdi. Bir emriyle, ânında yüzlerce yer gök yaratabilirdi. Allah bütün kudretiyle beraber insanı, yavaş yavaş tam kırk yılda(Ahkaf 15) kemâl sahibi eder. Hakk'ın bu davranışı, arzu ettiğin ve hedeflediğin şeyi senin de yavaş yavaş, fakat sürekli ve sağlam bir biçimde ihtiyatla yapmayı sana öğretmek içindir. Daima akıp duran küçük bir dere ne pislenir, ne kokar. Bu ihtiyat ile insan, saâdet ve şansa erişir.’’ . . ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

20 Ocak 2024 Cumartesi

Kaplan ve Eşek
Çok eski bir hikaye anlatılır; ‘’Kaplan ile Eşek bir arazide bir tartışmaya girmişler. Eşek demiş ki ‘’Çimen mavidir, bunu tartışmaya bile gerek yok.’’ Buna karşın kızan Kaplan ‘’Sen benle dalga mı geçiyorsun? Çimen, yeşildir, baksana göremiyor musun?’’ demiş.. Tartışma böylece sürmüş Eşek bir türlü ikna olmamış, bunu ormanların kralı Aslan’a götürelim demiş, o bilir demiş, Kaplan kabul etmiş. Kral Aslan’a gitmişler. Eşek, Kral Aslan’a ‘’Kralım çimen mavi değil midir? Kaplan bir türlü bunu anlamıyor, onu cezalandırmanızı talep ediyorum!’’ demiş. Kral Aslan bir süre düşündükten sonra şöyle demiş ‘’Tabi ki çimen mavidir, bu Kaplan sana yalan söylemiş, onu 5 yıl boyunca ‘sessizlik’ cezasıyla cezalandırıyorum, 5 yıl sessiz kalacak!’’ demiş. Eşek kendi doğruluğunu kanıtlamış halde neşeyle zıplayarak, ‘’İşte budur!’’, diyerek ormanın içlerine doğru kaybolmuş. Eşek gidince Kaplan, Kral Aslan’a şöyle demiş ‘’Kralım siz çimenin yeşil olduğunun gayet farkındasınız peki niye beni cezalandırdınız?’’ Aslan cevap vermiş ‘’Çimen tabi ki yeşildir. Bu cezanın çimenin mavi mi yoksa yeşil mi olduğuyla alakası yok. Senin gibi cesur, akıllı bir yaratığın bir eşekle tartışarak zaman kaybetmesi ve üstüne üstlük gelip beni bu soruyla rahatsız etmesi nedeniyle seni cezalandırıyorum. En kötü zaman kaybı, hakikati ya da gerçekliği değil, sadece kendi düşüncelerinin ve yanılsamalarının zaferini önemseyen aptal ve fanatiklerle tartışmaktır’’ demiş. Hiçbir anlam ifade etmeyen tartışmalarla asla vakit kaybetmeyin... Kendilerine sunulan tüm kanıtlara rağmen anlama yetisine sahip olmayan insanların gözleri ego, nefret ve kızgınlıkla kör olmuştur ve istedikleri tek şey haklı olmasalar bile haklı çıkmaktır. Çok enteresan olan şey şu ki Yüce Allah insanların ‘çoğunluğunun’ böyle olduğunu söylüyor; A’raf 179 ‘’Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan çoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler.’’.. Yani ‘mühürlenmiş’ olanlarla tartışma, bu insanların ‘görme’ ve ‘işitme’ duyuları çalışmıyor, istesende Hakk’ı(gerçeği) ‘işittiremezsin’. ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

7 Ocak 2024 Pazar

Zaman ve Mekân
Rumi diyor ki "Her şey vaktini bekler, ne gül vaktinden önce açar ne de güneş vaktinden erken doğar. Bekle, senin olan sana gelecektir." Her şey vaktini bekler, dünya yaşamı ‘zaman’ ve ‘mekân’ üzerine kurulmuştur, bir olayın gerçekleşmesi için bu iki öğe kesinlikle bir araya gelmelidir. Bu nedenle Yüce Allah şöyle diyor; En’am 67 ‘’Her haberin gerçekleşeceği bir zaman/mekân vardır.’’. Yani insanın hayatında gerçekleşmesi gereken her olay bir ‘zamana’ ve bir ‘mekâna’ muhtaçtır. Şimdi bunu açıklayayım. Bir vedik doğum haritası 12 evden oluşur. Ve her bir evin ‘aktive’ olma yaşı vardır.. Ve evin ‘aktivasyon yaşı’ geldiğinde ‘zaman’ koşulu tamamlanmış olur, peki mekân? Mekânı o gezegenin bulunduğu burç belirleyecektir. Örneğin vedik astrolojide Merkür ‘iş/meslek’ temsilcidir, Merkür haritanın bir evinde bulunuyor diyelim ve o evin aktivasyon yaşı da 26 olsun. Ve Merkür’de Yay burcunda bulunuyor diyelim. Yay burcu eğitim kurumlarını, ibadet yerlerini ve uzak ülkeleri gösterir. Kişi 26 yaşına geldi ‘zaman’ şartını tamamladı ama kişinin iş(Merkür) sahibi olması için mekan şartınıda tamamlaması gerekiyor. Kişi 26 yaşına geldiğinde Merkür’ü Yay burcunda olduğu için, eğer kişi o yaşında, herhangi bir eğitim kurumunda(Yay), ibadethanede(Yay) ya da uzak ülkede(Yay) bulunursa için iş/meslek bulma(Merkür) aktivitesi için gereken zaman(ev) ve mekân(burç) şartını tamamlamış olur ve işinin haberi(En’am 67) kişiye gelir.. Kişinin hayatında olması gereken her şey bu şekildedir, her oluş için ‘zaman’ ve ‘mekân’ kriterini tamamlaması lazımdır. Örneğin istediğiniz bir şey bir türlü olmaz, yerinizi değiştirirsiniz başka bir yere gidersiniz bir anda o işin olduğunu görürsünüz, işte bu durum En’am 67’deki zaman ve mekân yasasından dolayı kaynaklanır. Rumi bitirsin ‘’Seni en iyi Allah bilir, gerisi ya yanlış ya eksik bilir. Seni mutsuz edenler yüzünden umutsuz olma, mutlu olacağın zaman da gelir. Seni mutsuz edenleri görüp herkesi öyle sanma, seni mutlu edecek olan da gelir. Bugün çok derdim var deme, o derdi sana veren Allah'ın, dermanı verdiği gün de gelir. Sen Rabb'ine dua et. Dua etsem ne olacak deme, duâ'nın kabul olduğu gün de gelir.’’ ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

2 Ocak 2024 Salı

28 Kasım 2023 Salı

Belki
Eski bir 'zen' hikayesi vardır; ''Bir zamanlar, vaktinin çoğunu tarlasıyla ilgilenerek geçiren yaşlı bir çiftçi varmış. Bir gün, bu çiftçinin atı kaçmış. Duruma üzülen komşuları, çiftçiye. “Ne kötü şans, bu çok kötü oldu” demişler. “Belki” diye cevap vermiş yaşlı çiftçi. Ertesi sabah çiftçinin atı, peşine taktığı üç vahşi at ile geri dönmüş. Bu duruma hayret eden komşular “Harika bir şey! Birden fazla atın oldu!” demişler. “Belki” diye yanıtlamış yaşlı çiftçi. Bir sonraki gün, çiftçinin oğlu yabani atlardan birine binmeye çalışırken düşmüş ve ayağını kırmış. Komşular, bu talihsizliğe ne kadar üzüldüklerini dile getirmek için yaşlı adamın evine gelmişler ''İşte bu çok kötü oldu'' demişler. “Belki” demiş çiftçi. Ertesi hafta ülkede savaş çıkmış, köyün erkeklerini orduya almak üzere askerler gelmiş. Çiftçinin oğlunu ise ayağı kırık olduğu gerekçesiyle almamışlar askere. Komşular her şey senin leyhine döndü 'Çok şanslısın' demişler, “Belki” demiş yaşlı çiftçi.'' Buradan alınacak ders hiçbir olayın ya da durumun kesin olarak ‘iyi’ ya da ‘kötü’ olduğuna karar verme. Çünkü iyi olaylarla da kötü olaylarla da 'imtihan' ediliyoruz. Yüce Allah diyor ki; Enbiya 35 ''Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de sınıyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.'' Hem 'hayır' ile hem de 'şer' ile sınandığımıza göre olayların asıl gideceği yönü bilmemiz, bizim kısıtlı, insani 'görüşümüz' ile mümkün değildir. Ve insani, yani kısıtlı olan aklımız ile her konuyu çok kolay yargılayıp o olayı hayır ya da şer olarak görebiliyoruz ama buna karşın Yüce Allah şöyle diyor; Bakara 216 ‘’Hoşlanmazsınız, size ağır gelir ama düşmanlarla savaşmak, size farz edilmiştir. Bazı şeyler vardır ki hoşlanmazsınız, fakat hayırlıdır size. Bazı şeyler de vardır, hoşlanırsınız, şerdir size. Allah bilir, siz bilemezsiniz.’’.. Yani ‘iyi’ bir olay mı yaşadın buna karşın senin cevabın ‘Belki’ olmalıdır sonucunun nereye gideceğini bilemezsin.. Ya da kötü bir olay mı yaşadın, şer mi olduğunu düşünüyorsun, senin cevabın bunun karşılığında ‘Belki’ olmalıdır, şer gördüğün olay bir ‘şansa’ bir ‘kutsanmaya’ dönüşebilir.. ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan