29 Ekim 2020 Perşembe

Yörünge
Gezegenlerin dünyadan görülebilen yörüngeleri bu şekildedir.Yani gezegenler gökyüzünde bu şekilleri çizerek seyahat ederler ve döngülerini tamamlarlar.Geometri ve Matematik İlahi İlimlerdir,çünkü Allah’ın eserlerine baktığınızda hepsinin sizinle geometri ve matematik üzerinden konuştuğunu görürsünüz.Gezegenlerde b
u dil üzerinden Yüce Allah’ın iradesini gösterirler. ——Araf -54- ‘Şüphesiz Rabbiniz ALLÂH, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümrân oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter, güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan ALLÂH ne yücedir.’ —— ‘Nahl -12- Geceyi, gündüzü, güneş’i ve ay’ı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir.Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır’—— Haç suresi 22. Ayet ‘Görmez misin göklerde ve yeryüzünde bulunanlar; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu hep O’na secde etmektedir! Niceleri de azabı hak etmiştir. Allah’ın hakir kıldığı kimseyi onurlandırabilecek birisi yoktur. Kuşkusuz Allah dilediğini yapar.’ . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

26 Ekim 2020 Pazartesi

Neyi Kaybetmek İstiyorsun?
Kader ve Özgür İrade kişinin hayatında eşit derecede güçlüdürler.Ama ben özgür iradeye daha fazla önem veriyorum çünkü kişinin ‘kaderini’ belirleyen kendi özgür iradesidir.Bir kişi içinde nefret ve kıskançlıkla doğmuş olabilir eğer kişi bu duygularına esir olursa,bu duygularını desteklerse, nefret ve kıskançlık değişim geçirecek şiddet ve suça dönüşecektir, sadakat ve inanç ise kaybolacaktır.Bir kişi gördüğü ve duyduğu herşeye tutkuyla bağlanan biri olarak doğmuş olabilir ama eğer bu duygularının esiri olur bu duygularını desteklerse,bunlar ahlaksızlığa (arzuladığımız herşeye sahip olamayız) ve kendini kısıtlamamaya dönüşür,bu durum kişideki akl-ı selimin yok olmasına neden olacaktır.Desteklediğiniz her kötü alışkanlığınız,her kötü huyunuz,sizde ki bir iyi özelliğin yok olması demektir.Hırsı desteklersen,anlayışını kaybedersin. Sadakatsizliği desteklersen,asaletini kaybedersin.Nefreti desteklersen, merhametini kaybedersin.Parayı desteklersen,manevi değerlerini kaybedersin.Somutu desteklersen, görünmeyeni kaybedersin.Özgür irade işte bu nedenle önemli?Neyi kaybetmek istiyorsun? İmanını desteklersen,inançsızlığı kaybedersin.İyiliği desteklersen,kötülüğü kaybedersin.Allah yolunu desteklersen, şeytanı ve şeytanlaşmış insanları hayatında yok edersin.Kendine sor!Neyi kaybetmek istiyorsun? . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

25 Ekim 2020 Pazar

Dama,Dana,Daya
Hindistan alt kıtasında(Bangladesh-Pakistan, Hindistan) ulu Himalayalarla çevrilmiş bölge de önemli bir yaşam felsefesi yaşar. Dama (Kendini Kısıtlama) , Dana ( Verme) ,Daya (Merhamet ve Affedicilik) yani Dama,Dana,Daya felsefesi.Prensibin ilk ayağı Dama (Kendini Kısıtlama), başkalarının kişiye yarattığı maddi veya manevi acıların kişi tarafından görmezden gelinmesi,kişinin bu insanlara küsmemesi ve onlara intikamcı olmamasıdır.Kişi Dama’yı deneyimleyerek,ruhunu dizginlemektedir ve terbiye etmektedir.En büyük günahlardan olan kızgınlık ve intikam duygularını kendinden uzaklaştırmaktadır.Prensibin ikinci ayağı olan Dana (Verme) kişinin çok kısıtlı bir geliri olsa bile hergün yani gündelik olarak dış dünyaya,insanlara kendinden birşey (para,ilgi,bilgi,fiziksel yardım) vermesi eylemidir.Dana vererek başkalarının ‘zorluklarını’ ortadan kaldırmak demektir,bu sayede kişi ‘ruhun’ yalnız olmadığını ve bütün ruhların ‘Tek’ bir kaynaktan geldiğini ve aslında kendinin hiçbirşeye sahip olmadığını anlar.Dana kişiyi en büyük günahlardan olan açgözlülük ve hırstan kurtarır.Prensibin son ayağı Daya (Merhamet ve Affedicilik) kişinin başkalarına,kendine nasıl davranıyorsa öyle davranmasını benimser,bu başkaları kişiyi kıskanan,düşmanlık yapan ona karşı kötü duygular besleyen insanlar olsalar bile.Kalbinde merhamet ve affedicilik olmayan kimse İlahi enerjilerden uzaklaşır,zira cezalandırma,nefret gibi duygular insanın kalbini kirletir.Yaratıcı tarafından yaratılan herşeye merhamet duymak,yaratılanın asli görevidir. Şimdi bunlar size neyi hatırlattı? Ne kadar da Kutsal kitabımız Kuran da öğütlenenlere benziyor değil mi? Yüce Allah Kuranda,Kuranın bir çok kavme tebliğ edildiğini söylüyor.Nahl suresi 16. Ayet ‘Andolsun ki, biz her ümmete, “Allah'a kulluk edin, azdırıp saptıran şeytani şer güçlerden uzaklaşın!” diye, bir peygamber gönderdik. O geçmiş toplumların içerisinden bir kısmını, Allah hidayetiyle doğru yola yöneltti, bir kısmı da sapıklığı hak edenlerden oldu. O halde şimdi yeryüzünü gezip dolaşın, hakkı yalanlayanların sonuçları ne olmuş, görün bakın.’’Yani kadim Asya da Kuranın kırıntılarının kalması bile büyük bir bilgelik oluşturmuş. . . © Kadim Astroloji Analisti Erdem

24 Ekim 2020 Cumartesi

İki Kuş
Size bir hikaye anlatmak istiyorum.. Belki yaşanmış, belki yaşanmamış, belki de 50.000 yıldır kendini tekrar eden bir hikaye bu.. Çok eski zamanlarda devasa büyüklükte bir ağacın üzerinde isimleri Adem ile Alem olan iki kuş yaşıyormuş. Bu ağaç o kadar ulu, o kadar büyükmüş ki Dünya’daki en büyük dağ bile onun yanında küçük kalıyormuş. Adem isimli kuş en alttaki dalda konaklıyormuş, Alem isimli kuş ise en tepedeki dalda konaklıyormuş. Adem, eğlenceyi, yemeyi, içmeyi diğer kuşlarla vakit geçirmeyi çok seven bir kuşmuş. Hayatı her zaman çok eğlenceli geçiyormuş Adem’in.. Tabii arada en üst dala bakıyormuş, ağacın en üst kısmında yaşayan Alem’i gözetliyormuş. Ağacın en üst katında tüneyen Alem’in yüzünde her zaman ‘musmutlu’ sakin, huşu dolu bir ifade varmış.. Alem, çok yemek yemez, gülmez, eğlenmez ve tüm günü etrafı huşu içinde seyrederek geçirirmiş. Adem, ağacın üst katında tünemiş Alem’i gözetlediği zamanlarda ‘’Şuna bak ne kadar da zavallı, çeşit çeşit ekinlerden yemiyor, eğlenmiyor, diğer kuşlarla kıkırdamıyor, sadece bakıyor!’’ deyip sonra içinden ‘’Bu aptal tüm gün sıkılmıyor mu etrafı izlerken, birde ne kadar sakin görünüyor şuna bak’’ diye hayıflanıyormuş. Günler geçiyor Alem sakinliğinden ve önündeki muhteşem manzarayı seyretmekten vazgeçmiyor, Adem ise her gün farklı tarlalara girip çeşit çeşit tahıllarla kendine ziyafet çekiyor, tüm gün arkadaşlarıyla kıkırdıyor, çeşit çeşit meyveleri yuvasına yığıp sularını kana kana içiyormuş. Birgün Adem ‘’Hayat bundan daha güzel olamaz, yaşıyorum bu hayatı’’ demiş kendi kendine, gözlerini en üstteki dalda tünemiş Alem’e dikerek ‘’Hey sen aptal! Biraz gez, ye, iç de hayatını yaşa! Ne buluyorsun o aptal manzarada!’‘ demiş.. Buna karşılık Alem, Adem’e dönerek sadece içten bir şekilde gülümsemiş, bu da Adem’i daha fazla sinirlendirmiş ‘’Bu aptalla uğraşmayacağım, dua etsin yüksekte, o kadar yükseğe uçabilsem, haddini bildireceğim onun’’ demiş kendi kendine.. Yinede kendisinin o kadar yükseğe uçamamasına aldırış etmiyormuş. Günler böylece geçmiş, öyle bir zaman gelmiş ki Adem artık tahıllardan zevk almamaya başlamış, çünkü hepsini defalarca yemiş, gezilecek görülecek her yeri de görmüş artık gittiği yerler ona heyecan vermiyormuş.. Adem’in denemediği meyve suyu kalmamış her zaman kana kana içtiği meyve suları artık onun için bir şey ifade etmiyormuş.. Arkadaşlarıda moralini düzeltemiyordu artık, ne yapmayı düşünse ona sıkıcı geliyor birşey ifade etmiyordu. Adeta sıkıntıdan patlıyordu, yapabileceği hiç birşey kalmamıştı, hiçbir şey onu tatmin etmiyordu. Yine zevksiz, tatminden yoksun, sıkıntı dolu günler birbirini kovalarken, Alem geldi aklına, nasıl böyle sıkılmadan manzarayı izleyebiliyordu? Zevk te alıyor gibi görünüyordu, belki bu kuş birşeyler biliyordu, evet evet olabilirdi.. Uzunca bir düşünce periyodundan sonra Alem’in neden sıkılmadığını sormak için, onun yanına uçup ona bunu sormaya karar verdi. Ama Adem hiçbir zaman o kadar yükseğe uçmamıştı ki. Adem düşündü.. İlk olarak yukarı doğru uçarken kuvvetli rüzgara dayanmak için kanatlarını disiplinli olarak çırpması gerekiyordu, midesi çok dolu olmamalıydı, çünkü bu onu aşağıya çekerdi.. Kendine inancı olmalıydı, yarı yolda korkarsa hata yapıp ağacın dallarına çarpıp zarar görebilirdi, ’ağacın’ gidiş yolarını öğrenmeliydi çünkü bu çok ‘büyük’ bir ağaçtı.. Adem kafasında hesaplar yaparken, günler günleri kovalıyordu, Adem, Alem’in huşu içinde manzarayı izleyip gülümsemesini izlerken, kendisi sıkıntıdan patlıyor ama yukarıya uçmak için gereken herşeyi de tatbik ediyordu. Az yiyordu, az konuşuyordu, ’ağacın ilmini’ yani ağacın yukarı çıkış yollarını aklına kazıyordu ve en önemlisi yukarı doğru uçabileceğine inanıyordu.. Bir süre daha böyle ezgersizlerle, denemelerle geçti ve sonunda o büyük gün gelmişti.. Uzun zamandır eğlenceye dalmamış, az bir tahılla doymuş ve çok az konuşmuştu, ağacın ilmini/ ağacın yollarını ise çok iyi öğrenmişti. Adem tüm bu pratiklerin ardından aslında ‘çok da sıkılmadığını’ farketti hatta içindeki büyük sıkıntı ortadan kalkmıştı ama yine de bu kadar çalışmadan sonra Alem’in yanına uçma hedefini gerçekleştirmek istiyordu. Ve bütün cesaretini topladı.. Çırptı kanatlarını göğe doğru! Başlarda korkusundan dolayı gözlerini sımsıkı kapıyordu ama kanatları disiplin kazanmış, hırçın rüzgara karşı çok iyi direniyordu, ağacın her bilgisini öğrenmişti ve nerelerden geçmesi gerektiğini iyi biliyordu. Kanatlarını çırptıkça özgüveni yerine geldi, karnı ise boş olduğu için onu aşağıya çekmiyordu, çırptıkça çırptı kanatlarını yukarı doğru.. Bir süre sonra ulaşmıştı.. Adem ne kadar uçtuğunu bilmiyordu ama Alem’in bulunduğu ağacın tepesindeki dala ulaşması tam olarak 50.000 yıl almıştı.. Nedense bu sırada yazarın aklına Meariç 4. Ayet geldi.. Devam edelim.. İşte ağacın en tepesine ulaşmıştı Adem.. Başardığı için içinde derin bir mutluluk vardı, işte bir süre önce hayatın anlamını kaybetmişken şimdi derin bir mutluluk yaşıyordu ama bu mutluluk daha önce hiç tatmadığı kadar tatmin edici ve bir o kadar da sükunet taşıyordu.. ’Evet’ dedi içinden şimdi ‘‘O’na her ne şartta olursa olsun mutlu olmasının sırrını sorabileceğim!’’.. Dala kondu ve etrafına bakındı.. Alem orda değildi.. Bir yanlışlık olmalı diye düşündü sonra dalı ve etrafını tekrar araştırdı, evet bu o kuşun sürekli konakladığı en üst daldı, ama nereye gitmişti?? Adem, Alem’in yıllardır bir kere bile o daldan ayrılmadığına şahit olmuştu, gece-gündüz, yaz-kış her zaman orada oturup manzarayı izler ve huşuyla gülümserdi.. Ve şimdi nereye kaybolmuştu?? İçinden düşünceli bir şekilde ‘‘Herhalde bir yere kadar gitti, bu da bana denk geldi’‘ dedi. Sorun değildi zaten mükemmel hissediyordu ağacın en üst katına kadar kendi çabasıyla uçmayı başarmıştı, bundan güzel ne olabilirdi! ‘’Onu dönene kadar bekleyeceğim’’ dedi kendi kendine ve dala tünedi. ’O’nu’ beklerken birşeyin farkına vardı manzara inanılmaz güzeldi, büyük dağlara, yemyeşil ovalara, engin denizlere ‘yukarıdan’ bakıyordu artık.. Yüzünde bir gülümseme ve huşuyla manzarayı izlemeye başladı.. İnanılmaz bir hazdı bu, içini derin bir sakinlik kaplamıştı manzaraya bakarken.. Saatlerdir birşey yememiş olmasına rağmen açlık hissetmiyordu, çevresinde insan da yoktu ama bu eksikliği hissetmiyordu bile.. Her yer sessizdi ama bu ruhuna derin bir huşu veriyordu, sanki bu ağaçla ‘bir olmuş’ gibiydi.. Beklerken saatler geçti ve Alem geri dönmemişti hala ama kararlıydı bekleyecekti onu. Bir süre sonra etrafından uçan bir Akdoğan dikkatini dağıttı.. Bu Akdoğan her zaman bu yönde uçan Akdoğandı, tanıyordu onu, hemen Alem’i ona sormaya karar verdi, her zaman oradan uçtuğu için görmüş olabilirdi Alem’i.. Adem, Akdoğan’a şöyle dedi ‘’Selam Aksungur! Burada, bu dalda her zaman tünemiş olan kuş burada yok, onu gördün mü? Adı Alem’dir.. Hiç buradan ayrılmazdı’’ dedi Adem.. Akdoğan sakin bir ifadeyle ‘‘Bu ağaçta yıllardır sadece sen yaşıyorsun, burada yaşayan başka bir kuş bilmiyorum’‘ dedi. Adem şok olmuş bir ifadeyle ‘’Böyle bir şey mümkün değil ben her zaman en alt dalda idim o ise en üst daldaydı, hatırlamıyormusun’’ diye sordu. Akdoğan ‘’Maalesef, çok uzun zamandır bu ağaçta senden başka yaşayan birini tanımıyorum’‘ dedi.. Bu kendinden emin cevapla sarsılan Adem, şimdi bu ulu ağacın tepesindeki dalda otururken Akdoğan’ın söyledikleriyle şok olmuştu.. Akdoğan’a dönerek ’’Ama görüyordum’’ dedi, ‘‘Onun herşeyden sıyrılmış tavrını benimsemesemde görüyordum! Hergün bu ağacın tepesinde oturuyordu ve sevmesemde bana gülümsüyordu!’’… ‘’O Alem, ben ise Adem’im hatırlamaya çalış lütfen’’ dedi çaresizlikle.. Akdoğan gayet kendinden emin bir şekilde bunun böyle olmadığını söyleyip yoluna devam ederken, Adem, Akdoğan’ın arkasından son bir çaresizlikle ‘’Hayır böyle olamaz! O buradaydı ve ben hayatımın her saniyesi onu gördüm!’’diye bağırdı Akdoğan’a.. Bunun üzerine yoluna devam etmekte olan Akdoğan, durakladı ve sağ yanına döndü ve kafasını şimdi ağacın en tepesinde tünemiş olan Adem’e çevirdi ve huşu içinde bir gülümsemeyle ‘’Hala anlamadın mı? Alem, Sensin! Hoşgeldin’’ dedi.. Bu gerçeği duyan Adem, aslında ‘Alem’in kulaklarında şu ayetler yankılandı ve Alem(Adem) vecde geldi.. İsra 13 ‘’Biz her insanın kuşunu boynuna bağladık. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız.’’ ve Neml 16 ‘’ Süleyman Dâvûd’a mirasçı oldu. Şöyle dedi:Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her güzel şeyden bir nasip verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur.” ©Kadim Astroloji Analisti - Erdem Çalışkan

23 Ekim 2020 Cuma

Evren ve İnsan
İnsan evrenin küçük bir modelidir.İnsanın en küçük yapı taşı olan atomun şeması aynı güneş sistemimize benzer,ortada bir çekirdek(Güneş) ve etrafında protonlar(gezegenler).Güneş sistemimiz de ki her bir gezegen bedeninize ve ruhunuza nüfuz etmiştir,doğumunuzdan itibaren herhangi bir gezegeninizin hareketi hemen beyninizde ve bedeninizde titreşim halinde vuku bulur.Hatta her burç vücudunuzun bir kısmından sorumludur.Koç başınızı kontrol eder,Boğa kulaklar, boyun,boğaz,İkizler omuz ve sinir sistemi,kollar,eller,Yengeç akciğer,göğüs,kalp,Aslan mide(Solar Plexus),Başak kalın ve ince bağırsak,Terazi böbrekler ve cinsel organların dış kısmı,Akrep cinsel organların iç kısmı ve anüs,Yay kalçalar ve bacakların üst kısmı ,Oğlak dizler,Kova bacakların alt kısmı ve Bilekler,Son olarak Balık ise kişinin ayaklarını kontrol eder.Evren makrokozmossa insanda mikrokozmozdur, yani gökyüzünde bir gezegenin size yaptığı etkiden bağımsız olmanız imkansızdır,zira siz gökyüzünün yer yüzünde ki bir minyatürüsünüz. © Kadim Astroloji Analisti Erdem

19 Ekim 2020 Pazartesi

Vastu Shastra
Vedik Astroloji haritanızın içinde yaşıyorsunuz.Yaşadığınız bu haritaya ‘Ev’ deniyor.Yaşam alanınız yani yaşadığınız ev astrolojik haritanızdan bağımsız olabilir mi ?Hayatta yaşadığınız herşeyin Vedik Astroloji haritanızla bağlantısı olduğu gibi,yaşadığınız evin de haritanızla bağlantılı olması çok normal.Örneğin evinizin giriş kapısı ve antre haritada ki Yükseleninizi gösterir.Bir haritada Yükselen burç kişinin beyninden,zekasından ve sağlığından sorumludur,evinizin giriş kapısını ve antreyi her daim temiz ve düzenli tutmalısınız ki sağlığınız iyi olsun,buranın güzel görünmesini sağlayın ki sizde dışardan (Yükselen) insanlara güzel görünesiniz.Evliliği ve cinsellik konularını Venüs yönetir.Sizin evinizde 7.ve 12. Evler(Venüsün evleri) ise ‘yatak odanızdır’.İyi bir cinsel hayat,uyumlu bir ilişki için yatak odanız her daim ve düzenli olmalıdır,ayrıca Venüsün rengi ‘pembedir’,yatak odanızda pembe tonları kullanırsanız 7. Ve 12. Evleriniz iyi çalışacağı için hem cinsel hayatınız hemde partnerinizle uyumunuz iyi olur.Yatak odasında özellike sarı ve tonları,beyaz ve tonlarından kaçının çünkü bunlar cinselliğinizi kontrol eden Venüsün düşmanları olan Güneş ve Ay’ın rengidir,bu eşinizle uyumunuzu bozar.Mutfağınız haritanızda Ay’ın kontrolündedir(2.ev beslenme Ay -Boğada yücelir,4. Ev mutfak Ay-Yengeç).Kişinin mutfağının(Ay-zihin) düzensiz ve temiz olmaması kişinin ruh halininde bozuk olmasına neden olur.Demek ki mutfağınızda Ay’ın tonları olan beyazı ve onun dostu olan Güneşin sarı ve sarı tonlarını kullanmanız beslenme düzeninize iyi gelir.Ay’ın düşmanı olan Satürn(Siyah-Koyu Mavi) ve Venüsün(Pembe) renkleri ise mutfakta kullanılmamalı,kullanıldığı takdirde kişi evdeyken zihni (Ay) gerilir ve beslenme düzeni (Ay) bozulur.Koridorlar,vücudunuzdaki sinirler ve damarlardır (Merkür tarafından yönetilir-Merkürün rengi ise yeşil),buralara fazla eşya yığmayın,ferah bırakın,bu durum kan akışınızı kötü etkiler aynı zamanda düşünce hızınızı düşürür.Bu ilimin adı Vastu Shastradır(Mimarinin Bilimi),bu ilme göre evinizi nasıl dekore etmeniz gerektiği konusunda sayfalarca yazabilirim.Bunlar sadece burada verebileceğim faydalı bir kaç öneri.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

16 Ekim 2020 Cuma

Cehalet = Nefret
Nefret,kızgınlık,önyargı eşittir bilgisizlik.İnsan bir konudan,bir insandan yada herhangi birşeyden neden nefret eder yada neden bunlara kızar yada neden önyargılı olur?Bütün bunlara sebep olan şey ‘bilgisizliktir’.Örneklerle gidelim.Diyelim ki biri her zaman kullandığınız park yerine arabasını park etmiş sizde buna çok kızdınız nasıl yapar dediniz,kişi döndü ve size gelip dediki ‘kardeşim ağır yaralandı,onu hastaneye götürmek için geldiğimde acil olarak buraya koymak zorunda kaldım arabamı’,ne oldu ? ‘Öğrenince’ siniriniz geçti değil mi,bilgi geldi sinir gitti.Trafikte biri size hatalı olarak çarptı,kızgınlıktan deliye döndünüz ama arabanıza çarpan kişi çok sevdiğiniz bir yakınınızdı,karşıdaki kişiyle tartışmaya girecekken onu tanıdığınızı(Bildiğinizi) farkedince kavga etmekten vazgeçtiniz,bilgi geldi önyargı gitti.Bir kişiden,bir milletten ancak nasıl nefret edersiniz?Onu tanımıyorsanız,onlar hakkında ‘bilgi’ sahibi olduğunuzda nefret gider yerini bilgiye ve sevgiye bırakır.Bir objeden,bir kişiden,bir olaydan ancak nasıl nerfet edersiniz biliyormusunuz?Bilginiz olmazsa.Bilgi geldiğinde nefreti alaşağı eder ve sevgi ortaya çıkar.Yani bu ne demek?Nefret,kızgınlık,önyargı=Cehalet,çünkü o konu hakkında bilgilenince nefret kalmıyor,önyargı kalmıyor,kızgınlık kalmıyor,bilgi bunların hepsini ortadan kaldırıyor.Bilginin olduğu yerde nefret,önyargı,kızgınlık barınamaz.İnsanlara bir bakın nefret ettikleri konuda bilgisiz olduklarını göreceksiniz,insanlara bakın önyargılı ve nefret dolu oldukları insanları gerçekten tanımadıklarını göreceksiniz.Mesela bizim toplumun çoğunluğu matematikten nefret eder,matematikten bu kadar nefret eden olmasına karşılık matematik hakkında ‘gerçekten’ bilgisi olanların sayısını aklınızda bir oranlayın,bu nefretin ‘cehaletten’(bilgisizlikten) kaynaklandığını göreceksiniz.O zaman şöyle bakalım.Bir kişinin ne kadar fazla nefret ettiği,kızdığı,önyargılı olduğu olay,bilim,kişi,durum varsa kişi o oranda ‘Cahildir’.Kişi ne kadar kızgınlıktan,önyargıdan,nefretten uzaksa o kadar bilgilidir yani ‘Bilge’ dir.Nefreti,kızgınlığı,önyargıyı bırakın,öğrenmeye koşun,bu akıl size boşuna bahşedilmedi.. ©Kadim Astroloji Analisti Erdem

15 Ekim 2020 Perşembe

Karanlık
‘Heryer karanlık’ dedim..’Yanlışın var’ dedi bir bilge ve devam etti,’ Dünyada ki bütün karanlığı toplasak küçük bir mumun ışığına egemen olamaz!’.Başka bir bilge ‘Karanlığı lanetleme,sadece gözlerini aç ‘ dedi..’Her yer karanlık‘ dedim.. ‘Gecenin karanlığı,sabah doğan ışığı engelleyemez’ dedi bir bilge,başka bir bilge ‘Ay,Güneşin yanına yaklaşırken karanlığa gömülür ‘ dedi.’Heryer karanlık’ dedim, ‘Karanlık diye birşey yoktur,karanlık dediğimiz şey cehalettir,öğren!’ dedi bir bilge, ‘Sevginin olduğu yerde karanlık yoktur,sev!’ dedi başka bir bilge.’Her yer karanlık’ dedim, ‘ Kendi karanlığını bilmek, başkalarının karanlıklarını yok etmene yardımcı olur’ dedi bir bilge,’Yıldızları sadece karanlıkta görebilirsin’ dedi başka bir bilge.. ‘Heryer karanlık’ dedim,’Herşeyin içinde biraz karanlık vardır ışığın içinde bile’ dedi bir bilge,’Işığın kendini gösterebilmesi için karanlık lazım’ dedi başka bir bilge.. Gözlerimi açtım..Her yer aydınlıktı..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

11 Ekim 2020 Pazar

Özgür İrade

Çok yaşanılan bir durum ‘Madem kader diye bir şey var hani bizim özgür irademiz vardı?Zaten herşey önceden kader  olarak belirlenmiş o zaman bizim bir fonksiyonumuz kalmıyor bu hayatta ‘ diyor insanlar ..Ama durum böyle değil.Yüce Allah İsra suresi 13.ayette ‘Biz herkesin kaderini kendi çabasına bağladık’ diyor.Peki bu prensip  nasıl çalışıyor?Allah kişiye ilgileneceği konuyu ‘seçme’ şansı veriyor buradan sonra insan iradesi bitiyor ve Allah’ın iradesi devreye giriyor.Allah diyor ki kim şirke saparsa (seçerse),kim günaha saparsa (seçerse) bende bu seçtiklerini, ona şeytanı musallat ederek zihnine bunları güzel gösteririm  ve seçtiği konularda iyice ilerlemesini ve batmasını sağlarım.Öte yandan kim ilmi,güzel amelleri seçerse Allah diyor ki ‘ben de o kişiyi bu yolda ilerletirim ve daha fazla ilim yapmasını ve daha fazla güzel ameller işlemesini sağlarım.’.  (47/Muhammed 14) ‘Hiç Rabbine inanan kimse, kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve arzularına uyan kimseler gibi olur mu?’ Neml suresi 24. ayet ‘Âhirete inanmayanlara gelince, biz onların amellerini kendilerine güzel gösterdik; bu yüzden de onlar şaşkınlık içinde bocalayıp dururlar.’Nahl suresi 97 ayette ise ‘Erkek veya Kadından her kim inanmış olarak salih amel işlerse, onu dünyada tertemiz bir hayatla yaşatırız ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.".Yani insanın özgür iradesi tamamen ‘seçmek’ üzerine sonrasında ise tamamen Allah devreye giriyor.İlmi seçersen,inanmayı seçersen,iyi işler üretmeyi seçersen Allah bunları arttırıyor.İnanmamayı,dünya hayatını,parayı,zararlı alışkanlıkları ‘seçersen’ Allah bunları da arttırıyor.Yani insan özgür iradesinin aslında çok büyük bir ağırlığı var.İstediğin yolu seç Allah seni her şekilde o yolda ilerletecektir,işte ‘özgür iraden’ budur.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

9 Ekim 2020 Cuma

Emojiler

Konuşmayan,kendini ifade etmeyen bir insan ırkı isteniyor..Peki nasıl işleme konuluyor bu plan?Emojiler ile..Emojiler ile son 15 yıldır tanışmış durumdayız ve gittikçe her yerde daha fazla görüyoruz, herkes cümle kurmak yerine emojileri tercih eder oldu.Benim yazılarımın altına bile ‘emoji’ bombardımanı oluyor, insanlar düşüncelerini söyleme ‘hantallığına’ girdi,basit bir şeklin insan gibi üstün bir varlığın duygularını anlatabileceğini düşünüyorlar ..Bu hem insanın kendine yapmış olduğu bir haksızlık hemde gittikçe tehlikeli hale gelen bir davranış.Dünya sistemi bırakın insanın düşünmesini,konuşmasını bile istemiyor.Bu nedenle sosyal platformlar, uygulamalar her gün yüzlerce yeni ‘emoji’ katıyorlar portföylerine.Tabi haklılar ‘konuşmaya ne gerek var ‘,düşünmek,sorgulamak,kendini ifade etmek,konuşmak çok gereksiz eylemler ‘sistem’ için.Yüce Allahın Kuranın bir çok yerinde ‘siz hiç düşünüp akıl etmezmisiniz’ dediği insanı, düşündüğünü bile söyleyemeyecek kadar aciz hale getirmeye çalışıyorlar. Size tavsiyem emoji falan kullanmayın, ne düşünüyorsanız,onu yazın,söyleyin. İnsanlık onuru diye bir şey var,Yüce Allahın yeryüzüne elçi kıldığı insan nesli olarak düşüncelerinizi basit ve değersiz şekillerin içine sıkıştırmayın..Bugün sözlerinizi bir şeklin içine sıkıştırmak zorunda kalırsanız ya da bunu gönüllü yaparsanız,yarın dünya sistemi düşüncelerinize de el atar.Maalesef insanlık bu hale geliyor.Yüce Allahın sürekli bilim üretin,hayır işler üretin dediği insanlık şu an konuşmaktan bile yorulmuş durumda.Dünya Televizyonlarında ve internet platformlarında insanlardan emojilerin ard arda sıralandığı şekillerin yorumlanmasını ve ne anlatılmaya çalıştığını çözülmesi isteniyor,bunları yarışma-oyun olarak özendiriyorlar. Alttan alta insan neslini ‘konuşmamaya’ alıştırıyorlar..Bu oyunlara kanmayın, düşünüp,akıl edin ..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

8 Ekim 2020 Perşembe

Yaşam Sanatı

Üstad Konfüçyüs ‘Bizim iki yaşamımız vardır ve ikinci yaşamımız ancak ‘bir tane’ yaşamımız olduğunu anlayınca başlar’ demiş..Buna kendinin farkına varma denir..Yaşam doğal ve spontane değişimlerin toplamıdır,değişime direnme,bu sadece acı getirir.Üstad Lao Tzu ise ‘İyi bir gezgin sabit bir plana sahip değildir ve amacıda ‘varmak’ değildir ‘ demiş .Yaşam işte bu gezginin mantığıyla yaşanmalıdır,düzenli değişimler ve deneyimler kişinin kendini ‘farketmesi’ için gerekli olan öğelerdir.Ancak bugünkü ‘sen’ olmaktan vazgeçersen,gelecekteki ‘sene’ dönüşebilirsin..Ve bu yolda belli başlı prensiplerin olmalı.Eğer hayat yolunda kendine inanırsan başkalarını ikna etmek zorunda kalmazsın.Eğer kendinden mutluysan,başkalarının onayını,takdirini alma ihtiyacı hissetmezsin.Eğer sen kendini olduğun gibi kabul edersen bütün dünya da seni olduğun gibi kabul eder.Başkalarının senin hakkında ne düşündüğünü hiçbir zaman önemseme,eğer bunu önemsersen hayat boyu başkalarına mahkum olursun.Sahip olduğun herşeyden mutluluk duy,az-çok neyin varsa bunlardan zevk al,hiçbirşeye ihtiyacın olmadığını anlayınca ‘tüm dünya’ sana ait olur.Hiçbir zaman hayat yolunda acele etme,doğaya bak ne kadar yavaş ilerliyor ama tüm görevlerini eksiksiz şekilde tamamlıyor.Hayatına ektiğin ‘tohumları’ nasıl suladığına çok dikkat et,eğer bu ‘tohumları’ korku ve endişe ile sularsan,çıkan meyveler hayat enerjini yok eder,eğer bu tohumları umut ve iyimserlikle sularsan çıkan meyveler hayatına başarı getirir.Her zaman başkalarından bir beklentin olmadan hareket et,bu seni hayal kırıklığından kurtarır.Bilgiye ulaşmak için hayatına hergün birşeyler ekle.Bilgeliğe ulaşmak için hergün hayatından birşeyler çıkar ..Yaşamak bir sanattır..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

5 Ekim 2020 Pazartesi

Mutluluk

Herşey kişinin düşünce tarzına bağlı.. Mutsuz bir insan herhangi bir olaydan dolayı neden ‘mutsuzdur’ ?Çünkü kendini ‘mutsuz’ olmaya ikna etmiştir..Tek kontrol mekanizması kişinin zihni olduğuna göre kişi mutsuz olmayı onaylamazsa bir olay onu üzebilir mi?O zaman herşey düşünce tarzını değiştirmekle alakalı..Mutlu olmanın temel kurallarından biri kontrolümüz dahilindeki şeylere önem vermektir ne kadar kontrolümüz dışındaki kişilere, durumlara,olaylara önem verirsek sonuçlarını biz belirleyemeyeceğimiz için bir o kadar mutsuz oluruz.Unutmayın ‘mutsuzluk’ mutluluk için çabalamamanın tanımıdır.Kişi geçmişte yada gelecekte yaşamamalı bunlar sadece zihnini yorar.Kişi her daim zihnini kontrol altında tutmalı,çünkü zihin çok iyi bir hizmetkar olmakla birlikte,zihin kişinin iradesinin kontrolünü ele aldığında çok tehlikeli bir patrondur.Zihnimizi her daim sakin tutmak hayati önem arzeder. Bunun için meditasyon çok güzel bir yöntemdir.Bir gün öğrencilerinden biri doğunun büyük üstadı Buddha’ya sormuş ‘Hocam meditasyon size ne kazandırdı? ‘..Buddha öğrencisini şöyle cevaplamış ‘ Hiçbir şey kazandırmadı ! Ama sana meditasyonun bana neler kaybettirdiğini söyleyebilirim,Kızgınlık,Endişe, Depresyon,Özgüven eksikliği,Yaşlılık korkusu ve Ölüm korkusu..Bunları meditasyon sayesinde kaybettim..’’.Popüler kültürde hem meditasyon hemde yogayla çok güçlü bir dalga geçilme durumu var,bu insanların iyiliğine mi yoksa kötülüğüne mi yapılıyor, bunları izleyen insanlar akıl süzgeçlerinden geçirmeliler bu durumu... Yüce Allahın Kuranın bir çok yerinde dediği gibi ‘Siz hiç aklınıza danışmazmısınız?’ ya da Televizyonda,İnternette,Dijital platformlarda gördüğünüz birileri tarafından mı yönlendirilirsiniz?..Bir güruhta bu konuları anlamadığı için kötüleme yoluna gidiyor.Tabi 'anlamak' bir sanattır ama herkes de ‘sanatkar’ değil ..

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

Bilgi Akışı

Güneş,Vedik Astroloji de bilginin temsilcisi olduğuna göre Vedik Astrolojiye göre hangi burcun doğal olarak öğrenmeye yatkın ve bilgili olduğunu aynı zamanda hangi burcun doğal olarak bilgiye,öğrenmeye karşı handikaplı olduğunu görebiliriz.Güneşin,düşmanı Satürn,Venüs ve Rahu'dur.Demek ki Vedik Astrolojiye Güneşi bu gezegenlerin yönettiği burçlarda konumlanmış kişiler doğal olarak öğrenme zorluğu ve bilgiye ulaşma zorluğu yaşayacaklardır.Bu burçlar Boğa,Terazi (Venüs),Oğlak (Satürn),Kova - (Satürn,Rahu) burçlarıdır.Vedik Astrolojiye göre Güneşi buralarda konumlanmış kişiler birşeyler öğrenmek için ve bilgiye ulaşmak için diğer burçlara göre 2 kat çaba harcamak zorundadırlar, çünkü bilginin temsilcisi Güneş bu burçlarda rahat etmemektedir.Güneş kendi ve dostalarının(Jüpiter,Ay,Mars,Merkür) burçlarında rahat eder.Buna göre Güneş İkizler ve Başak (Merkür),Yay-Balık(Jüpiter), Yengeç(Ay),Koç ve Akrep (Mars) Aslan(Güneş) bu burçlarda rahat edecek ve Vedik Astrolojiye göre Güneşi bu burçlarda konumlanmış kişilerin öğrenmesi ve bilgiye ulaşması ise daha kolay olacaktır.

.
.
© Kadim Astroloji Analisti Erdem  


4 Ekim 2020 Pazar

Çağımızın Hastalığı

Çağımızın hastalığı ‘Ego’ .. Kişinin egosunun yüksek olması o kişide ‘aşağılık kompleksi’ olduğunu gösterir.Bu ne demek?Kişi kendi içinde kendini ne kadar ‘değersiz’ hissediyorsa,dışarıya da o kadar ‘ben değerliyim,ben çok üstünüm’ mesajı vermeye çalışır..Çünkü kişi kendini içten içe eksik hissetmektedir ve değerli olduğunu anlamak üzere sürekli dışarıya yönelir..Kişi içinde ne kadar değersiz hissediyorsa o kadar egoistleşir,dışarıya sürekli kendini överki olumlu bir karşılık alıp içindeki ‘değersizlik’ hissini giderebilsin diye.Kişi sürekli ‘ben yaptım’,’ben başardım’,’ben çok değerliyim’ demektedir ama ‘değersizlik’ hissini gidermesi için bu yol yanlıştır..Bu durum en büyük günahlardan biri olan ‘kibire’ götürür kişiyi.Kendinden emin insan herhangi bir başarısı için yada yaptığı iyi birşey için olumlu bir söz duymak istemez,böyle anlardan imtinayla kaçınır.Bu insan yaptığı güzel bir şey için paye beklemez,alçakgönüllüdür.Alçakgönüllülük egonun aksine gerçek ‘asalettir’.Doğaya bakın hiç böyle bir durum var mı.Toprak ne ekerseniz karşılıksız veriyor,bütün insanlığı besliyor,herkese yaşam sağlıyor,bunu hep karşılıksız yapıyor ve hiçbir zaman bir şey istemiyor.Toprağın şöyle dediğini düşünsenize ‘Hepinizi besliyorum,hepiniz bana saygı duyacaksınız,ne kadar da bereketliyim,ne kadar özelim,ne kadar güzel şeyler veriyorum vb’ ..Çok itici değil mi..Ama günümüz insanı bunu ne kadar çok yapar oldu..Güneş karşılıksız veriyor,ekinleri büyütüyor,insan için gerekli vitaminleri sağlıyor,önümüzü görmemizi sağlıyor ve karşılıksız,kendini övmeden,övgü istemeden yapıyor bunu..Su,vücuduna hayat veriyor,başlıca yaşam kaynağımız ama övgü istemiyor,karşılık beklemiyor..Peki insanlar neden sürekli kendilerini övüp,karşıdan övgü bekleyip değerli olduklarını düşünüyorlar?İnsanlar karşılıksız veren Yüce Allahın yarattığı doğada ‘vermeden’ sadece tüketiyorlar birde kendilerini övüyorlar ..Asil insan,Allah yolunda insan herhangi birşey için karşılık beklemez,övgü istemez,kendini övmekten önemle kaçınır..Özellikle popüler kültür bu ‘değersizlik’ hastalığı olan egoizmi çok fazla destekliyor dikkat edin.. 

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

2 Ekim 2020 Cuma

Acı

Millattan önce 4. Yüzyılda yaşamış olan Büyük Çinli Filozof  Zhuangzi nasıl İlahi bilgiye,İlahi kutsanmaya ulaşabileceğini soran öğrencisine önlerindeki evi göstererek şöyle demiş ‘Evin penceresine bak,aslında bu pencere  sadece duvardaki kocaman bir boşluktan ibaret ama bu pencereden dolayı evin içi ışık dolu ve aydınlık.İşte aynı bu ev gibi insanın zihni,algıları rahatlayıp tamamen boşalınca İlahi ışık içine girer ve insanı aydınlatır’..Mevlana demişki ‘Yara ışığın senin içine sızdığı yerdir ‘..Japonlar ise kırılan eşyalarını tamir ederken kopan veya kırılan parçanın yerini altınla doldururlarmış.İnanışa göre bir eşya ya da insan hasara uğramışsa,acı çekmişse o bundan sonra bir hatıraya sahiptir,ders almıştır ve artık olduğundan çok daha değerlidir.Ünlü Filozof Aristotales ‘ Acı olmadan öğrenme olmaz’ der..Gerek Allah’a ulaşma yolunda,gerek öğrenme sürecinde,gerekse de hayata farkındalık geliştirme sürecinde ruhsal acı kaçınılmazdır. Yaşadığınız zorlu olaylardan,hayal kırıklıklarından,derin ruhsal acılardan nefret etmeyin,bunlar sonucunda kaderinize küsmeyin.Bu ‘acılar’ gerçek öğretmendir.Ne demiş Büyük Üstad Mevlana ‘’Sakın acında kaybolma. Bil ki çektiğin acı bir gün dermanın olacak.Her zorluğun sonunda doğan bir ışık vardır. Eğer ellerin kan revan içinde kaldıysa, güle ulaşmana çok az kalmış demektir’’.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

29 Eylül 2020 Salı

Müze

Çok fazla yurtdışına çıktım,dünya üzerinde 80 den fazla ülkede bulundum.Bu seyahatlerimden birinde Avusturyadayken,Viyana devlet müzesinde Müdire Hanımla konuşurken Viyanada ki tüm devlet müzelerini ne kadar bir sürede gezebileceğimi sordum,Müdire Hanım ise ‘1 ay’ dedi.Ben bu cevaba şaşırmıştım çünkü kabaca düşündüğümde ben bu müzeleri 3-4 günlük bir süreçte gezip bitirebileceğimi tasarlamıştım.Aslında Müdire Hanımın demek istediğini sonradan anladım bu müzeleri ‘hakkıyla’ ancak 1 ayda gezebilirsiniz diyordu yani eserlere gereken özeni göstererek.Benim kafamdaki planda ise her esere 3-5 dakika ayırıp hızlıca geçmek ve bütün müzeleri 3-4 gün içinde bitirmek vardı.Sonrasında ne kadar yanlış düşündüğümü anladım.Müzedeki bir eseri kavramak için 3-5 dakika ayırmak yetmez,bir eseri kavramak için onu derinlemesine incelemek lazım,altyapısını kavramak lazım,üstündeki her ayrıntıyı incelemek ve zamanın ruhunu kavramak lazım,kalbinizde yarattığı etkiyi anlamak için eserle vakit geçirmek lazım,bu bazen 20 dakika alır,bazen 50 dakika alır,bazen ise saatler alır..Kadın haklıydı yavaşlamalıydım yoksa müzeleri hızlı hızlı geçmek,eserleri hızlı hızlı incelemek,bunlar bana hiçbirşey katmayacaktı,ayrıca bu kadar kısa sürede eserleri anlayamayacaktım ve sadece bana zaman kaybı getirecekti.Yüzlerce eser görmüş ama hiçbirini anlayamamış olacaktım.Demem o ki..Hayatınızı yavaşlatın.Evren,dünya ve gördüğünüz herşey Yaratıcının eserlerini taşıyan muhteşem bir sanat müzesi.Hızlı hızlı yaşayayım,birşeyleri başarayım,ordan oraya yetişeyim derken eserlere göz ucuyla bakıp,anlamadan gidiyorsunuz.Paraya odaklı bu hızlı yaşamda her bir İlahi eser tüm ihtişamıyla gözlerinizin önünde dururken siz eserleri kavramak yerine bir sonraki materyalistik planınız için hazırlanıyorsunuz.Evrenin en iyi ‘müzesinin’ içindesiniz ama eserleri göremeyecek kadar körsünüz ..Hayatınızı yavaşlatın ki ‘müzenin’ içinde olduğunuzu anlayabilesiniz..Hayatınızı yavaşlatın ki İlahi eserler kalbinizi ve ruhunuzu mest etsin..

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

26 Eylül 2020 Cumartesi

Almak ve Vermek

Mutluluk,önce başkalarını mutlu etmekten geçer.Eğer birşeyi elde etmek istiyorsan önce ‘vermen’ gerekir.Başkalarının sahip olduklarına gıpta etmemelisin çünkü bu şekilde zihnin hiçbir zaman huzur bulmaz.Mutluluğun yolu ne olursa olsun ‘vermekten’ geçer.Çünkü verirsen beklentin yok demektir,verdikçe özgürleşirsin.Vedik Astroloji de Merkür ve Venüs ‘Rajas’ elementine sahip iki gezegendir.Bu gezegenlerin mottosu aç gözlülükle bütün dünya nimetlerine saldırmak ve onları elde etmektir.Rajas elementi ‘Satwa’ elementine düşmandır çünkü Satwa ruhsal denge taşır,iyilik,saflık enerjisidir,hiçbirşeyi elde etmek istemez aksine sürekli vermeyi simgeler.Satwa enerjisine mensup gezegenler  Güneş,Ay ve Jüpiterdir.Bu gezegenler sürekli verdikleri için safdırlar, iyicildirler.Güneş dünyayı sürekli ışığıyla besler ekinleri büyütür burda hayatın olmasını sağlar.Ay geceleri ışığıyla yol gösterir, insanların karanlıkta kalmamasını sağlar.Jüpiter ise haritada İlahi gücün simgesidir,sürekli kişiyi bilgiyle ve inançla besler.Bu gezegenler hiç bir zaman almazlar,her zaman verirler,bu nedenle İlahi sistemde Satwa yani iyilik,saflık enerjisini taşırlar.Yani Yüce Allah kurduğu sistemde ‘vermeyi’ almaya karşın üstün kılmıştır.

.

.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

20 Eylül 2020 Pazar

Gerçek

Ünlü bir Çin atasözü vardır,’Kızgınken asla cevap verme,Mutluyken asla söz verme,Üzgünken asla karar alma’ der.Çünkü kızgınken vereceğin cevap çok acımasız olur ve normale döndüğünde bundan pişman olursun,mutluyken kolay söz verirsin ve yapamayacağın şeyler bile normal görünür onlarında sözünü verirsin,normale döndüğünde verdiğin sözün altında ezilirsin,üzgünken verdiğin karar karamsardır,aptalcadır,üzgünken iyi plan yapamazsın böyle bir zamanda karar verirsen normale döndüğünde bu kararın çok zararını görürsün.Farkındaysanız hep ‘normale döndüğünde’ diyorum,çünkü bu söylediğim anlar zihninizin,duygularınızın esiri olduğunuz anlardır,normal anlar ise ‘ruhunuzun’ devre de olduğu anlardır.Zihin sadece kişiyi kandırmaya yönelik hareket eder,dış dünyadan aldığınız tepkileri duyguya dönüştürerek sizi oyalar,duygudan duyguya sokar,bu durum sizin kendinizi ifade etmenize,akıllıca düşünmenize engel olur.Vedik Astroloji de zihni yöneten gezegen Ay’dır ve Ay 2 buçuk günde bir burç değiştirir,zihin 2 buçuk günde bir değişik konularla muhattap olur.Yani bu kadar değişken birşeyin size doğru karar aldırması imkansızdır.Esas olan Ruhtur.Ruhun rengi yoktur,uzun yada kısa değildir,görünmez yada ortadan kaybolmaz,saf yada kirli değildir,hiçbir zaman doğmadı,hiç bir zaman ölmez,her zaman sakindir,zihin gibi gelgitleri yoktur ve dış dünyayla ilişkisi yoktur.İki tip insan vardır zihniyle hareket eden ve ruhuyla hareket eden.Zihniyle hareket eden insan dış dünyada yaşadığı duygulara göre karar alır ve zihni tarafından kandırılır.Ruhuyla hareket eden insan ise karlarla kaplı dağ zirveleri kadar sakindir,zihninin dolayısıyla duygularının oyununa gelmez .. Peki bir insan nasıl Ruhuyla yaşar ? İbadet..Namaz .. Kişi ibadet ederken dış dünyadan soyutlanır dolayısıyla artık onu manipule edecek bir duygu yoktur ortada,zihni devre dışı kalır.Sadece Allah ile bir arada kalır.Kişi dua ettikten,namaz kıldıktan,meditasyon yaptıktan sonra artık zihnine geçit vermez.Zihin susunca ruh konuşmaya başlar.Bu noktadan sonra kişi hayatına dair çok başarılı kararlar alır ve zihnin esaretinden dolayısıyla duygu buhranlarının getirdiği savrulmalardan kurtulur..

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

9 Eylül 2020 Çarşamba

Gökyüzü

Bildiğiniz gibi Ankara’da yaşıyorum ve şehre döndüğümde kafamı her gökyüzüne kaldırdığımda üzülüyorum.Çünkü kuvvetli ışık yoğunluğundan dolayı bir kaç istisna dışında gökyüzünde yıldızlar görünmüyor.Ne zaman küçük bir tatil beldesine gitsem plajda o muhteşem gökyüzünü ve yıldızları,samanyolunu izleyebiliyorum.Işık yoğunluğu olmayan doğanın herhangi bir yerinde muhteşem yıldızlarla başbaşa kalabilir ve doya doya her takımyıldızı seyredebilirsiniz.12 Burcun genel yöneticisi Güneş iken,gece çıkan 27 takımyıldızın (Nakşatranın) genel yöneticisi Ay’dır.Yani burçlar bizi ruh (Güneş) bazında etkilerken,gökteki takımyıldızlar ise bizim zihin(Ay) bakımından etkilerler.Yani gündüzün efendisi Güneş,gecenin efendisi ise Ay’dır.Şimdi benim şehirde Ay’ın yöneticiliğini yaptığı Nakşatraları (Takımyıldızları) görememem ne demek?Bunun anlamı şehirde yaşayan insanların zihinlerinin(Ay-Takımyıldızlar) bulanık olması demek,çünkü kişi havaya başını kaldırdığında zihninin içine işlenmiş takımyıldızları göremiyor şehirde,bu bir nevi kişinin zihninin kontrolünü kaybetmesi ve zihninin kaosa girmesi demek.Oysa doğa da öyle mi?Doğada yani ışık bombardımanı olmayan yerlerde gökyüzündeki takımyıldızlar(Ay tarafından yönetilen zihnin kısımları) gayet berrak şekilde görünüyor,bu aynı şekilde kişinin zihnininde berrak şekilde çalışmasını sağlıyor.Prensip ‘gökte ne varsa yerde de o vardır’ şeklinde çalışır.Gökteki yıldızlar sana berrak ve görünür değilse yerde zihninin berrak çalışmasını nasıl bekliyorsun?Şehir yaşamında kişinin zihninin depresifleşmesi ve kaosa girmesi bu yüzdendir.Aslında dünya güzel bir yer.Şehirdeki yapay ışıklardan kaçınca gökyüzündeki İlahi ışıklarla buluşuyorsunuz...

© Kadim Astroloji Analisti Erdem

6 Eylül 2020 Pazar

Temizlik

Temizlik..Çok önemli bir konudur temiz olmak.Şimdi size temizliğin önemini açıklamaya çalışacağım.Vedik Astroloji de gezegenleri iyicil ve kötücül gezegenler olarak sınıflandırırız.İyicil gezegenler (Jüpiter,Venüs,Merkür,Ay ve Güneş) kişinin inançlı,sağlıklı,mutlu bir hayat yaşamasına yol açarlar,kötücül gezegenler ise(Mars, Satürn,Rahu,Ketu) kişinin günah işlemesine, şanssız olmasına ve inançtan uzaklaşmasına yol açarlar.Temel prensip şudur iyicil gezegenler kişinin ‘temiz’ olmasına yol açarlar,kötücül gezegenler ise kişinin hijyene dikkat etmemesine ve kirli olmasına yol açarlar.Yani iyilik=temizlik, kötülük=kirlilik.Kirli olan insan herhangi bir ruhsal aktivite yapamaz,dinimizde de ‘Temizlik imandan gelir’ sözü vardır.Eğer bir kişi kirliyse onun haritasında kötücül gezegen enerjileri baskın demektir,bir kişide kötücül gezegen enerjilerinin baskın olması neye yol açar?Kişinin inançsız,hasta, şanssız,fakir olmasına yol açar,çünkü kirli olmak kötücül gezegenleri çalıştırır.Eğer bir kişi temizliğine çok önem veriyorsa bu kişi sürekli iyicil gezegen enerjilerini çalıştırır,bu kişi sağlıklı,şanslı ve maddi olarak refah içinde yaşar.Nerede kirlilik varsa kötücül gezegen enerjileri çalıştığı orada aynı zamanda hastalık,fakirlik ve şanssızlık da var demektir.Hindistanda Brahmanlar, Astrologlar sabah ve akşam olmak üzere günde 2 kere duş alır,çünkü kendini temizlemeyen insan şanssızdır, üzerinde kir barındıkça Jüpiter ve Venüs çalışamayacağı için ibadetleri üst boyutlara ulaşmaz,kir ibadete engeldir,biz Müslümanlar da bu nedenle her Namaz öncesinde abdest alıyoruz.Şimdi bedeni temizledik,bu şanslı ve sağlıklı olmamıza yeter mi?Hayır..Bundan sonra iç tarafı temizleme aşamasına giriyoruz bu ise ‘Namazdır’.Su bedeni temizler,Namazda edilen dualar ise Ruhu yıkar ve temizler.Yani ilk aşama bedeni günde 2 kere duş alarak temiz tutmak,ikinci aşama ise Ruhu namaz kılarak temiz tutmak.Bu iki aşamadan sonra kişi haritasında ki kötücül gezegenlerin çalışmasını tamamen bloke eder,bedenen ve ruhen temiz olarak sadece iyicil gezegenlerin hayatında çalışmasına izin verir.Bu yöntemle inançlı, mutlu,şanslı, sağlıklı bir yaşamı garantilemiş olur.

© Kadim Astroloji Analisti Erdem