30 Aralık 2020 Çarşamba

Dharma
1930 yılında New York’ta Winthrop and Luella Kellogg adlı psikolog çift,bir şempanzeyi koruma altına almışlar,eş zamanlı kendi çocukları da doğunca şempanzelerini bebekleriyle birlikte yetiştirmeye başlamışlar.Amaçları şempanzenin bebekle büyürken ondan insan davranışlarını öğrenip,bunları uygulayacak mı onu görmekmiş.Tam olarak 8 ay sonra bu deneyi sonlandırmak zorunda kalmışlar,çünkü şempanze,insan davranışlarını öğrenmek bir yana çiftin bebekleri şempanzeyle aynı davranmaya başlamış.Peki neden şempanzenin davranışları değişmedi de bebeğin davranışları değişti?Şimdi buna Vedik perspektiften bakalım.Sanskritçe’de ’Dharma’ sözcüğü din,inanç,doğru yol anlamlarının dışında bir anlam daha taşır o da ‘görev’dir.Evrende yaratılmış herşeyin Dharması(Görevi) vardır ve hepsi bunu eksiksiz şekilde uygularlar.Ağacın dharması(görevi) oksijen üretmektir, köpeğin dharması(görevi) sahibini korumaktır,kedinin dharması fare yakalamaktır,gezegenin dharması yörüngede dönmektir.Ve hepsi bu dharmalarına(görevlerine) %100 uyarlar.Sahibine herhangi bir tehdit gelince havlamayan köpek gördünüz mü?Yanından fare geçince avlamak için peşine takılmayan kedi gördünüz mü?Oksijen üretmeyen ağaç gördünüz mü?Yörüngesini bırakan gezegen gördünüz mü?Güneş doğarken ötmeyen horoz gördünüz mü?Yani hayvanlar ve doğa Yüce Allah’ın onlara verdiği dharmayı(görevi) her zaman eksiksiz şekilde yerine getirirler..Bir tür hariç..İnsan..Şempanze neden bebeğin davranışlarını kopyalayıp insan gibi davranmaya başlamadı şimdi anladınız mı?Şempanzenin de dharması var o da şempanze olmak,muz yemek,ağaçtan ağaca atlamak,ilkel davranmak,insan gibi entelektüel davranışlar göstermemek bu onun dharması(görevi),bundan çıkamaz..Dharmadan(Görevden) sapabilen tek tür ise insan,yani görevini tek yerine getirmeyen o..Yüce Allah Kuran’da ‘Sadece bana secde edin,iyi huylulardan olun,dünya üzerinde bozgunculuk çıkarmayın.Sizin göreviniz(dharmanız) sadece bana kulluk etmek ve hayır işler üretmek’ derken insan ise dharmasından sapıyor ve paraya, sahteliğe,dünya zevklerine kulluk ediyor.. Dharmasını(Görevini) unutan insan dharmalarını eksiksiz yerine getiren hayvanlar ve doğadan ders almıyor.. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

22 Aralık 2020 Salı

İlimle Yakınlaşmak
Müslüman Türk ilim adamı Harezmi Matematiğin babasıdır ve Algoritmayı bulmuştur(El Harezmi-Avrupa'da Al-Ghorizma(Algoritma) olarak tanınır).Kutsal matematiğe hakim olmuş Harezmi şöyle diyor ‘“Matematik Allah’ın varlığının kanıtıdır,matematik ilimlerin sultanıdır.Matematiğin hiçbir dalı yoktur ki, ne kadar soyut olursa olsun, bir gün gerçek dünyada uygulama alanı bulmasın.Algoritma şöyle diyor: Rabbimiz ve koruyucumuz olan Allah 'a hamd ve senalar olsun“.Gerçekten de ilim sahibi olan insanlar,yaratımın mükemmeliyetini gördükçe Yüce Allah’a yakınlaşıldığını savunmuşlardır hep,bunu ben kendim de onaylıyorum hem de bilim adamı arkadaşlarımdan da çok sık duyduğum bir sözdür bu.Dünyaya bakarsak fizikçi Tony Rothman şöyle der ‘Evren’in düzeni, güzelliği ve doğanın şaşırtıcı rastlantıları ile karşı karşıya kaldığınızda bilimden dine doğru bir adım atmaya teşvik olursunuz. Eminim pek çok fizikçi bunu yapmak ister, bunu itiraf edebilmelerini dilerim.’Astrofizikçi Hugh Ross ise şöyle söylüyor ‘Yaşayan organizmaların kompleks ve düzenli konfigürasyonunun tek açıklaması, akıllı ve üstün bir yaratıcının şahsen bunu oluşturmasıdır.Yine görüyoruz ki özel ve üstün bir yaratıcı, Evren’i var etmiş ve tasarlamıştır.’Nobel ödüllü Fizikçi Arthur L. Schawlow ise “Bana öyle geliyor ki hayatın ve Evren’in mucizeleriyle yüz yüze kalındığında sadece “Nasıl?” diye değil ayrıca “Neden?” diye sorulmalı.Olası cevaplar ancak dinsel olabilir… Evren’de ve kendi hayatımda Tanrı’nın varlığına dair birçok kanıt görüyorum.”der.Bir başka nobel ödüllü fizikçi Werner Heisenberg ise şöyle der ‘“Doğabilimleri bardağından içilen ilk yudum insanı ateist yapar. Ama bardağın dibinde Tanrı sizi beklemektedir!”.Tüm bu zeki ilim adamları,ilimleri sayesinde Yüce Allah’a yakınlaşmayı öğrenmişlerdir. Yani ışık(ilim) yükseldikçe görüş açıları berraklaşmıştır.Astrofizikçi Rober Jastrow’un sözüyle bitiriyorum ‘“Aklın gücüne inanarak yaşamış bilim adamlarının hikâyesinin sonu kötü bir rüya gibidir. Cahillik dağını aşıp onun en yüksek tepesini ele geçirmek üzeredirler; son kayanın üzerinden baktıklarında, yüzyıllardan beri orada bulunan ilahiyatçılar tarafından karşılanırlar.” . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

16 Aralık 2020 Çarşamba

Nerede duracağım?
‘Nerede duracağını bilmek’ işte gerçek Satwa enerjisi yani denge enerjisi budur..Bütün hayatınız zaten ‘nerede duracağınızı’ çözmeye çalışmakla geçmiyor mu?Evlenmelimiyim?Çocuk yapmalımıyım?Kaç tane çocuk?Nerede durmalıyım?Bir tabak daha yemek yiyeyim mi?İşimde yeni bir atılım daha yapmalımıyım,nerede durmalıyım?Karşımdaki insana jest yaptım,bir tane daha yapsam mı,nerde durmalıyım?Karşımdaki insanla çok mu konuştum,nerde durmalıyım?Çok mu soru sordum, nerede durmalıyım?Eğlenceyi fazla mı abarttım,nerede durmalıyım?Çok fazla kıyafet aldım,bir tane daha almalımıyım,nerede durmalıyım?Kendimi tam olarak ifade ettim mi,biraz daha konuşursam karşıdaki insan benden sıkılır mı yada aptal olduğumu düşünür mü,nerede durmalıyım?Şimdi,’nerede durmalıyım’ sorusunu sorabilenler hayatlarını bir seviye üste taşımış insanlardır.Nerede durmalıyım sorusunu hiç kullanmayanların ise daha gidecek çok yolları var. Nerede duracağını, sınırlarını, limitlerini keşfetmiş insana ise ‘Bilge’ diyoruz..Bilgelik işte tam olarak budur ‘Nerede duracağını bilmek’.Bilge insanın şaşmaz bir ‘ölçü’,’karar’ mekanizması vardır.. Rajas enerjisinin getirdiği ‘sınır bilmezlikle’,Tamas enerjisinin getirdiği hareket etme korkusunu dengeleyen insandır ‘Bilge’..Bilge Satwa enerjisini taşır,’nerede duracağını’ bilir,ne zaman başlayacağı ve ne zaman bitireceği konularına hakimdir.Rajas enerjisi taşıyan kişi başlar ama ‘nerede duracağını’ bilemez,Tamas enerjisi taşıyan ‘başlayamaz’ yada korkuyla ilerler,Satwa taşıyan ise başlar, durur ve bitirir..Bütün hayat bundan ibarettir ‘Nerede duracağını bilmek’ ,kendinizi arada kontrol edin bir işe,bir olaya ya da herhangi bir duruma ne zaman başlayıp ne zaman duracağınızı biliyorsanız, artık yavaş yavaş bilgeleşiyorsunuz demektir..(Not:Satwa,Rajas,Tamas enerjilerini bilmeyenler için Youtube kanalımda bu enerjileri açıkladığım videom mevcut) . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

15 Aralık 2020 Salı

Mars ve Venüs
Bir problemi çözmek istiyorsan önce onun ‘nedenini’ bulmalısın.Problemin nedenini bulduğunda artık onu iyileştirmek daha kolaydır.Mars,Vedik Astroloji’de evliliğin en büyük düşmanı olan gezegendir ve ‘bekarlığı’ simgeler.O zaman güçlü ve sağlam bir evlilik sürdürebilmek için kişi,Marsın simgelediği herşeyden evlilik yaşamında kaçınmalıdır.Mars öncelikle sinirdir,agresiflik,bencillik ve sürekli kendini düşünmedir demek ki evlilik yaşamında bunlardan kaçınmak lazım.Mars ‘dikbaşlılıktır’,’düşüncesizce’ davranmaktır,zorbalıktır,suçlamadır, zorla dikte ettirmektir demek ki evlilik yaşamında bunlardan da kaçınmak lazım.Mars nerede yücelir yani en iyi çalıştığı yer neresidir Oğlak,demek ki Oğlak temalarını tatbik etmek evlilik hayatını bitirir.Nedir Oğlak temaları?Kariyer hayatını evliliğinin önüne koymak, üiçki,sigara alkol vb. zararlı maddelere bağımlılık,düzenli karamsarlık, melankoliklik, kendine acıma bunların herbirini evlilik yaşamında tatbik ettiğinizde evlilik hayatınız mahvolur.Vedik Astroloji’de evliliğin temsilcisi Venüstür.Venüs nerede yücelir yani en iyi çalışır?Balık burcunda..Demek ki kişi evlilik yaşamında Balık temalarını deneyimlerse evliliği en iyi şekilde sürer.Nedir Balık temaları?Karşılıksız verme,merhamet,sadakat, anlayış, kendinden çok karşındakini düşünme,tolerans, hoşgörü,aşk, duygularını karşı tarafa belli etme,ben değil biz olma ve fedakarlık.. Demek ki bunların olduğu bir evlilik her zaman mutlu bir şekilde var olur..Mars ve Oğlak temalarının baskın olduğu bir evlilikte ise Balık temalarına dönüş olursa kurtuluş vardır .. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

6 Aralık 2020 Pazar

Büyük Üstad Pisagor
Astroloji ile Felsefe doğrudan ilişkilidir çünkü iki ilimde İlahi düzene yönelmiştir. Şüphesiz İlahi düzene dayanan ilimlerin Avrupa kıtasındaki en büyük üstadı olan Pisagordur.Bugün muhteşem felsefeleriyle anılan Platon,Sokrates,Aristotales gibi bilgeler büyük üstad Pisagordan sonra yaşamışlardır ve sadece onun bıraktığı 'bilgi kırıntılarıyla' bu yüksek felsefeleri oluşturmuşlardır.Pisagor tarihin gördüğü en bilge insanlardan biriydi,evrenin matematik üzerine kurulu olduğu görüşünü savunuyordu. Harfler,notalar, gezegenlerin hepsinin matematik ile bağlantısı olduğunu keşfedip bunu öğretilerinde inisiye olmuş öğrencilerine aktarıyordu.Pisagor her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların nihai gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve ölçülebileceğine inanmıştır. Pisagor'un öğrencileri kendilerini Pisagorcular olarak adlandırıyorlardı. Pisagorcular'ın çiğnenmesi halinde cezanın ölüm olduğu bir sessizlik kuralları vardı. Çünkü bir insanın sözlerini genellikle dikkatsizce söylediğine inanıyorlardı ve bir insan eğer ne söyleyeceği konusunda şüphe duyarsa susmalıydı. Diğer bir kural ise acısı çoğalırken bir adama acısını unutması konusunda ısrar etmemekti, çünkü kaygısızlığı desteklemek büyük bir suçtu.Ayrıca Pisagorcular biri öfkeyle evden çıktığında öfkesinin uşağı olmasın diye geri dönmemesini söylerlerdi. Bu aksiyon onlara Matematik, Tanrı ve Evren hakkında hiçbir şeyi öğrenmemenin yine bunlar hakkında çok az bir şey bilmekten daha iyi olduğunu anlatıyordu.Pisagora göre sağlık, yaş, kuru, soğuk ve sıcak gibi güçlerin dengede kalması vasıtasıyla korunmalıydı.Aralarından birinin "tek başına egemenliği" hastalığın nedenidir, çünkü bunlardan birinin tek başına egemenliği zararlıdır. Hastalığın kaynağı mizaçtaki aşırı sıcak ya da soğuk olup, nedeni de aşırı ya da az yemektir.Bu Vedik Astroloji Kapha,Vata,Pitta prensipleriyle anlatılır. Pisagorculuk derin İlahi bilgilerin zekayla harmanlaması işiydi,tabiki her zaman ‘cehalet’(Satürn) bilgeliğe(Jüpiter) karşıdır.Pisagorun ve müridlerinin okulunun İtalyanın Crotone şehrinde yakılması da bunun sonucudur.Yine de ışık perdelenebilir ama engellenemez. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

5 Aralık 2020 Cumartesi

Ayna
Satürn Vedik haritada karmayı yönetir.. Karma,kısaca bir kişinin bu hayatta yaptığı davranışların toplam sonucudur diyebiliriz. Vedik Astroloji’de karmadan sorumlu gezegen Satürndür.Kişinin yaptığı karmaların iyi yada kötü sonuçlarını Satürn işleme koyar.Yani Satürn iyi ya da kötü geri döndürür..Ne gariptir ki materyal yaşamda Satürnünün simgesi ‘Ayna’dır..Aynanın önüne ne koyarsan,yansımasını sana geri verir.Hayat bir yansımadır.Ne yaparsan,geri gelir.Ne ekersen,onu biçersin.Ne verirsen, onu alırsın.Başkalarında ne görüyorsan, aynısı sendedir.Hatırla hayat bir yansımadır!Her zaman sana geri döner..O zaman sadece iyilik ver.O zaman sadece iyilik yap..Öteki türlü kendi kötü karmalarının kurbanı olursun..Örneğin toprağa zehirli bir bitki diktin,karşılığında büyüyecek olan sadece zehirli bir bitkidir,zehirli bir bitki ekmen karşılığında hayatın sana zeytin ağacı vermesini bekleme..Karmanın bir diğer simgesi ‘eller’dir..Kişinin ‘elleri’ kişinin ‘yaptıklarını’ simgeler..’Ellerini’ temiz tut ki kendini ve etrafını kirletmeyesin..Bir çok dilde olmayan ama bizim dilimizin zenginliğinden ileri gelen bir söz olan ‘Vicdan’ sözü de karmayla ilişkilidir.Çinliler insanın uyuyabileceği en rahat yastığın ‘rahat bir vicdan’ olduğunu söylerler.Vicdan rahat değilse,eller temiz değildir..Ve ‘Ayna’ her zaman ‘eksiksiz’ yansıtır..Aynadan korkmak yerine ‘ellerini’ temizle.. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

29 Kasım 2020 Pazar

Ataların Bilgeliği
Ben atasözlerini çok severim.Çünkü atasözleri binlerce yıllık birikimin sonuçlarıdır,bir atasözü duyduğunuzda onu hafife almayın,bilin ki bu sözün doğruluğu binlerce kez kanıtlanmıştır.İşte dünyadan sevdiğim atasözleri ; . . En iyi savaşçı hiçbir zaman kızgın değildir – Japon Açıklama ne kadar fazlaysa yalan da bi o kadar büyüktür - Çin Bir toplum,ancak yaşlı insanlar asla gölgesinde oturamayacakları ağaçlar diktiğinde bilgeleşmiş demektir-Yunanistan Faydalı alışkanlıklar,yanlışa karşı direnmenin sonucudurlar- Japon Suyun sakinliğine aldanıp,içinde timsah yok sanma – Malavi Soru soran sadece 5 dakikalığına aptaldır,soru sormayan ise sonsuza kadar – Çin Şiddete başvuran kişi mantıktan korkandır – Kenya Düzenli güneş ışığı,sadece çöle dönüştürür – Arabistan Duygularını kontrol et,yoksa duyguların seni kontrol eder.-Çin Hayat bir köprüdür üstünden geç,ama köprünün üstüne ev yapma – Hindistan Susadığında artık bir kuyu açmak için çok geçtir – Japon Yarıda bırakma hissi tam işi başarmak üzereyken doruklardadır – Japon Bilge adam kendi yanlışlarının sonuçlarından öğrenir,daha Bilge olan ise başkalarının yanlışlarından.-Japon Başlamak kolaydır,devam ettirmek ise ‘sanat’ .-Alman Kızgınlık ve aptallık kardeşlerdir – Uganda Kıskanç insan,üzgün insandır – Yemen Yarın dağları taşımak istiyorsan,bugünden taşları kaldırmaya başlamalısın – Tibet Irmak çok uzaklara erişse bile hiçbir zaman kaynağını unutmaz-Nijerya İyi niyet ‘sözlere döküldüğünde’ ölür – Lübnan Rakiplerinle dans ediyorsan,gözlerini kapatma – Burundi İtaat etmeyi bilmeyen,yönetici olamaz – Kenya Yolu bilsen dahi bir kez daha sor – Kore Bütün kötülüklerin tohumu cehalet ve tembellikte yatar – Galler Yarım portakal da aynı tam portakal tadındadır – Panama Bir aptalla tartışmak,sadece ortada iki aptalın olduğunu gösterir – Pakistan Gülen dişler,ısıranlarla aynıdır – Batı Afrika Tanrı sadece buğdayı verir,ondan ekmek yapmak senin görevindir – Avusturya Yaşlı bir insandan alınan tavsiye asla seni yanıltmaz- Galler Kör insan belki görebilir,kibirli insan ise asla ..- İran . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

26 Kasım 2020 Perşembe

El - Melik
Yaşanılan zaman,kültür,yer ve uygarlıklar farklı,çizilen figürler ve verilmek istenen mesaj aynı.Farkettiyseniz her bir tarihi eserde Tanrı sembolize edilmiş ve elinde iki tane yılan (Figürlerin ellerindekiler farklı hayvan olarak çizilse bile yılana benzetilmiş) bulunmakta.Bu iki yılan benim daha önce yazılarımda çok defa yazdığım ve sizinde yabancı olmadığınız figürler,bu iki yılan Ay’ın düğümleridir yani Rahu ve Ketu(Kuzey ve Güney Ay Düğümleri).. Hatırlarsanız Rahu yılanın kafası ile temsil edilirdi,Ketu ise yılanın gövdesiyle temsil edilirdi.Rahu geleceği sembolize eder,Ketu geçmişi.Rahu materyalizmi simgeler,Ketu spiritualizmi.Rahu doğumdur,Ketu ise ölüm.Rahu varoluştur,Ketu ise yokoluştur. Rahu siyahtır,Ketu ise beyaz.Vedik haritada Rahu ve Ketu yörüngelerinde seyrederken hiçbir zaman bir araya gelemezler,bu imkansızdır,her zaman karşılıklı burçlarda bulunurlar,yani Rahu Boğadaysa Ketu tam karşıda Akreptedir,Rahu Koçtaysa Ketu tam karşıda Terazidedir.Bu ikisinin bir araya gelmesi zamanın ve mekanın yok olması,bilinen herşeyin ortadan kalkması demektir,yani bu ikisinin birleşmesi ‘Hiçlik’ demektir..Bu nedenle eski medeniyetler kendi kültürlerine göre Yüce Allah’ı Rahu(Gelecek,Varoluş) ve Ketu(Geçmiş,Yokoluş) elindeyken resmetmişler ve geçmiş,geleceğin,siyahın ve beyazın,doğumun ve ölümün,varlığın ve hiçliğin tek hakiminin Yüce Allah olduğunu kendi kültürlerine göre gelecek nesillere aktarmak istemişlerdir.Bakara 107.Ayet ‘Bilmez misin ki göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir dost ne de yardımcı vardır.’’ Haşr suresi 23. Ayet ‘Allah O'dur ki, O'ndan başka ilah yoktur. Mülkün sahibi ve hükümranı O'dur. Her türlü ayıp ve noksanlıklardan uzaktır. Yarattıklarına zulmetmeyen tek güven kaynağıdır. İman bahşeden ve daima emniyette kılandır. Herşeyi görüp gözetendir. Mağlup edilemeyen tek güçlü ve kuvvetli O'dur. Dilediğini engelsiz yapan ve yaptırandır ve gerçekten büyüklüğe layık olandır O. Şanı yüce olan Allah, insanların ilahlık yakıştırdıkları herşeyden de uzak ve yücedir.’ . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

25 Kasım 2020 Çarşamba

Domino Etkisi
‘Düşüncelerine’ dikkat et,düşünceler ‘sözlerine’ dönüşür,sözlerine dikkat et,sözlerin ‘davranışlarına’ dönüşür, davranışlarına dikkat et,davranışların ‘alışkanlıklarına’ dönüşür, alışkanlıklarına dikkat et, alışkanlıkların ‘karakterine’ dönüşür, karakterine dikkat et,karakterin ‘kaderine’ dönüşür demiş büyük Üstad Lao Tzu.Yani bütün bu oluşum ufak bir düşünceyle başlıyor ve kaderin dahil bütün hayatını şekillendiriyor.Aslında bir nevi domino etkisi..Domino etkisinde yıkıcı yada yapıcı etki yaratacak baştaki o ‘küçük taş’ zihnimizde başlayan ‘düşünce’ dir..Zihnimizin en ideal hali ‘sakinlik’ halidir,çünkü çok düşünce çok yaratım demek,çok fazla sonuç demek dolayısıyla da kaos demek..Eskiler zihni büyük bir denize benzetirler denizin dalgalı olması hali zihnin çok çalışma,çok üretme haline benzetilir,kişi hiçbir şeyi tam olarak göremez,anlayamaz ama deniz durulup sakinleştiğinde kişi su berraklaşır,pasparlak kristal su sayesinde denizin içi çok kolay görülür ve herşey berraklaşır (Herşeyin anlamı ortaya çıkar)..’Bilge’ insan sakin olandır,düşünceyi zihninde tutmaz,hiçbir düşünceyi reddetmez,dışardan düşünceleri zihnine kabul eder ama onları zihninde tutmaz.Bilgenin bu yapısı her daim sakin bir zihne (denize) sahip olmasına dolayısıyla da ‘Bilgenin’ kendi kaderine (gemi) egemen olmasına yol açar.Çünkü ufak bir düşünce kıvılcımının sözlere dönüşüp sonrasında,davranışlara, alışkanlıklara, karaktere ve kadere kadar uzanacağını bilir..Düşünceniz kaderinize uzanan yoldaki ‘tohum’ ise o zaman neden ‘kötü düşünesiniz?’Bereketli bir meyve yemek isterken yerine neden ‘zehirli’ bir bitki (kötü düşünce) ekesiniz?Kötü düşüncelere örnek verirsek kin tutma,intikam hırsı,kıskançlık, kızgınlık,hertürlü endişe hali ve sizi kötü hissettirecek tüm düşünceler (hislerininiz düşüncelerinize dönüşür)..Kendinizi kocaman ulu bir ağaç olarak hayal edin ve bozulmuş, çürümüş artık size hiçbir faydası olmayan kurumuş (kötü düşünce) yapraklarınızın üzerinizden birer birer kayıp,düştüğünü ve uzaklaştığını hissedin..Yeni yapraklar gelecek, yemyeşil ve umut dolu yapraklar,evet kesinlikle gelecekler,çünkü doğanın kanunu bu .. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

24 Kasım 2020 Salı

 Beğeniler
Zevkler ve renkler tartışılmaz.Bu kesinlikle doğrudur,bir insanın sevdiği birşeyi,diğeri sevmiyorsa bu o şeyin iyi yada kötü olduğunu göstermez,sadece bu iki insanın farklı frekansta olduğunu gösterir.Bir insan 9 frekanstan birine yada bir kaçına sahip olabilir.Ne bu 9 frekans?9 gezegenin frekansı.. Güneş,Ay,Merkür,Venüs,Mars,Jüpiter,Satürn,Rahu ve Ketu..Kişinin Vedik haritasında biri veya birden fazla gezegen baskın olunca kişi o ‘gezegenin’ aktivitesini sevecek, beğenecek ve tatbik edecek demektir. Eğer bir kişinin Vedik haritasında Güneş güçlü durumdaysa (Yücelim burcunda is yada kendi burcunda is ve 1-4-7-10 köşe evlerden birindeyse)kişi din ile ilgilenmeyi ve sürekli okumayı çok sevecektir, müzikten zevk alacaktır,aynı zamanda sahne sanatları, politika gibi alanlarda kişinin ‘hoşlandığı’ alanlar olacaktır. Vedik haritada Ay baskınsa kişi şarkı söylemeyi,yemek yapmayı,yemek yemeyi,evde vakit geçirmeyi sevecektir.Merkür baskınsa kişi iletişim kurmayı,seyahat etmeyi,öğrenmeyi,el işi sanatlarla uğraşmayı sevecektir. Venüs baskınsa güzellik,moda,dizayn, estetik,sürekli sosyalleşmek ve parti yapmak kişinin hoşlandığı aktiviteler olacaktır.Mars baskınsa kişi spor yapmayı,spor izlemeyi,fiziksel gücünü kullanabileceği her alanı sevecektir. Jüpiter baskınsa kişi sürekli öğrenecek, sürekli okuyacak,spiritüel aktivitelerle uğraşacak,sürekli bakış açısını genişletmeyi sevecek ve bu doğrultuda aktivitelerden hoşlanacaktır. Satürn baskınsa geleneksel olan herşey kişinin ilgi alanına girer,geçmişten gelen pratikleri deneyimlemeyi sever,eski tekstleri, kutsal metinleri okumayı sever,zevk aldığı şeyler çok mütevazidir.Rahu baskınsa dünya nimetinin her türlüsü,eğlencenin her türlüsü,içinde şok ve süpriz taşıyan herşey kişinin ilgi alanına girer,kişi merakını cezbeden ve adrenalin seviyesini yükselten,mistik her aktiviteden hoşlanır.Ketu baskınsa kişi spiritüel anlamı olan her aktiviteden hoşlanır ve materyalist her aktiviteden de kaçınır.Yani bir daha ki sefere arkadaşınıza ‘nasıl seviyorsun bunu yapmayı’ diye sormanıza gerek yok.Çünkü artık neden aranızda beğeni farkı olduğunu biliyorsunuz,ikiniz de farklı frekanslar altındasınız.. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

20 Kasım 2020 Cuma

Doğurganlık
Bu gördüğünüz mağara Bulgaristanda Nenkovo köyü yakınlarında kadim bir toplum olan ‘Traklar’ tarafından yapılmıştır.Mağara kadın rahminin aynı şeklinde yapılmış. Mağaranın açılışı 3 m yüksekliğe sahip, genişliği 2.5 metre derinliği ise tam 22 metredir.Mağaranın alt kısmında bir metreden biraz daha yüksek bir rahim şeklinde sunak oyulmuştur. Her gün saat 12:00’de(Güneş en tepedeyken) mağaranın üst kısmındaki bir çatlaktan güneş ışınları giriyor. Yılın farklı günlerinde, ışık farklı derinliklere ulaşıyor ve tam olarak kış gündönümünde, güneş ışını 22 metrelik tüm mesafeyi geçerek mihraba kadar ulaşır ve birkaç dakika orada kalır.Bu Güneşin yer yüzünde hayatı başlatmasını simgeler. Güneş ışını(İlahi güç) doğanın rahimine yerleşip yaratımın başlangıcını gerçekleştiriyor.İlginç olanda mağaranın tüm çevresi kurudur, ancak mağaradan sızan küçük su sızıntıları dipte bir havuzda toplanır ve asla kurumaz. Bu rahim mağarasının dünya da bir eşi daha yoktur.Kadim toplumların neler bildiklerinin farkındamısınız?Özellikle eski toplumlarda kadının doğurganlığına kutsallık atfedilirdi. Vedik Astroloji de Nakşatralar yani takımyıldızlar vardır,bunlardan 2. olan Bharani Nakşatranın simgesi ‘kadın rahmidir’ ve bu Nakşatra ‘ölümün ve yeniden doğumun’ nakşatrasıdır.Bharani Nakşatra Koç burcunun içindeki takımyıldızlardandır.Ne gariptirki Bulgaristanda bu mağaranın yapıldığı yer yıl boyunca Bharani Nakşatranın kesintisiz olarak görülebildiği ender yerlerdendir. Geçmişe dönün çünkü bilgelik geçmişte.. . . Not:İleriki günlerde Youtube kanalımı açıyorum,orada Vedik Astrolojiye ve kadim bilgeliğe dair bir çok faydalı video paylaşacağım. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

16 Kasım 2020 Pazartesi

En Güçlü Yoga
Vedik Astroloji deki en büyük yogalardan yani kavuşumlardan biri Jüpiter-Merkür kavuşumudur.Önce kavuşum ne demek ona bakalım. Kavuşum iki gezegenin birbirlerinin işlerine karışmaları,birbirlerini etkilemeleri ve aynı doğrultuda çalışmaları demektir.Vedik Astrolojide iki gezegenin kavuşum yapmaları için aynı burçta konumlanmaları yeterlidir, yani Jüpiter ve Merkür aynı burçta konumlanmışlarsa kavuşum yani yoga ortaya çıkar.Jüpiter Vedik astroloji de öğretmeni gösterir,Merkür ise öğrenciyi,takipçiyi,öğrenmeye hevesli kişiyi gösterir.Jüpiter ve Merkürün haritada yoga(kavuşum) yapması kişinin aradığı her bilgiyi öğrenmek için gereken öğretmeni bulacağını aynı zamanda kişinin çok güçlü bir öğrenme potansiyeline sahip olacağını gösterir,aynı zamanda kişi elini attığı her işte başarılı olur çünkü neyle ilgileniyorsa o konuda ‘bilgilidir’.Bilge bir öğretmen (Jüpiter) ve öğrenmeye hazır bir öğrencinin ( Merkür) aynı yerde bulunması aydınlanmanın, ilerlemenin başlangıcıdır.Bu nedenle bir kişinin öğrenebilmesi,kendini geliştirebilmesi için Vedik haritada Jüpiter ve Merkürün uyumu oldukça önemlidir.Bu gezegenler birbirlerinden dushtana evlerde(Örneğin Jüpiterin Merkürden başlayarak 6. Yada 8. yada 12.evde yerleşmesi yada tam tersi) yerleşmişlerse bu kişinin öğrenmek istediği bilgi için,öğretmen,yol gösterici bulamaması demektir.Bu gezegenlerin birbilerinden köşe(1-4-7-10) yada trikona(5-9) evlerde yerleşmeleri ise kişinin bilgiye ve öğretmene ulaşması için olumlu sayılır.En iyi durum ise Jüpiter ve Merkürün aynı burçta yani yan yana bulunmalarıdır.Bir öğretmen (Jüpiter),öğrenmeye hevesli bir öğrenci (Merkür) yan yana olunca,dünya tamamen değişir .. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

14 Kasım 2020 Cumartesi

Evlilik Kavramı Neden İstenmiyor?
Dünya sistemi evlenmenizi ve çoğalmanızı istemiyor.Tarihte evlilik hakkında bu kadar ‘kara propaganda’ yapılan başka bir zaman olmamıştı.Bizim Türk Televizyonlarındaki ikinci sınıf komedi programları bile sürekli evliliği,ölümle ve cenazeyle eşleştiriyor,sürekli alttan alta ‘doğum kontrol’ mesajları veriyor.. Hem dünyada hem ülkemizde çekilen filmler ‘bekar’ yaşamın ne kadar çekici olduğuyla, evliliğin ise ne kadar ‘eziyet’ dolu birşey olduğuna yönelik subliminallerle dolu..İnsanlar anlamadan alttan alta yönlendiriliyorlar ve bu sayede evlliğe bakış açıları tahrip ediliyor. Evlilik olmazsa ne olmaz?Toplum olmaz,düzen olmaz,üreme olmaz.. Zaten tüm dünyada da istenilen bu..Evliliğin ne kadar kötü birşey olduğuna dair çekilmiş yüzlerce holywood filmi,bizim sinemamızda dahil olmak üzere dünyadaki her ülkede yüzlerce film mevcut.. Şarkıcılar bekarlığın ne kadar güzel olduğuna dair şarkılar yazıyorlar, şarkılarda sürekli karşı tarafa aşağılama,nefret,hakaret içeren sözler,aşkın ne kadar ‘bela’ bir şey olduğu,aslından ‘aşkın’ var olmadığı,evliliğin tutsaklık olduğu ve bunun gibi sözlerle binlerce beyin kontrol sistemi mevcut etrafınızda..’Ne olacak bu şarkılardan,bu şarkıların zararı yok’ diyebilirsiniz ama hiçte böyle değil.. Bir kelimeyi bir çok kez tekrarlarsanız,artık beyniniz o kelimeyi ‘emir’ olarak kabul eder ve söylediğiniz kelimeler (şarkı) davranışınız haline gelir,yani sürekli aynı kelimeleri tekrar ederek kendinizi ve davranışlarınızı kodlarsınız.. Anlayacağınız zaten zararlı yiyeceklerle tahrip edilmiş, çoğu kısırlaştırılmış insanlığın mutlu bir aile kurup,üremesine tahammülü yok dünya sisteminin.. Siz bu oyuna gelmeyin,dünyada ve Türkiyede izlediğiniz televizyon programlarını,filmleri,dizileri,dinlediğiniz şarkıları öncelikle ‘akıl süzgecinizden’ geçirin. .Bir aile,bir yuva toplumu ayakta tutan temel taştır,ahlak,düzen,üreme ancak toplumda ‘aile’ varsa mümkündür, ‘aile’ yoksa bölük pörçük,geleceği olmayan,umutların olmadığı bir toplumda yaşamak zorunda kalırız. Türk ailesini güçlendirin,evlenin, mutlu olun,kendinize ve bu vatana hayırlı olacak evlatlar sahibi olun.. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

6 Kasım 2020 Cuma

Şeytan
‘Şeytana uydum ! ‘ ..Sizce bu cevabın bir geçerliliği var mı ?Ben söyleyeyim bu cevabın geçerliliği ‘sıfır’..Peki neden?İnsan şeytana uyamaz mı ?Sorunun cevabı çok basit kesinlikle uyamaz,çünkü Allah tarafından şeytanın imanı,inancı düzgün,içinde kötülük taşımayan kişiye etki etmesi tamamen yasaklanmıştır. Hicr Suresi 39.40. ayetler ‘İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.’ Hicr 41-42 ‘Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur" dedi.’’Nahl 98.Ayet ‘ Şeytanın iman edenler ve Rab'lerine tevekkül edenler üzerinde bir gücü yoktur.’.. İmanlı,inançlı insanlar için kesinlikle mümkün olmayan bir durum sana oluyorsa yani ‘Şeytana uymayı’ bahane olarak kullanıyorsan Allah imanını ve ahlakını sorgulama vaktin gelmiştir.. Zira Şeytanın çalışma tekniği şöyledir;Eğer kişi içinde kötü bir niyet taşıyorsa Şeytan vesvese vererek kişiyi o yola sürükler,ama kişinin içinde ‘kötü niyet’ yoksa Şeytan bu niyeti kişinin içine koyamaz,bu tamamen yasaklanmıştır.Şeytan ancak kişi de ‘varsa’ kötü niyeti destekleyip vesvese verebilir..Vedik Astroloji de Şeytan,Rahu ile temsil edilir(Kuzey Ay Düğümü).Gerçektende Rahu Şeytan gibi bedensizdir,Rahu aslında hesaplanan matematiksel bir noktadır,fiziksel bir gezegen değildir ve zihin bazında(vesvese) çalışır. Vedik Haritada her türlü kötü ahlak özelliği(canilik,sahtekarlık, yalancılık, ahlaksızlık ve daha bir çoğu) Rahunun kontrolündedir.Peki bir Vedik haritada Rahu nasıl güçlenir ve kişiyi bu ahlaksızlıklara sürükler?Kişinin Güneşi güçsüzse.. Vedik Haritada Jüpiter dini ve inanç sistemini,Güneş ise ‘İmanı’ kontrol eder.Yani kişinin imanı(Güneş) güçsüzse,Şeytan(Rahu) harita da güçlenir..Zaten Rahu her Güneşi gördüğünde saldırmaktadır,Güneş tutulması ne zaman olur ? Güneş Rahu ile kavuştuğunda Güneş tutulmaları oluşur.Yani gökte Güneş tutulması görüyorsanız Güneş,Rahu ile kavuşuyordur,aksi halde tutulma olmaz zaten..Yani sözün özü.. Kendinizi kandırmayın ‘Şeytana uymadınız’ .. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

5 Kasım 2020 Perşembe

Hakikat
Milattan sonra 804 yılında doğmuş ünlü İranlı mutassavıf Bayezid-i Bistami ‘Hakikat aramakla bulunmaz lakin bulanlar hep arayanlardır’ demiş..Hakikat pahalı nesnedir,batıl ise ucuz,ucuza talep çok olur, hakikate talip olmaya ise zengin gönül lazım demiş şairin biri..Gözünü kapattığında güneş yok olmuyor,sen onu artık görmesen de,o var ve göz kapaklarını yakmaya devam ediyor, işte Hâkikat böyle bir şeydir demiş başka bir divane..Sözler hakikat değildir ağızdan çıkan seslerdir, hakikati öğrenmek için söze değil yaşamaya ihtiyaç vardır demiş Tebrizin Güneşi..Hangi hakikat gizlenmek istendikçe daha çok aşikar olmadı ki ? demiş başka bir bilge.. Hakikat yolunda insan sadece iki hata yapabilir;biri sonuna kadar gitmemek ve diğeri de yola koyulmamaktır demiş doğunun yol göstericisi Buddha .. İnsanı gördüklerinden ibaret sayma,göremediklerinde ara,içidir hakikatin resmi,dışı sadece bir manzara demiş Celaleddin Rumi..Sahi nedir bu hakikat ?Hakikat, Allah ile kul arasında bir sırdır,melek bilmez ki yazsın,şeytan anlamaz ki bozsun demiş Cüneyd-i Bağdadi.. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

4 Kasım 2020 Çarşamba

İnsan Değişir mi ?
İnsan değişir mi?İnsanın karakteri değişir mi ?Cevap kesinlikle evet ama bu değişim sadece daha ‘iyiye’ olur..Gezegenlerin olgunlaşma yaşlarından bahsetmiştim.Güneş 21-22 yaşında olgunlaşır, Ay 23-24 yaşında,Venus 25-26 yaşında,Mars 27-28 yaşında,Merkür 29-30 yaşında,Jüpiter 31-32 yaşında,Saturn ise 35-36 yaşında,Ketu 40-44 yaşları arasında,Rahu 44-48 yaşları arasında olgunlaşır.Bu verdiğim yaşlar tam olarak o gezegenin kendini mükemmelleştirdiği ve bütün eksiklerini kapattığı yaşlardır,yani ‘olgunlaştığı’ yaştır.Örneğin Venüs 26 yaşında olgunlaşır,Venüs haritada kişinin beğenilerini,dış güzelliğini,aşka bakış açısını,evliliğini kontrol eder.Yani kişi 26 yaşına gelene kadar olarak bu söylediğim konular hakkında tam olgunlaşamayacaktır,ama kişi 26 yaşına geldiğinde kişinin beğenileri, aşka-evliliğe bakış açısı tam olarak gelişmiş olacaktır,kişi 26 yaşında kazandığı bu görüş açısıyla hayatı boyunca devam edecektir. Merkür Vedik astroloji de toprak elementine sahip tek gezegendir, dolayısıyla ‘paradır’,Merkürün olgunlaşma yaşı 30’dur.Yani standart bir insan tam olarak 30 yaşına kadar paranın değerini,parayı nasıl kullanacağını, paranın kendi hayatındaki yerini tam olarak kavrayamaz,kişi 30 yaşına geldiğinde Merkür olgunlaşacağı için kişinin hayatında ki ‘para’ olgusu da tamamlanır ve kişi parayla ilişkisinin ‘ne’ olduğunu anlar.Yani kişi her yeni yaş aldığında gezegenleri olgunlaşma yolunda bir adım daha atarlar ve kişi her yaş aldığında gezegenleri bir step daha olgunlaşmaya yaklaştıkları için kişi değişmeye başlar,bu olumlu bir değişimdir.Şimdi,kişinin gezegenleri olgunlaştıkça kişi o gezegenin konuları hakkında yaptığı hatalardan dönmeye başlar,o gezegen konusunda iyi kararlar vermeye başlar adeta o konuda ‘aklı başına gelir’ .Çok yaşamışsınızdır yada çevrenizde çok duymuşsunuzdur,insanlar artık kendi çıkarları için kullanamadıkları insanlara ‘Sen çok değiştin!’ derler, işte konun özü budur.Çıkarcı insanların çok değiştiğini düşündükleri kişinin gezegenleri bir bir olgunlaşmıştır ve kişinin ‘aklı başına gelmiştir’ ve artık ‘çıkar için kullanılamaz’ hale gelmiştir..Yaş almak iyidir,olgunlaşmak iyidir.. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

1 Kasım 2020 Pazar

Sırat-ı Müstakim
Fatiha Suresinin ünlü kelimesi Sırat-ı Mustakim..Sırat-ı Mustakim orta yol,dengeli yol,aşırılığa kaçmayan yol demektir.Fatihayı okurken Yüce Allahtan bizi orta yola,dengeli yola,aşırılığa kaçmayan yola(Sırat-ı Müstakim) yönlendirmesini istiyoruz. Sırat-ı Mustakim(Orta-Dengeli Yol) kelimesi Kuranın bir çok yerinde de geçmektedir ve Yüce Allah’ın insana öğütlediği en önemli prensiplerden biridir.Şimdi Sırat-ı Müstakim’e Vedik perspektiften bakalım.Vedik mitolojide tanrı Şivanın(Burda tanrı diye bahsedilen,Yüce Allah’ın çeşitli enerjileridir, bizdeki esma-ül hüsna 99 ismi gibi,zira La İlahe İllallah, Allahdan başka İlah yoktur)üç tane gözü vardır.Evrende 3 adet enerji vardır, Satwa(İyilik, Saflık,Denge-Güneş, Ay,Jüpiter),Tamas (Tembellik,günah, yıkıcılık, sabitlik-Saturn,Mars, Rahu,Ketu), Rajas(Kıskançlık,para hırsı,ego,dünya nimetlerine düşkünlük-Venüs,Merkür).Şivanın 3 gözü de satwa gezegenler tarafından kontrol edilir.Şivanın sağ gözü Güneşin kontrolü altındadır,Şivanın sağ gözü yani Güneş,Rajas(Dünya hırsları) enerjisini yok eder.Şivanın sol gözü Ay’ın kontrolündedir ve Şivanın sol gözü yani Ay,tamas (Günahkarlık) enerjisini yok eder. Şivanın üçüncü gözü,iki kaşının tam ortasındadır ve Jüpiter tarafından yönetilir,Jüpiter ise kötücül enerjilere karşı savaşan Ay ve Güneşin dengeli çalışmasını sağlar ve kalan diğer iki enerjiyle de dosttur.Şivanın en güçlü gözü bu 3.gözdür buradaki Jüpiter, Güneş(Satwa) ve Ay’ın(Satwa) diğer iki elemente karşı(Rajas – Venüs, Merkür ve Tamas – Satürn,Mars, Rahu,Ketu) ılımlı davranmalarını ve onları tamamen yok etmemelerini sağlar.Yani İlahi sistem bize diyor ki dünya nimetlerinden,hırstan,paradan tamamen arınamazsın(Güneş-Satwa, Rajası - Venüs-Merkür yok etmeye çalışırken Jüpiter – En Üst Satwa tarafından bunu ‘tamamen’ yok etmesi engelleniyor.)o zaman dengeli yola git.Aynı zamanda İlahi sistem bize diyorki tamamen günahsız olamazsın(Ay,taması Saturn,Mars,Rahu,Ketu, yok edecekken Jüpiter(Üst Satwa) tarafından bunu tamamen yapması engelleniyor)o zaman dengeli yola git.Üst satwa Jüpiterin başlıca temsilciliği din ve inançtır.Ancak Allah inancınız olursa Sıratı Mustakim’e(Jupiter) ulaşabilirsiniz. . . © Kadim Astroloji Analisti-Erdem Çalışkan

29 Ekim 2020 Perşembe

Yörünge
Gezegenlerin dünyadan görülebilen yörüngeleri bu şekildedir.Yani gezegenler gökyüzünde bu şekilleri çizerek seyahat ederler ve döngülerini tamamlarlar.Geometri ve Matematik İlahi İlimlerdir,çünkü Allah’ın eserlerine baktığınızda hepsinin sizinle geometri ve matematik üzerinden konuştuğunu görürsünüz.Gezegenlerde b
u dil üzerinden Yüce Allah’ın iradesini gösterirler. ——Araf -54- ‘Şüphesiz Rabbiniz ALLÂH, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümrân oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter, güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan ALLÂH ne yücedir.’ —— ‘Nahl -12- Geceyi, gündüzü, güneş’i ve ay’ı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir.Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır’—— Haç suresi 22. Ayet ‘Görmez misin göklerde ve yeryüzünde bulunanlar; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu hep O’na secde etmektedir! Niceleri de azabı hak etmiştir. Allah’ın hakir kıldığı kimseyi onurlandırabilecek birisi yoktur. Kuşkusuz Allah dilediğini yapar.’ . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

26 Ekim 2020 Pazartesi

Neyi Kaybetmek İstiyorsun?
Kader ve Özgür İrade kişinin hayatında eşit derecede güçlüdürler.Ama ben özgür iradeye daha fazla önem veriyorum çünkü kişinin ‘kaderini’ belirleyen kendi özgür iradesidir.Bir kişi içinde nefret ve kıskançlıkla doğmuş olabilir eğer kişi bu duygularına esir olursa,bu duygularını desteklerse, nefret ve kıskançlık değişim geçirecek şiddet ve suça dönüşecektir, sadakat ve inanç ise kaybolacaktır.Bir kişi gördüğü ve duyduğu herşeye tutkuyla bağlanan biri olarak doğmuş olabilir ama eğer bu duygularının esiri olur bu duygularını desteklerse,bunlar ahlaksızlığa (arzuladığımız herşeye sahip olamayız) ve kendini kısıtlamamaya dönüşür,bu durum kişideki akl-ı selimin yok olmasına neden olacaktır.Desteklediğiniz her kötü alışkanlığınız,her kötü huyunuz,sizde ki bir iyi özelliğin yok olması demektir.Hırsı desteklersen,anlayışını kaybedersin. Sadakatsizliği desteklersen,asaletini kaybedersin.Nefreti desteklersen, merhametini kaybedersin.Parayı desteklersen,manevi değerlerini kaybedersin.Somutu desteklersen, görünmeyeni kaybedersin.Özgür irade işte bu nedenle önemli?Neyi kaybetmek istiyorsun? İmanını desteklersen,inançsızlığı kaybedersin.İyiliği desteklersen,kötülüğü kaybedersin.Allah yolunu desteklersen, şeytanı ve şeytanlaşmış insanları hayatında yok edersin.Kendine sor!Neyi kaybetmek istiyorsun? . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

25 Ekim 2020 Pazar

Dama,Dana,Daya
Hindistan alt kıtasında(Bangladesh-Pakistan, Hindistan) ulu Himalayalarla çevrilmiş bölge de önemli bir yaşam felsefesi yaşar. Dama (Kendini Kısıtlama) , Dana ( Verme) ,Daya (Merhamet ve Affedicilik) yani Dama,Dana,Daya felsefesi.Prensibin ilk ayağı Dama (Kendini Kısıtlama), başkalarının kişiye yarattığı maddi veya manevi acıların kişi tarafından görmezden gelinmesi,kişinin bu insanlara küsmemesi ve onlara intikamcı olmamasıdır.Kişi Dama’yı deneyimleyerek,ruhunu dizginlemektedir ve terbiye etmektedir.En büyük günahlardan olan kızgınlık ve intikam duygularını kendinden uzaklaştırmaktadır.Prensibin ikinci ayağı olan Dana (Verme) kişinin çok kısıtlı bir geliri olsa bile hergün yani gündelik olarak dış dünyaya,insanlara kendinden birşey (para,ilgi,bilgi,fiziksel yardım) vermesi eylemidir.Dana vererek başkalarının ‘zorluklarını’ ortadan kaldırmak demektir,bu sayede kişi ‘ruhun’ yalnız olmadığını ve bütün ruhların ‘Tek’ bir kaynaktan geldiğini ve aslında kendinin hiçbirşeye sahip olmadığını anlar.Dana kişiyi en büyük günahlardan olan açgözlülük ve hırstan kurtarır.Prensibin son ayağı Daya (Merhamet ve Affedicilik) kişinin başkalarına,kendine nasıl davranıyorsa öyle davranmasını benimser,bu başkaları kişiyi kıskanan,düşmanlık yapan ona karşı kötü duygular besleyen insanlar olsalar bile.Kalbinde merhamet ve affedicilik olmayan kimse İlahi enerjilerden uzaklaşır,zira cezalandırma,nefret gibi duygular insanın kalbini kirletir.Yaratıcı tarafından yaratılan herşeye merhamet duymak,yaratılanın asli görevidir. Şimdi bunlar size neyi hatırlattı? Ne kadar da Kutsal kitabımız Kuran da öğütlenenlere benziyor değil mi? Yüce Allah Kuranda,Kuranın bir çok kavme tebliğ edildiğini söylüyor.Nahl suresi 16. Ayet ‘Andolsun ki, biz her ümmete, “Allah'a kulluk edin, azdırıp saptıran şeytani şer güçlerden uzaklaşın!” diye, bir peygamber gönderdik. O geçmiş toplumların içerisinden bir kısmını, Allah hidayetiyle doğru yola yöneltti, bir kısmı da sapıklığı hak edenlerden oldu. O halde şimdi yeryüzünü gezip dolaşın, hakkı yalanlayanların sonuçları ne olmuş, görün bakın.’’Yani kadim Asya da Kuranın kırıntılarının kalması bile büyük bir bilgelik oluşturmuş. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

24 Ekim 2020 Cumartesi

İki Kuş
Size bir hikaye anlatmak istiyorum.. Belki yaşanmış, belki yaşanmamış, belki de 50.000 yıldır kendini tekrar eden bir hikaye bu.. Çok eski zamanlarda devasa büyüklükte bir ağacın üzerinde isimleri Adem ile Alem olan iki kuş yaşıyormuş. Bu ağaç o kadar ulu, o kadar büyükmüş ki Dünya’daki en büyük dağ bile onun yanında küçük kalıyormuş. Adem isimli kuş en alttaki dalda konaklıyormuş, Alem isimli kuş ise en tepedeki dalda konaklıyormuş. Adem, eğlenceyi, yemeyi, içmeyi diğer kuşlarla vakit geçirmeyi çok seven bir kuşmuş. Hayatı her zaman çok eğlenceli geçiyormuş Adem’in.. Tabii arada en üst dala bakıyormuş, ağacın en üst kısmında yaşayan Alem’i gözetliyormuş. Ağacın en üst katında tüneyen Alem’in yüzünde her zaman ‘musmutlu’ sakin, huşu dolu bir ifade varmış.. Alem, çok yemek yemez, gülmez, eğlenmez ve tüm günü etrafı huşu içinde seyrederek geçirirmiş. Adem, ağacın üst katında tünemiş Alem’i gözetlediği zamanlarda ‘’Şuna bak ne kadar da zavallı, çeşit çeşit ekinlerden yemiyor, eğlenmiyor, diğer kuşlarla kıkırdamıyor, sadece bakıyor!’’ deyip sonra içinden ‘’Bu aptal tüm gün sıkılmıyor mu etrafı izlerken, birde ne kadar sakin görünüyor şuna bak’’ diye hayıflanıyormuş. Günler geçiyor Alem sakinliğinden ve önündeki muhteşem manzarayı seyretmekten vazgeçmiyor, Adem ise her gün farklı tarlalara girip çeşit çeşit tahıllarla kendine ziyafet çekiyor, tüm gün arkadaşlarıyla kıkırdıyor, çeşit çeşit meyveleri yuvasına yığıp sularını kana kana içiyormuş. Birgün Adem ‘’Hayat bundan daha güzel olamaz, yaşıyorum bu hayatı’’ demiş kendi kendine, gözlerini en üstteki dalda tünemiş Alem’e dikerek ‘’Hey sen aptal! Biraz gez, ye, iç de hayatını yaşa! Ne buluyorsun o aptal manzarada!’‘ demiş.. Buna karşılık Alem, Adem’e dönerek sadece içten bir şekilde gülümsemiş, bu da Adem’i daha fazla sinirlendirmiş ‘’Bu aptalla uğraşmayacağım, dua etsin yüksekte, o kadar yükseğe uçabilsem, haddini bildireceğim onun’’ demiş kendi kendine.. Yinede kendisinin o kadar yükseğe uçamamasına aldırış etmiyormuş. Günler böylece geçmiş, öyle bir zaman gelmiş ki Adem artık tahıllardan zevk almamaya başlamış, çünkü hepsini defalarca yemiş, gezilecek görülecek her yeri de görmüş artık gittiği yerler ona heyecan vermiyormuş.. Adem’in denemediği meyve suyu kalmamış her zaman kana kana içtiği meyve suları artık onun için bir şey ifade etmiyormuş.. Arkadaşlarıda moralini düzeltemiyordu artık, ne yapmayı düşünse ona sıkıcı geliyor birşey ifade etmiyordu. Adeta sıkıntıdan patlıyordu, yapabileceği hiç birşey kalmamıştı, hiçbir şey onu tatmin etmiyordu. Yine zevksiz, tatminden yoksun, sıkıntı dolu günler birbirini kovalarken, Alem geldi aklına, nasıl böyle sıkılmadan manzarayı izleyebiliyordu? Zevk te alıyor gibi görünüyordu, belki bu kuş birşeyler biliyordu, evet evet olabilirdi.. Uzunca bir düşünce periyodundan sonra Alem’in neden sıkılmadığını sormak için, onun yanına uçup ona bunu sormaya karar verdi. Ama Adem hiçbir zaman o kadar yükseğe uçmamıştı ki. Adem düşündü.. İlk olarak yukarı doğru uçarken kuvvetli rüzgara dayanmak için kanatlarını disiplinli olarak çırpması gerekiyordu, midesi çok dolu olmamalıydı, çünkü bu onu aşağıya çekerdi.. Kendine inancı olmalıydı, yarı yolda korkarsa hata yapıp ağacın dallarına çarpıp zarar görebilirdi, ’ağacın’ gidiş yolarını öğrenmeliydi çünkü bu çok ‘büyük’ bir ağaçtı.. Adem kafasında hesaplar yaparken, günler günleri kovalıyordu, Adem, Alem’in huşu içinde manzarayı izleyip gülümsemesini izlerken, kendisi sıkıntıdan patlıyor ama yukarıya uçmak için gereken herşeyi de tatbik ediyordu. Az yiyordu, az konuşuyordu, ’ağacın ilmini’ yani ağacın yukarı çıkış yollarını aklına kazıyordu ve en önemlisi yukarı doğru uçabileceğine inanıyordu.. Bir süre daha böyle ezgersizlerle, denemelerle geçti ve sonunda o büyük gün gelmişti.. Uzun zamandır eğlenceye dalmamış, az bir tahılla doymuş ve çok az konuşmuştu, ağacın ilmini/ ağacın yollarını ise çok iyi öğrenmişti. Adem tüm bu pratiklerin ardından aslında ‘çok da sıkılmadığını’ farketti hatta içindeki büyük sıkıntı ortadan kalkmıştı ama yine de bu kadar çalışmadan sonra Alem’in yanına uçma hedefini gerçekleştirmek istiyordu. Ve bütün cesaretini topladı.. Çırptı kanatlarını göğe doğru! Başlarda korkusundan dolayı gözlerini sımsıkı kapıyordu ama kanatları disiplin kazanmış, hırçın rüzgara karşı çok iyi direniyordu, ağacın her bilgisini öğrenmişti ve nerelerden geçmesi gerektiğini iyi biliyordu. Kanatlarını çırptıkça özgüveni yerine geldi, karnı ise boş olduğu için onu aşağıya çekmiyordu, çırptıkça çırptı kanatlarını yukarı doğru.. Bir süre sonra ulaşmıştı.. Adem ne kadar uçtuğunu bilmiyordu ama Alem’in bulunduğu ağacın tepesindeki dala ulaşması tam olarak 50.000 yıl almıştı.. Nedense bu sırada yazarın aklına Meariç 4. Ayet geldi.. Devam edelim.. İşte ağacın en tepesine ulaşmıştı Adem.. Başardığı için içinde derin bir mutluluk vardı, işte bir süre önce hayatın anlamını kaybetmişken şimdi derin bir mutluluk yaşıyordu ama bu mutluluk daha önce hiç tatmadığı kadar tatmin edici ve bir o kadar da sükunet taşıyordu.. ’Evet’ dedi içinden şimdi ‘‘O’na her ne şartta olursa olsun mutlu olmasının sırrını sorabileceğim!’’.. Dala kondu ve etrafına bakındı.. Alem orda değildi.. Bir yanlışlık olmalı diye düşündü sonra dalı ve etrafını tekrar araştırdı, evet bu o kuşun sürekli konakladığı en üst daldı, ama nereye gitmişti?? Adem, Alem’in yıllardır bir kere bile o daldan ayrılmadığına şahit olmuştu, gece-gündüz, yaz-kış her zaman orada oturup manzarayı izler ve huşuyla gülümserdi.. Ve şimdi nereye kaybolmuştu?? İçinden düşünceli bir şekilde ‘‘Herhalde bir yere kadar gitti, bu da bana denk geldi’‘ dedi. Sorun değildi zaten mükemmel hissediyordu ağacın en üst katına kadar kendi çabasıyla uçmayı başarmıştı, bundan güzel ne olabilirdi! ‘’Onu dönene kadar bekleyeceğim’’ dedi kendi kendine ve dala tünedi. ’O’nu’ beklerken birşeyin farkına vardı manzara inanılmaz güzeldi, büyük dağlara, yemyeşil ovalara, engin denizlere ‘yukarıdan’ bakıyordu artık.. Yüzünde bir gülümseme ve huşuyla manzarayı izlemeye başladı.. İnanılmaz bir hazdı bu, içini derin bir sakinlik kaplamıştı manzaraya bakarken.. Saatlerdir birşey yememiş olmasına rağmen açlık hissetmiyordu, çevresinde insan da yoktu ama bu eksikliği hissetmiyordu bile.. Her yer sessizdi ama bu ruhuna derin bir huşu veriyordu, sanki bu ağaçla ‘bir olmuş’ gibiydi.. Beklerken saatler geçti ve Alem geri dönmemişti hala ama kararlıydı bekleyecekti onu. Bir süre sonra etrafından uçan bir Akdoğan dikkatini dağıttı.. Bu Akdoğan her zaman bu yönde uçan Akdoğandı, tanıyordu onu, hemen Alem’i ona sormaya karar verdi, her zaman oradan uçtuğu için görmüş olabilirdi Alem’i.. Adem, Akdoğan’a şöyle dedi ‘’Selam Aksungur! Burada, bu dalda her zaman tünemiş olan kuş burada yok, onu gördün mü? Adı Alem’dir.. Hiç buradan ayrılmazdı’’ dedi Adem.. Akdoğan sakin bir ifadeyle ‘‘Bu ağaçta yıllardır sadece sen yaşıyorsun, burada yaşayan başka bir kuş bilmiyorum’‘ dedi. Adem şok olmuş bir ifadeyle ‘’Böyle bir şey mümkün değil ben her zaman en alt dalda idim o ise en üst daldaydı, hatırlamıyormusun’’ diye sordu. Akdoğan ‘’Maalesef, çok uzun zamandır bu ağaçta senden başka yaşayan birini tanımıyorum’‘ dedi.. Bu kendinden emin cevapla sarsılan Adem, şimdi bu ulu ağacın tepesindeki dalda otururken Akdoğan’ın söyledikleriyle şok olmuştu.. Akdoğan’a dönerek ’’Ama görüyordum’’ dedi, ‘‘Onun herşeyden sıyrılmış tavrını benimsemesemde görüyordum! Hergün bu ağacın tepesinde oturuyordu ve sevmesemde bana gülümsüyordu!’’… ‘’O Alem, ben ise Adem’im hatırlamaya çalış lütfen’’ dedi çaresizlikle.. Akdoğan gayet kendinden emin bir şekilde bunun böyle olmadığını söyleyip yoluna devam ederken, Adem, Akdoğan’ın arkasından son bir çaresizlikle ‘’Hayır böyle olamaz! O buradaydı ve ben hayatımın her saniyesi onu gördüm!’’diye bağırdı Akdoğan’a.. Bunun üzerine yoluna devam etmekte olan Akdoğan, durakladı ve sağ yanına döndü ve kafasını şimdi ağacın en tepesinde tünemiş olan Adem’e çevirdi ve huşu içinde bir gülümsemeyle ‘’Hala anlamadın mı? Alem, Sensin! Hoşgeldin’’ dedi.. Bu gerçeği duyan Adem, aslında ‘Alem’in kulaklarında şu ayetler yankılandı ve Alem(Adem) vecde geldi.. İsra 13 ‘’Biz her insanın kuşunu boynuna bağladık. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız.’’ ve Neml 16 ‘’ Süleyman Dâvûd’a mirasçı oldu. Şöyle dedi:Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her güzel şeyden bir nasip verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur.” ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

23 Ekim 2020 Cuma

Evren ve İnsan
İnsan evrenin küçük bir modelidir.İnsanın en küçük yapı taşı olan atomun şeması aynı güneş sistemimize benzer,ortada bir çekirdek(Güneş) ve etrafında protonlar(gezegenler).Güneş sistemimiz de ki her bir gezegen bedeninize ve ruhunuza nüfuz etmiştir,doğumunuzdan itibaren herhangi bir gezegeninizin hareketi hemen beyninizde ve bedeninizde titreşim halinde vuku bulur.Hatta her burç vücudunuzun bir kısmından sorumludur.Koç başınızı kontrol eder,Boğa kulaklar, boyun,boğaz,İkizler omuz ve sinir sistemi,kollar,eller,Yengeç akciğer,göğüs,kalp,Aslan mide(Solar Plexus),Başak kalın ve ince bağırsak,Terazi böbrekler ve cinsel organların dış kısmı,Akrep cinsel organların iç kısmı ve anüs,Yay kalçalar ve bacakların üst kısmı ,Oğlak dizler,Kova bacakların alt kısmı ve Bilekler,Son olarak Balık ise kişinin ayaklarını kontrol eder.Evren makrokozmossa insanda mikrokozmozdur, yani gökyüzünde bir gezegenin size yaptığı etkiden bağımsız olmanız imkansızdır,zira siz gökyüzünün yer yüzünde ki bir minyatürüsünüz. © Kadim Astroloji Analisti Erdem

19 Ekim 2020 Pazartesi

Vastu Shastra
Vedik Astroloji haritanızın içinde yaşıyorsunuz.Yaşadığınız bu haritaya ‘Ev’ deniyor.Yaşam alanınız yani yaşadığınız ev astrolojik haritanızdan bağımsız olabilir mi ?Hayatta yaşadığınız herşeyin Vedik Astroloji haritanızla bağlantısı olduğu gibi,yaşadığınız evin de haritanızla bağlantılı olması çok normal.Örneğin evinizin giriş kapısı ve antre haritada ki Yükseleninizi gösterir.Bir haritada Yükselen burç kişinin beyninden,zekasından ve sağlığından sorumludur,evinizin giriş kapısını ve antreyi her daim temiz ve düzenli tutmalısınız ki sağlığınız iyi olsun,buranın güzel görünmesini sağlayın ki sizde dışardan (Yükselen) insanlara güzel görünesiniz.Evliliği ve cinsellik konularını Venüs yönetir.Sizin evinizde 7.ve 12. Evler(Venüsün evleri) ise ‘yatak odanızdır’.İyi bir cinsel hayat,uyumlu bir ilişki için yatak odanız her daim ve düzenli olmalıdır,ayrıca Venüsün rengi ‘pembedir’,yatak odanızda pembe tonları kullanırsanız 7. Ve 12. Evleriniz iyi çalışacağı için hem cinsel hayatınız hemde partnerinizle uyumunuz iyi olur.Yatak odasında özellike sarı ve tonları,beyaz ve tonlarından kaçının çünkü bunlar cinselliğinizi kontrol eden Venüsün düşmanları olan Güneş ve Ay’ın rengidir,bu eşinizle uyumunuzu bozar.Mutfağınız haritanızda Ay’ın kontrolündedir(2.ev beslenme Ay -Boğada yücelir,4. Ev mutfak Ay-Yengeç).Kişinin mutfağının(Ay-zihin) düzensiz ve temiz olmaması kişinin ruh halininde bozuk olmasına neden olur.Demek ki mutfağınızda Ay’ın tonları olan beyazı ve onun dostu olan Güneşin sarı ve sarı tonlarını kullanmanız beslenme düzeninize iyi gelir.Ay’ın düşmanı olan Satürn(Siyah-Koyu Mavi) ve Venüsün(Pembe) renkleri ise mutfakta kullanılmamalı,kullanıldığı takdirde kişi evdeyken zihni (Ay) gerilir ve beslenme düzeni (Ay) bozulur.Koridorlar,vücudunuzdaki sinirler ve damarlardır (Merkür tarafından yönetilir-Merkürün rengi ise yeşil),buralara fazla eşya yığmayın,ferah bırakın,bu durum kan akışınızı kötü etkiler aynı zamanda düşünce hızınızı düşürür.Bu ilimin adı Vastu Shastradır(Mimarinin Bilimi),bu ilme göre evinizi nasıl dekore etmeniz gerektiği konusunda sayfalarca yazabilirim.Bunlar sadece burada verebileceğim faydalı bir kaç öneri.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

16 Ekim 2020 Cuma

Cehalet = Nefret
Nefret,kızgınlık,önyargı eşittir bilgisizlik.İnsan bir konudan,bir insandan yada herhangi birşeyden neden nefret eder yada neden bunlara kızar yada neden önyargılı olur?Bütün bunlara sebep olan şey ‘bilgisizliktir’.Örneklerle gidelim.Diyelim ki biri her zaman kullandığınız park yerine arabasını park etmiş sizde buna çok kızdınız nasıl yapar dediniz,kişi döndü ve size gelip dediki ‘kardeşim ağır yaralandı,onu hastaneye götürmek için geldiğimde acil olarak buraya koymak zorunda kaldım arabamı’,ne oldu ? ‘Öğrenince’ siniriniz geçti değil mi,bilgi geldi sinir gitti.Trafikte biri size hatalı olarak çarptı,kızgınlıktan deliye döndünüz ama arabanıza çarpan kişi çok sevdiğiniz bir yakınınızdı,karşıdaki kişiyle tartışmaya girecekken onu tanıdığınızı(Bildiğinizi) farkedince kavga etmekten vazgeçtiniz,bilgi geldi önyargı gitti.Bir kişiden,bir milletten ancak nasıl nefret edersiniz?Onu tanımıyorsanız,onlar hakkında ‘bilgi’ sahibi olduğunuzda nefret gider yerini bilgiye ve sevgiye bırakır.Bir objeden,bir kişiden,bir olaydan ancak nasıl nerfet edersiniz biliyormusunuz?Bilginiz olmazsa.Bilgi geldiğinde nefreti alaşağı eder ve sevgi ortaya çıkar.Yani bu ne demek?Nefret,kızgınlık,önyargı=Cehalet,çünkü o konu hakkında bilgilenince nefret kalmıyor,önyargı kalmıyor,kızgınlık kalmıyor,bilgi bunların hepsini ortadan kaldırıyor.Bilginin olduğu yerde nefret,önyargı,kızgınlık barınamaz.İnsanlara bir bakın nefret ettikleri konuda bilgisiz olduklarını göreceksiniz,insanlara bakın önyargılı ve nefret dolu oldukları insanları gerçekten tanımadıklarını göreceksiniz.Mesela bizim toplumun çoğunluğu matematikten nefret eder,matematikten bu kadar nefret eden olmasına karşılık matematik hakkında ‘gerçekten’ bilgisi olanların sayısını aklınızda bir oranlayın,bu nefretin ‘cehaletten’(bilgisizlikten) kaynaklandığını göreceksiniz.O zaman şöyle bakalım.Bir kişinin ne kadar fazla nefret ettiği,kızdığı,önyargılı olduğu olay,bilim,kişi,durum varsa kişi o oranda ‘Cahildir’.Kişi ne kadar kızgınlıktan,önyargıdan,nefretten uzaksa o kadar bilgilidir yani ‘Bilge’ dir.Nefreti,kızgınlığı,önyargıyı bırakın,öğrenmeye koşun,bu akıl size boşuna bahşedilmedi.. ©Kadim Astroloji Analisti Erdem

15 Ekim 2020 Perşembe

Karanlık
‘Heryer karanlık’ dedim..’Yanlışın var’ dedi bir bilge ve devam etti,’ Dünyada ki bütün karanlığı toplasak küçük bir mumun ışığına egemen olamaz!’.Başka bir bilge ‘Karanlığı lanetleme,sadece gözlerini aç ‘ dedi..’Her yer karanlık‘ dedim.. ‘Gecenin karanlığı,sabah doğan ışığı engelleyemez’ dedi bir bilge,başka bir bilge ‘Ay,Güneşin yanına yaklaşırken karanlığa gömülür ‘ dedi.’Heryer karanlık’ dedim, ‘Karanlık diye birşey yoktur,karanlık dediğimiz şey cehalettir,öğren!’ dedi bir bilge, ‘Sevginin olduğu yerde karanlık yoktur,sev!’ dedi başka bir bilge.’Her yer karanlık’ dedim, ‘ Kendi karanlığını bilmek, başkalarının karanlıklarını yok etmene yardımcı olur’ dedi bir bilge,’Yıldızları sadece karanlıkta görebilirsin’ dedi başka bir bilge.. ‘Heryer karanlık’ dedim,’Herşeyin içinde biraz karanlık vardır ışığın içinde bile’ dedi bir bilge,’Işığın kendini gösterebilmesi için karanlık lazım’ dedi başka bir bilge.. Gözlerimi açtım..Her yer aydınlıktı..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

11 Ekim 2020 Pazar

Özgür İrade

Çok yaşanılan bir durum ‘Madem kader diye bir şey var hani bizim özgür irademiz vardı?Zaten herşey önceden kader  olarak belirlenmiş o zaman bizim bir fonksiyonumuz kalmıyor bu hayatta ‘ diyor insanlar ..Ama durum böyle değil.Yüce Allah İsra suresi 13.ayette ‘Biz herkesin kaderini kendi çabasına bağladık’ diyor.Peki bu prensip  nasıl çalışıyor?Allah kişiye ilgileneceği konuyu ‘seçme’ şansı veriyor buradan sonra insan iradesi bitiyor ve Allah’ın iradesi devreye giriyor.Allah diyor ki kim şirke saparsa (seçerse),kim günaha saparsa (seçerse) bende bu seçtiklerini, ona şeytanı musallat ederek zihnine bunları güzel gösteririm  ve seçtiği konularda iyice ilerlemesini ve batmasını sağlarım.Öte yandan kim ilmi,güzel amelleri seçerse Allah diyor ki ‘ben de o kişiyi bu yolda ilerletirim ve daha fazla ilim yapmasını ve daha fazla güzel ameller işlemesini sağlarım.’.  (47/Muhammed 14) ‘Hiç Rabbine inanan kimse, kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve arzularına uyan kimseler gibi olur mu?’ Neml suresi 24. ayet ‘Âhirete inanmayanlara gelince, biz onların amellerini kendilerine güzel gösterdik; bu yüzden de onlar şaşkınlık içinde bocalayıp dururlar.’Nahl suresi 97 ayette ise ‘Erkek veya Kadından her kim inanmış olarak salih amel işlerse, onu dünyada tertemiz bir hayatla yaşatırız ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.".Yani insanın özgür iradesi tamamen ‘seçmek’ üzerine sonrasında ise tamamen Allah devreye giriyor.İlmi seçersen,inanmayı seçersen,iyi işler üretmeyi seçersen Allah bunları arttırıyor.İnanmamayı,dünya hayatını,parayı,zararlı alışkanlıkları ‘seçersen’ Allah bunları da arttırıyor.Yani insan özgür iradesinin aslında çok büyük bir ağırlığı var.İstediğin yolu seç Allah seni her şekilde o yolda ilerletecektir,işte ‘özgür iraden’ budur.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

9 Ekim 2020 Cuma

Emojiler

Konuşmayan,kendini ifade etmeyen bir insan ırkı isteniyor..Peki nasıl işleme konuluyor bu plan?Emojiler ile..Emojiler ile son 15 yıldır tanışmış durumdayız ve gittikçe her yerde daha fazla görüyoruz, herkes cümle kurmak yerine emojileri tercih eder oldu.Benim yazılarımın altına bile ‘emoji’ bombardımanı oluyor, insanlar düşüncelerini söyleme ‘hantallığına’ girdi,basit bir şeklin insan gibi üstün bir varlığın duygularını anlatabileceğini düşünüyorlar ..Bu hem insanın kendine yapmış olduğu bir haksızlık hemde gittikçe tehlikeli hale gelen bir davranış.Dünya sistemi bırakın insanın düşünmesini,konuşmasını bile istemiyor.Bu nedenle sosyal platformlar, uygulamalar her gün yüzlerce yeni ‘emoji’ katıyorlar portföylerine.Tabi haklılar ‘konuşmaya ne gerek var ‘,düşünmek,sorgulamak,kendini ifade etmek,konuşmak çok gereksiz eylemler ‘sistem’ için.Yüce Allahın Kuranın bir çok yerinde ‘siz hiç düşünüp akıl etmezmisiniz’ dediği insanı, düşündüğünü bile söyleyemeyecek kadar aciz hale getirmeye çalışıyorlar. Size tavsiyem emoji falan kullanmayın, ne düşünüyorsanız,onu yazın,söyleyin. İnsanlık onuru diye bir şey var,Yüce Allahın yeryüzüne elçi kıldığı insan nesli olarak düşüncelerinizi basit ve değersiz şekillerin içine sıkıştırmayın..Bugün sözlerinizi bir şeklin içine sıkıştırmak zorunda kalırsanız ya da bunu gönüllü yaparsanız,yarın dünya sistemi düşüncelerinize de el atar.Maalesef insanlık bu hale geliyor.Yüce Allahın sürekli bilim üretin,hayır işler üretin dediği insanlık şu an konuşmaktan bile yorulmuş durumda.Dünya Televizyonlarında ve internet platformlarında insanlardan emojilerin ard arda sıralandığı şekillerin yorumlanmasını ve ne anlatılmaya çalıştığını çözülmesi isteniyor,bunları yarışma-oyun olarak özendiriyorlar. Alttan alta insan neslini ‘konuşmamaya’ alıştırıyorlar..Bu oyunlara kanmayın, düşünüp,akıl edin ..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

8 Ekim 2020 Perşembe

Yaşam Sanatı

Üstad Konfüçyüs ‘Bizim iki yaşamımız vardır ve ikinci yaşamımız ancak ‘bir tane’ yaşamımız olduğunu anlayınca başlar’ demiş..Buna kendinin farkına varma denir..Yaşam doğal ve spontane değişimlerin toplamıdır,değişime direnme,bu sadece acı getirir.Üstad Lao Tzu ise ‘İyi bir gezgin sabit bir plana sahip değildir ve amacıda ‘varmak’ değildir ‘ demiş .Yaşam işte bu gezginin mantığıyla yaşanmalıdır,düzenli değişimler ve deneyimler kişinin kendini ‘farketmesi’ için gerekli olan öğelerdir.Ancak bugünkü ‘sen’ olmaktan vazgeçersen,gelecekteki ‘sene’ dönüşebilirsin..Ve bu yolda belli başlı prensiplerin olmalı.Eğer hayat yolunda kendine inanırsan başkalarını ikna etmek zorunda kalmazsın.Eğer kendinden mutluysan,başkalarının onayını,takdirini alma ihtiyacı hissetmezsin.Eğer sen kendini olduğun gibi kabul edersen bütün dünya da seni olduğun gibi kabul eder.Başkalarının senin hakkında ne düşündüğünü hiçbir zaman önemseme,eğer bunu önemsersen hayat boyu başkalarına mahkum olursun.Sahip olduğun herşeyden mutluluk duy,az-çok neyin varsa bunlardan zevk al,hiçbirşeye ihtiyacın olmadığını anlayınca ‘tüm dünya’ sana ait olur.Hiçbir zaman hayat yolunda acele etme,doğaya bak ne kadar yavaş ilerliyor ama tüm görevlerini eksiksiz şekilde tamamlıyor.Hayatına ektiğin ‘tohumları’ nasıl suladığına çok dikkat et,eğer bu ‘tohumları’ korku ve endişe ile sularsan,çıkan meyveler hayat enerjini yok eder,eğer bu tohumları umut ve iyimserlikle sularsan çıkan meyveler hayatına başarı getirir.Her zaman başkalarından bir beklentin olmadan hareket et,bu seni hayal kırıklığından kurtarır.Bilgiye ulaşmak için hayatına hergün birşeyler ekle.Bilgeliğe ulaşmak için hergün hayatından birşeyler çıkar ..Yaşamak bir sanattır..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

5 Ekim 2020 Pazartesi

Mutluluk

Herşey kişinin düşünce tarzına bağlı.. Mutsuz bir insan herhangi bir olaydan dolayı neden ‘mutsuzdur’ ?Çünkü kendini ‘mutsuz’ olmaya ikna etmiştir..Tek kontrol mekanizması kişinin zihni olduğuna göre kişi mutsuz olmayı onaylamazsa bir olay onu üzebilir mi?O zaman herşey düşünce tarzını değiştirmekle alakalı..Mutlu olmanın temel kurallarından biri kontrolümüz dahilindeki şeylere önem vermektir ne kadar kontrolümüz dışındaki kişilere, durumlara,olaylara önem verirsek sonuçlarını biz belirleyemeyeceğimiz için bir o kadar mutsuz oluruz.Unutmayın ‘mutsuzluk’ mutluluk için çabalamamanın tanımıdır.Kişi geçmişte yada gelecekte yaşamamalı bunlar sadece zihnini yorar.Kişi her daim zihnini kontrol altında tutmalı,çünkü zihin çok iyi bir hizmetkar olmakla birlikte,zihin kişinin iradesinin kontrolünü ele aldığında çok tehlikeli bir patrondur.Zihnimizi her daim sakin tutmak hayati önem arzeder. Bunun için meditasyon çok güzel bir yöntemdir.Bir gün öğrencilerinden biri doğunun büyük üstadı Buddha’ya sormuş ‘Hocam meditasyon size ne kazandırdı? ‘..Buddha öğrencisini şöyle cevaplamış ‘ Hiçbir şey kazandırmadı ! Ama sana meditasyonun bana neler kaybettirdiğini söyleyebilirim,Kızgınlık,Endişe, Depresyon,Özgüven eksikliği,Yaşlılık korkusu ve Ölüm korkusu..Bunları meditasyon sayesinde kaybettim..’’.Popüler kültürde hem meditasyon hemde yogayla çok güçlü bir dalga geçilme durumu var,bu insanların iyiliğine mi yoksa kötülüğüne mi yapılıyor, bunları izleyen insanlar akıl süzgeçlerinden geçirmeliler bu durumu... Yüce Allahın Kuranın bir çok yerinde dediği gibi ‘Siz hiç aklınıza danışmazmısınız?’ ya da Televizyonda,İnternette,Dijital platformlarda gördüğünüz birileri tarafından mı yönlendirilirsiniz?..Bir güruhta bu konuları anlamadığı için kötüleme yoluna gidiyor.Tabi 'anlamak' bir sanattır ama herkes de ‘sanatkar’ değil ..

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

Bilgi Akışı

Güneş,Vedik Astroloji de bilginin temsilcisi olduğuna göre Vedik Astrolojiye göre hangi burcun doğal olarak öğrenmeye yatkın ve bilgili olduğunu aynı zamanda hangi burcun doğal olarak bilgiye,öğrenmeye karşı handikaplı olduğunu görebiliriz.Güneşin,düşmanı Satürn,Venüs ve Rahu'dur.Demek ki Vedik Astrolojiye Güneşi bu gezegenlerin yönettiği burçlarda konumlanmış kişiler doğal olarak öğrenme zorluğu ve bilgiye ulaşma zorluğu yaşayacaklardır.Bu burçlar Boğa,Terazi (Venüs),Oğlak (Satürn),Kova - (Satürn,Rahu) burçlarıdır.Vedik Astrolojiye göre Güneşi buralarda konumlanmış kişiler birşeyler öğrenmek için ve bilgiye ulaşmak için diğer burçlara göre 2 kat çaba harcamak zorundadırlar, çünkü bilginin temsilcisi Güneş bu burçlarda rahat etmemektedir.Güneş kendi ve dostalarının(Jüpiter,Ay,Mars,Merkür) burçlarında rahat eder.Buna göre Güneş İkizler ve Başak (Merkür),Yay-Balık(Jüpiter), Yengeç(Ay),Koç ve Akrep (Mars) Aslan(Güneş) bu burçlarda rahat edecek ve Vedik Astrolojiye göre Güneşi bu burçlarda konumlanmış kişilerin öğrenmesi ve bilgiye ulaşması ise daha kolay olacaktır.

.
.
© Kadim Astroloji Analisti Erdem  


4 Ekim 2020 Pazar

Çağımızın Hastalığı

Çağımızın hastalığı ‘Ego’ .. Kişinin egosunun yüksek olması o kişide ‘aşağılık kompleksi’ olduğunu gösterir.Bu ne demek?Kişi kendi içinde kendini ne kadar ‘değersiz’ hissediyorsa,dışarıya da o kadar ‘ben değerliyim,ben çok üstünüm’ mesajı vermeye çalışır..Çünkü kişi kendini içten içe eksik hissetmektedir ve değerli olduğunu anlamak üzere sürekli dışarıya yönelir..Kişi içinde ne kadar değersiz hissediyorsa o kadar egoistleşir,dışarıya sürekli kendini överki olumlu bir karşılık alıp içindeki ‘değersizlik’ hissini giderebilsin diye.Kişi sürekli ‘ben yaptım’,’ben başardım’,’ben çok değerliyim’ demektedir ama ‘değersizlik’ hissini gidermesi için bu yol yanlıştır..Bu durum en büyük günahlardan biri olan ‘kibire’ götürür kişiyi.Kendinden emin insan herhangi bir başarısı için yada yaptığı iyi birşey için olumlu bir söz duymak istemez,böyle anlardan imtinayla kaçınır.Bu insan yaptığı güzel bir şey için paye beklemez,alçakgönüllüdür.Alçakgönüllülük egonun aksine gerçek ‘asalettir’.Doğaya bakın hiç böyle bir durum var mı.Toprak ne ekerseniz karşılıksız veriyor,bütün insanlığı besliyor,herkese yaşam sağlıyor,bunu hep karşılıksız yapıyor ve hiçbir zaman bir şey istemiyor.Toprağın şöyle dediğini düşünsenize ‘Hepinizi besliyorum,hepiniz bana saygı duyacaksınız,ne kadar da bereketliyim,ne kadar özelim,ne kadar güzel şeyler veriyorum vb’ ..Çok itici değil mi..Ama günümüz insanı bunu ne kadar çok yapar oldu..Güneş karşılıksız veriyor,ekinleri büyütüyor,insan için gerekli vitaminleri sağlıyor,önümüzü görmemizi sağlıyor ve karşılıksız,kendini övmeden,övgü istemeden yapıyor bunu..Su,vücuduna hayat veriyor,başlıca yaşam kaynağımız ama övgü istemiyor,karşılık beklemiyor..Peki insanlar neden sürekli kendilerini övüp,karşıdan övgü bekleyip değerli olduklarını düşünüyorlar?İnsanlar karşılıksız veren Yüce Allahın yarattığı doğada ‘vermeden’ sadece tüketiyorlar birde kendilerini övüyorlar ..Asil insan,Allah yolunda insan herhangi birşey için karşılık beklemez,övgü istemez,kendini övmekten önemle kaçınır..Özellikle popüler kültür bu ‘değersizlik’ hastalığı olan egoizmi çok fazla destekliyor dikkat edin.. 

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

2 Ekim 2020 Cuma

Acı

Millattan önce 4. Yüzyılda yaşamış olan Büyük Çinli Filozof  Zhuangzi nasıl İlahi bilgiye,İlahi kutsanmaya ulaşabileceğini soran öğrencisine önlerindeki evi göstererek şöyle demiş ‘Evin penceresine bak,aslında bu pencere  sadece duvardaki kocaman bir boşluktan ibaret ama bu pencereden dolayı evin içi ışık dolu ve aydınlık.İşte aynı bu ev gibi insanın zihni,algıları rahatlayıp tamamen boşalınca İlahi ışık içine girer ve insanı aydınlatır’..Mevlana demişki ‘Yara ışığın senin içine sızdığı yerdir ‘..Japonlar ise kırılan eşyalarını tamir ederken kopan veya kırılan parçanın yerini altınla doldururlarmış.İnanışa göre bir eşya ya da insan hasara uğramışsa,acı çekmişse o bundan sonra bir hatıraya sahiptir,ders almıştır ve artık olduğundan çok daha değerlidir.Ünlü Filozof Aristotales ‘ Acı olmadan öğrenme olmaz’ der..Gerek Allah’a ulaşma yolunda,gerek öğrenme sürecinde,gerekse de hayata farkındalık geliştirme sürecinde ruhsal acı kaçınılmazdır. Yaşadığınız zorlu olaylardan,hayal kırıklıklarından,derin ruhsal acılardan nefret etmeyin,bunlar sonucunda kaderinize küsmeyin.Bu ‘acılar’ gerçek öğretmendir.Ne demiş Büyük Üstad Mevlana ‘’Sakın acında kaybolma. Bil ki çektiğin acı bir gün dermanın olacak.Her zorluğun sonunda doğan bir ışık vardır. Eğer ellerin kan revan içinde kaldıysa, güle ulaşmana çok az kalmış demektir’’.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

29 Eylül 2020 Salı

Müze

Çok fazla yurtdışına çıktım,dünya üzerinde 80 den fazla ülkede bulundum.Bu seyahatlerimden birinde Avusturyadayken,Viyana devlet müzesinde Müdire Hanımla konuşurken Viyanada ki tüm devlet müzelerini ne kadar bir sürede gezebileceğimi sordum,Müdire Hanım ise ‘1 ay’ dedi.Ben bu cevaba şaşırmıştım çünkü kabaca düşündüğümde ben bu müzeleri 3-4 günlük bir süreçte gezip bitirebileceğimi tasarlamıştım.Aslında Müdire Hanımın demek istediğini sonradan anladım bu müzeleri ‘hakkıyla’ ancak 1 ayda gezebilirsiniz diyordu yani eserlere gereken özeni göstererek.Benim kafamdaki planda ise her esere 3-5 dakika ayırıp hızlıca geçmek ve bütün müzeleri 3-4 gün içinde bitirmek vardı.Sonrasında ne kadar yanlış düşündüğümü anladım.Müzedeki bir eseri kavramak için 3-5 dakika ayırmak yetmez,bir eseri kavramak için onu derinlemesine incelemek lazım,altyapısını kavramak lazım,üstündeki her ayrıntıyı incelemek ve zamanın ruhunu kavramak lazım,kalbinizde yarattığı etkiyi anlamak için eserle vakit geçirmek lazım,bu bazen 20 dakika alır,bazen 50 dakika alır,bazen ise saatler alır..Kadın haklıydı yavaşlamalıydım yoksa müzeleri hızlı hızlı geçmek,eserleri hızlı hızlı incelemek,bunlar bana hiçbirşey katmayacaktı,ayrıca bu kadar kısa sürede eserleri anlayamayacaktım ve sadece bana zaman kaybı getirecekti.Yüzlerce eser görmüş ama hiçbirini anlayamamış olacaktım.Demem o ki..Hayatınızı yavaşlatın.Evren,dünya ve gördüğünüz herşey Yaratıcının eserlerini taşıyan muhteşem bir sanat müzesi.Hızlı hızlı yaşayayım,birşeyleri başarayım,ordan oraya yetişeyim derken eserlere göz ucuyla bakıp,anlamadan gidiyorsunuz.Paraya odaklı bu hızlı yaşamda her bir İlahi eser tüm ihtişamıyla gözlerinizin önünde dururken siz eserleri kavramak yerine bir sonraki materyalistik planınız için hazırlanıyorsunuz.Evrenin en iyi ‘müzesinin’ içindesiniz ama eserleri göremeyecek kadar körsünüz ..Hayatınızı yavaşlatın ki ‘müzenin’ içinde olduğunuzu anlayabilesiniz..Hayatınızı yavaşlatın ki İlahi eserler kalbinizi ve ruhunuzu mest etsin..

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

26 Eylül 2020 Cumartesi

Almak ve Vermek

Mutluluk,önce başkalarını mutlu etmekten geçer.Eğer birşeyi elde etmek istiyorsan önce ‘vermen’ gerekir.Başkalarının sahip olduklarına gıpta etmemelisin çünkü bu şekilde zihnin hiçbir zaman huzur bulmaz.Mutluluğun yolu ne olursa olsun ‘vermekten’ geçer.Çünkü verirsen beklentin yok demektir,verdikçe özgürleşirsin.Vedik Astroloji de Merkür ve Venüs ‘Rajas’ elementine sahip iki gezegendir.Bu gezegenlerin mottosu aç gözlülükle bütün dünya nimetlerine saldırmak ve onları elde etmektir.Rajas elementi ‘Satwa’ elementine düşmandır çünkü Satwa ruhsal denge taşır,iyilik,saflık enerjisidir,hiçbirşeyi elde etmek istemez aksine sürekli vermeyi simgeler.Satwa enerjisine mensup gezegenler  Güneş,Ay ve Jüpiterdir.Bu gezegenler sürekli verdikleri için safdırlar, iyicildirler.Güneş dünyayı sürekli ışığıyla besler ekinleri büyütür burda hayatın olmasını sağlar.Ay geceleri ışığıyla yol gösterir, insanların karanlıkta kalmamasını sağlar.Jüpiter ise haritada İlahi gücün simgesidir,sürekli kişiyi bilgiyle ve inançla besler.Bu gezegenler hiç bir zaman almazlar,her zaman verirler,bu nedenle İlahi sistemde Satwa yani iyilik,saflık enerjisini taşırlar.Yani Yüce Allah kurduğu sistemde ‘vermeyi’ almaya karşın üstün kılmıştır.

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

20 Eylül 2020 Pazar

Gerçek

Ünlü bir Çin atasözü vardır,’Kızgınken asla cevap verme,Mutluyken asla söz verme,Üzgünken asla karar alma’ der.Çünkü kızgınken vereceğin cevap çok acımasız olur ve normale döndüğünde bundan pişman olursun,mutluyken kolay söz verirsin ve yapamayacağın şeyler bile normal görünür onlarında sözünü verirsin,normale döndüğünde verdiğin sözün altında ezilirsin,üzgünken verdiğin karar karamsardır,aptalcadır,üzgünken iyi plan yapamazsın böyle bir zamanda karar verirsen normale döndüğünde bu kararın çok zararını görürsün.Farkındaysanız hep ‘normale döndüğünde’ diyorum,çünkü bu söylediğim anlar zihninizin,duygularınızın esiri olduğunuz anlardır,normal anlar ise ‘ruhunuzun’ devre de olduğu anlardır.Zihin sadece kişiyi kandırmaya yönelik hareket eder,dış dünyadan aldığınız tepkileri duyguya dönüştürerek sizi oyalar,duygudan duyguya sokar,bu durum sizin kendinizi ifade etmenize,akıllıca düşünmenize engel olur.Vedik Astroloji de zihni yöneten gezegen Ay’dır ve Ay 2 buçuk günde bir burç değiştirir,zihin 2 buçuk günde bir değişik konularla muhattap olur.Yani bu kadar değişken birşeyin size doğru karar aldırması imkansızdır.Esas olan Ruhtur.Ruhun rengi yoktur,uzun yada kısa değildir,görünmez yada ortadan kaybolmaz,saf yada kirli değildir,hiçbir zaman doğmadı,hiç bir zaman ölmez,her zaman sakindir,zihin gibi gelgitleri yoktur ve dış dünyayla ilişkisi yoktur.İki tip insan vardır zihniyle hareket eden ve ruhuyla hareket eden.Zihniyle hareket eden insan dış dünyada yaşadığı duygulara göre karar alır ve zihni tarafından kandırılır.Ruhuyla hareket eden insan ise karlarla kaplı dağ zirveleri kadar sakindir,zihninin dolayısıyla duygularının oyununa gelmez .. Peki bir insan nasıl Ruhuyla yaşar ? İbadet..Namaz .. Kişi ibadet ederken dış dünyadan soyutlanır dolayısıyla artık onu manipule edecek bir duygu yoktur ortada,zihni devre dışı kalır.Sadece Allah ile bir arada kalır.Kişi dua ettikten,namaz kıldıktan,meditasyon yaptıktan sonra artık zihnine geçit vermez.Zihin susunca ruh konuşmaya başlar.Bu noktadan sonra kişi hayatına dair çok başarılı kararlar alır ve zihnin esaretinden dolayısıyla duygu buhranlarının getirdiği savrulmalardan kurtulur..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

9 Eylül 2020 Çarşamba

Gökyüzü

Bildiğiniz gibi Ankara’da yaşıyorum ve şehre döndüğümde kafamı her gökyüzüne kaldırdığımda üzülüyorum.Çünkü kuvvetli ışık yoğunluğundan dolayı bir kaç istisna dışında gökyüzünde yıldızlar görünmüyor.Ne zaman küçük bir tatil beldesine gitsem plajda o muhteşem gökyüzünü ve yıldızları,samanyolunu izleyebiliyorum.Işık yoğunluğu olmayan doğanın herhangi bir yerinde muhteşem yıldızlarla başbaşa kalabilir ve doya doya her takımyıldızı seyredebilirsiniz.12 Burcun genel yöneticisi Güneş iken,gece çıkan 27 takımyıldızın (Nakşatranın) genel yöneticisi Ay’dır.Yani burçlar bizi ruh (Güneş) bazında etkilerken,gökteki takımyıldızlar ise bizim zihin(Ay) bakımından etkilerler.Yani gündüzün efendisi Güneş,gecenin efendisi ise Ay’dır.Şimdi benim şehirde Ay’ın yöneticiliğini yaptığı Nakşatraları (Takımyıldızları) görememem ne demek?Bunun anlamı şehirde yaşayan insanların zihinlerinin(Ay-Takımyıldızlar) bulanık olması demek,çünkü kişi havaya başını kaldırdığında zihninin içine işlenmiş takımyıldızları göremiyor şehirde,bu bir nevi kişinin zihninin kontrolünü kaybetmesi ve zihninin kaosa girmesi demek.Oysa doğa da öyle mi?Doğada yani ışık bombardımanı olmayan yerlerde gökyüzündeki takımyıldızlar(Ay tarafından yönetilen zihnin kısımları) gayet berrak şekilde görünüyor,bu aynı şekilde kişinin zihnininde berrak şekilde çalışmasını sağlıyor.Prensip ‘gökte ne varsa yerde de o vardır’ şeklinde çalışır.Gökteki yıldızlar sana berrak ve görünür değilse yerde zihninin berrak çalışmasını nasıl bekliyorsun?Şehir yaşamında kişinin zihninin depresifleşmesi ve kaosa girmesi bu yüzdendir.Aslında dünya güzel bir yer.Şehirdeki yapay ışıklardan kaçınca gökyüzündeki İlahi ışıklarla buluşuyorsunuz...

© Kadim Astroloji Analisti Erdem